Pedro Almodovar’ın cinsel
gerilimi İçinde Yaşadığım Deri (The Skin I Live in) İspanyol yönetmenin filmografisinde fanteziye
en çok yaklaşan filmlerinden biri. Bir plastik cerrah tutkuyla sevdiği karısını
feci bir yangınla sonuçlanan bir araba kazasında kaybedince, bulduğu birini
karısının görünümüyle yeniden inşa etmeye çalışıyor. Ancak o bulduğu biri
karısından çok ‘farklı’ biridir... Bu hikaye tabi ki Doktor
Frankenstein’ın hikayesinin yanısıra bana biraz Fransız sinemacı Georges
Franju’nun 1960 yapımı Eyes Without A Face (Les yeux sans visage) filmini
çağrıştırdı. Orada da yetenekli bir cerrah kızının yüzünü başka kurbanların
yüzleriyle onarmaya çalışıyordu. Ancak Franju’nun 1960’da zamanının çok
sonrasında duran sinematografisi o filmi çok daha özel bir konuma koyuyor.
Almodovar bugün için bile hayli uç sayılabilecek cinsiyetlerarası bir gerilimi
konu alan ve Fransız romancı Thierry Jonquet’nin “Tarantula” adlı kitabından
uyarladığı filmiyle görsel bir başarıya imza atıyor. Ancak iş gerilim yaratmaya
gelince oralarda biraz zorlanıyor sanki. Filmin grafiğine kendi tonunu oturtmak
konusunda hiçbir sıkıntı çekmeyen usta sinemacı, iş biraz Hitchcock gerilimine
kayınca tökezliyor gibi. Hikayenin sürprizi biraz erken açılıyor mesela ve
bunun nasıl olduğu konusunda bilimsel bir mantığa ulaşmaya çalışıyor film. Ortalarda
bir yerde açılan bu büyük parantez filmin merkezini ve aslında sürprizini
içinde barındırıyor. Dolayısıyla final istenen etkiyi vermekten uzaklaşıyor
böyle olunca... Oysa oralarda daha az oyalansa –ya da başka bir kurgusal oyun
yapsa- bize karakterleri daha iyi ve derin anlatsa daha etkili bir film olacak
“İçinde Yaşadığım Deri”.
Artık iyice yaşlanmış olduğunu
farkettiğimiz Antonio Banderas oynadığı karaktere ruh ve tutku katmaya çalışsa
da bir gizem olarak kalmanın önüne geçemiyor ne yazık ki. Son yıllarda giderek
daha çok izleme fırsatı bulduğumuz güzel yıldız Elena Anaya ise filmin en
değerli varlığı... 3/5
Yılbaşı Gecesi
Çok fazla ünlü bir araya getirip ‘birbirinizi sevin’ filmi
yapmak çok da zor olmamalı aslında. İyi bir senaristiniz ve akıllı bir
kurgucunuz olacak en başta. O kadar ismi bir araya getirdiyseniz para zaten
vardır. Birkaç güzel şarkının da telifini de ödersiniz. İyi mekanlar bulur,
setler kurarsınız. Elinizde bu tip filmler ya da romantik komedi türü için
uygun bir yönetmen de var: Gary Marshall. Adam Özel Bir Kadın'ı (Pretty Woman) çekmiş
zamanında daha ne yapsın?
Yılbaşı Gecesi'nde (New Year's Eve) bunların çoğu var. Olmayanı da
sağlayacak imkan gani gani mevcut. Ama parayla, ünlü isimlerle filan
alınamayacak bir şey eksik: Ruh. Ama enteresan olan şey filmin bize satmak
istediği şeyin de bu olması...
Birbirine bağlanma sorunları olan hikayecikler, zorlama, ite
kaka oluşturulmuş gibiler. Her ne kadar neredeyse bütün yüzler tanınan bilinen
yüzler olsa da hiçbir şekilde sizinle kontakt kuramayan bir yığın karakter
Yılbaşı gecesinde bir araya gelen, “sevelim sevilelim” mesajı veren
hikayecikleri sürüyorlar önümüze sırayla... Birkaçından bahsedeyim mesela:
Michelle Pfeiffer çalıştığı işten çok sıkılmış, yılbaşı günü
artık dayanamayacağına karar verip istifa ediyor... O gün kendisize zarf getiren kuryeci çocuktan (Zac Efron) bir
parti davetiyesi karşılığında hayatta en çok yapmak istediklerinin listesini
gerçekleştirmekte kendisine yardımcı olmasını istiyor... Bu ne?! Nasıl bir
hikayedir bu?
Jon Bon Jovi Times meydanında konser verecek Jensen adlı
ünlü bir şarkıcıyı oynuyor. Göründüğü her sahnede üzgün bir köpek yavrusu gibi
Katherine Heigl’ın canlandırdığı şef aşçının peşinde dolanıyor. Eski aşkıymış
da kızı yarı yolda bırakmış! Şarkı söylemediği her an mutfağın bir yerinden
kadraja giriyor...
Josh Duhamel koştur koştur yetişmeye çalışıyor geçen yıl
aynı gece tanıştığı kadınla belki aynı yerde gene buluşmaya söz ‘vermişler’miş!
Aman çok romantik...
Yani o kadar ünlü oyuncu bir araya gelmiş bir tanesi “yahu
bunlar ne biçim hikaye” dememiş. Aşk Heryerde'yi (Love Actually) 10. kez izlemeyi tercih
edebilirim... 1/5
not: daha ayrıntılı bir eleştiri yazısı için: http://www.arkapencere.com/2011/12/30/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder