Eleştirmenin Not Defteri

30 Aralık 2011 Cuma

ELEŞTİRMENİN NOT DEFTERİ - 4


İçinde Yaşadığım Deri
Pedro Almodovar’ın cinsel gerilimi İçinde Yaşadığım Deri (The Skin I Live in) İspanyol yönetmenin filmografisinde fanteziye en çok yaklaşan filmlerinden biri. Bir plastik cerrah tutkuyla sevdiği karısını feci bir yangınla sonuçlanan bir araba kazasında kaybedince, bulduğu birini karısının görünümüyle yeniden inşa etmeye çalışıyor. Ancak o bulduğu biri karısından çok ‘farklı’ biridir... Bu hikaye tabi ki Doktor Frankenstein’ın hikayesinin yanısıra bana biraz Fransız sinemacı Georges Franju’nun 1960 yapımı Eyes Without A Face (Les yeux sans visage) filmini çağrıştırdı. Orada da yetenekli bir cerrah kızının yüzünü başka kurbanların yüzleriyle onarmaya çalışıyordu. Ancak Franju’nun 1960’da zamanının çok sonrasında duran sinematografisi o filmi çok daha özel bir konuma koyuyor. Almodovar bugün için bile hayli uç sayılabilecek cinsiyetlerarası bir gerilimi konu alan ve Fransız romancı Thierry Jonquet’nin “Tarantula” adlı kitabından uyarladığı filmiyle görsel bir başarıya imza atıyor. Ancak iş gerilim yaratmaya gelince oralarda biraz zorlanıyor sanki. Filmin grafiğine kendi tonunu oturtmak konusunda hiçbir sıkıntı çekmeyen usta sinemacı, iş biraz Hitchcock gerilimine kayınca tökezliyor gibi. Hikayenin sürprizi biraz erken açılıyor mesela ve bunun nasıl olduğu konusunda bilimsel bir mantığa ulaşmaya çalışıyor film. Ortalarda bir yerde açılan bu büyük parantez filmin merkezini ve aslında sürprizini içinde barındırıyor. Dolayısıyla final istenen etkiyi vermekten uzaklaşıyor böyle olunca... Oysa oralarda daha az oyalansa –ya da başka bir kurgusal oyun yapsa- bize karakterleri daha iyi ve derin anlatsa daha etkili bir film olacak “İçinde Yaşadığım Deri”. 
Artık iyice yaşlanmış olduğunu farkettiğimiz Antonio Banderas oynadığı karaktere ruh ve tutku katmaya çalışsa da bir gizem olarak kalmanın önüne geçemiyor ne yazık ki. Son yıllarda giderek daha çok izleme fırsatı bulduğumuz güzel yıldız Elena Anaya ise filmin en değerli varlığı... 3/5

Yılbaşı Gecesi
Çok fazla ünlü bir araya getirip ‘birbirinizi sevin’ filmi yapmak çok da zor olmamalı aslında. İyi bir senaristiniz ve akıllı bir kurgucunuz olacak en başta. O kadar ismi bir araya getirdiyseniz para zaten vardır. Birkaç güzel şarkının da telifini de ödersiniz. İyi mekanlar bulur, setler kurarsınız. Elinizde bu tip filmler ya da romantik komedi türü için uygun bir yönetmen de var: Gary Marshall. Adam Özel Bir Kadın'ı (Pretty Woman) çekmiş zamanında daha ne yapsın?
Yılbaşı Gecesi'nde (New Year's Eve) bunların çoğu var. Olmayanı da sağlayacak imkan gani gani mevcut. Ama parayla, ünlü isimlerle filan alınamayacak bir şey eksik: Ruh. Ama enteresan olan şey filmin bize satmak istediği şeyin de bu olması...
Birbirine bağlanma sorunları olan hikayecikler, zorlama, ite kaka oluşturulmuş gibiler. Her ne kadar neredeyse bütün yüzler tanınan bilinen yüzler olsa da hiçbir şekilde sizinle kontakt kuramayan bir yığın karakter Yılbaşı gecesinde bir araya gelen, “sevelim sevilelim” mesajı veren hikayecikleri sürüyorlar önümüze sırayla... Birkaçından bahsedeyim mesela:
Michelle Pfeiffer çalıştığı işten çok sıkılmış, yılbaşı günü artık dayanamayacağına karar verip istifa ediyor... O gün kendisize zarf  getiren kuryeci çocuktan (Zac Efron) bir parti davetiyesi karşılığında hayatta en çok yapmak istediklerinin listesini gerçekleştirmekte kendisine yardımcı olmasını istiyor... Bu ne?! Nasıl bir hikayedir bu?
Jon Bon Jovi Times meydanında konser verecek Jensen adlı ünlü bir şarkıcıyı oynuyor. Göründüğü her sahnede üzgün bir köpek yavrusu gibi Katherine Heigl’ın canlandırdığı şef aşçının peşinde dolanıyor. Eski aşkıymış da kızı yarı yolda bırakmış! Şarkı söylemediği her an mutfağın bir yerinden kadraja giriyor...
Josh Duhamel koştur koştur yetişmeye çalışıyor geçen yıl aynı gece tanıştığı kadınla belki aynı yerde gene buluşmaya söz ‘vermişler’miş! Aman çok romantik...
Yani o kadar ünlü oyuncu bir araya gelmiş bir tanesi “yahu bunlar ne biçim hikaye” dememiş. Aşk Heryerde'yi (Love Actually) 10. kez izlemeyi tercih edebilirim... 1/5
not: daha ayrıntılı bir eleştiri yazısı için: http://www.arkapencere.com/2011/12/30/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder