Eleştirmenin Not Defteri

5 Aralık 2011 Pazartesi

“DOLU” BİR HAYAT!



Evet, bir anlamı olmalı varlığımızın, nefes almamızın. Zamanı tüketmenin bir anlamı olmalı... Bu hayatlar boşa geçiyor olmamalı... Birşeylere etki edebiliyor olmalıyız... Yelkovanda sadece bir tık sesi değil o saniye, o an... Hayatımın bir parçası... Ben o parçaya bir şey katabilmeliyim... Bir yerim olmalı hayatta...

Eğlencelik televizyon dizileriyle geçmemeli akşamlarım. Bütün o kötü yazılmış, oynanmış, sonra da bilgisayarlarla renklendirilmiş sahte dünyalara kapatmamalıyım kendimi. Televizyon benim hayatım olmamalı. Olsa olsa küçük bir renk olarak kalmalı... 


İlle de ünlü olmak peşine düşmemeliyim... Hayatın anlamı bu olmamalı… Ünlü olmak olmamalı varolmanın sebebi. "Yetenek zaten yolunu bulur" diyebilmek lazım. Yetenek kendi kendine yürür, yeter ki kendine inanmalı insan. Star yarışmaları jürilerine değil...

Sokakta yürürken gözü dönmüş bir şoförün kurbanı olmaktan korkmamalıyım. Trafik savaşında ya da başka aptal bir sebep yüzünden şehit olma olasılığını silmeliyim kafamdan. Korku hayatımın içinde bu kadar yer tutmamalı. Yediğim şeylerin sağlıklı olup olmadığını düşünmemeliyim. Bunlarla uğraşmamalıyım başka şeylere vermeliyim dikkatimi.  

Geleceğim için endişelenmemeliyim. Hayatımın amacını bulup vaktimi ona ulaşmak için harcamalıyım. Sürekli bir şeyler okumalıyım. İyi filmlerle, güzel müziklerle, doğru kitaplarla beslemeliyim bu hayatı. Beslemeliyim ki o da beni beslesin, yolumu çizmeme yardım etsin... Güzel şeylerle dolu olsun hayatım ki ben de bazı hayatlara güzellik katabileyim...

Haksızlık yapanlarla, dolandırıcılarla aynı havayı solumamalıyım. Solusam da kendimi onlardan soyutlamalıyım. Onlarla başedebilmek için onlar gibi olmamalıyım. Teslim olmamalıyım reytingi yüksek, aklı kıt insanlara…
İlişkilerin giderek her türlü düzey ve yüzeyden uzaklaştığı bu zamanda "doğru" insanları bulmalıyım. Ama onları sahte dünyalarda değil hayatın tam ortasında yakalamalıyım. Birbirimizin sığındığı limanlar olalım... Güvenelim, güvenilelim... Kimse kimsenin arkasından ne söylediğini merak etmesin... Bilelim ki bu insanlar ne düşünüyorlarsa onu konuşuyorlar... Bir araya gelindiğinde kimse rol yapmasın, herkes kendi olsun... "Nerede o eski arkadaşlıklar..." cümlesini kaldıralım tedavülden...

Bu güzelim şehrin tadını çıkarmalıyım. Giderek grileşen ve mutsuz insan yüzleriyle dolan bu şehirde aydınlığı, renkleri bulmalıyım bir yerlerde. Dünyanın en güzel şehirlerinden birinde yaşadığımın farkına varmalıyım, onu bozmak isteyenlere inat. Kırmızı ışık yandığı anda arkamda kornalarına asılanları duymamalıyım. Sokakta yürürken omuzuma çarpan ve arkasını dönmeyen saygısızlara dalaşmamalıyım. Görmemeliyim onları. Kıskançlık ve kompleksleriyle önümü kapamak isteyenleri elimin tersiyle itmeliyim bir tarafa. 

İçi boş pop ürünlerinin beynimi uyuşturmasını önlemeliyim. Diri tutmalıyım kafamı. Tüm bu karmaşa içinde kaybolmamalıyım. Bir işe yaramalı hayatım. Bir anlam katmalıyım zamana. Ona teslim olmadan... Sahip olduğum herşeyin bir anlamı olmalı... Annem doğurdu diye yaşamamalıyım. 

Bütün bu yaşadıklarımızdan ibaret olmamalı hayat. Bir yığın ses, gürültü, bağırtı, çağırtı, karmaşa, kavga, küfür, boş laf, hiçbir şey üretmeden ünlü olmaya çalışan insan kalabalıkları, boşuna geliştirilmiş hiçbir işe yaramayan egolar… Bunlar için yaşıyor olamayız… Başka şeyler yapmalıyız.

Ya da bunları zaten yapmıyor musunuz? Böyle düşünmüyor musunuz? Bunlar sizi rahatsız etmiyor mu? O zaman söyleyecek pek de bir şey yok. Belki de siz haklısınız… Belki de akıntıya bırakmalı kendini… Boşver deyip eline kumandayı alıp takılmalı bu hayatta… "Akşama hangi dizi var?" diye düşünmeli en fazla... Belki fişimiz çekilmiş pilimizin bitmesini bekler gibi yaşamalıyız gerçekte...

Ama yo hayır... Bu hayatın bir anlamı olmalı... Bir işlere yarıyor olmalıyız...

1 yorum: