Eleştirmenin Not Defteri

23 Aralık 2011 Cuma

ELEŞTİRMENİN NOT DEFTERİ - 3

İşte 23-30 Aralık haftasının filmleri hakkında kısa eleştiri notları: 
Nar 
En sevdiğim filmi 9 (Dokuz), en sevdiğim senaryosu da Teyzem'dir Ümit Ünal’ın... Ünal yönetmenlik anlamında onu en çok tatmin eden filmini henüz çekebilmiş değil bence... Ancak yine de Ünal’ın sinema anlayışında insanların ruhlarındaki karanlık bölgelere duyulan merak var. 
Ama biraz inişli çıkışlı bir grafik çizen filmografisinin en temiz filmlerinden birine imza atmış bu sefer. Nar tam anlamıyla bir senarist filmi... Şair Birhan Keskin’in dizeleri “Dürtme içimdeki narı / Üstümde beyaz gömlek var”dan yola çıkan Ünal yavaş yavaş açılan ve açıldığı zaman da içinden küçük parçacıkların fırladığı nar gibi bir hikaye kurgusu oluşturmuş... Hayattaki küçük müdahaleleriniz başka birinde bir türlü çıkarılamayan lekelere sebep olabilmekte... ya da beklenmedik bir anda hayatın size yaptığı küçük bir sürpriz yaşadıklarınızın koca bir yalandan ibaret olduğunu farketmenize yol açabilmekte... Ünal hikayesini tam da bir senaristin keyif alacağı bir yapıda kurgulamış. Bir kadın başka bir kadının evine geliyor. İki kadının da bir sırrı vardır... Ve bu sırlar yavaş yavaş açılıyorlar, açıldıkça yeni sırlar açığa çıkıyor... Dört kişi arasında ve bir evde geçtiği için filmi bir tiyatro oyununa yakıştıranları anlamak mümkün ama sinema sadece mekan ve oyuncu sayısına bağlı bir sanat değildir ki... Nar'ın görsel etkisini ve psikolojik geriliminin aynısını bir tiyatro sahnesinde üretebilmek o kadar kolay iş değil... 
Gücünü iyi kurgulanmış senaryosu ve sağlam performanslar sunan dört oyuncusundan alan film sinemamızda pek de denenmeyen psikolojik gerilim türüne iyi bir örnek sunuyor sonuçta. 3/5


Görevimiz Tehlike 4 
Dördüncü filmin en büyük dezavantajı serinin diğer devam filmlerinin de en başta yaşadığı hikaye tedirginliği... İlk filmin sağlam hikayesi, usta bir yönetmenle sihirli bir buluşma gerçekleştiriyordu. İkinci filmden itibaren ajan filmlerinin klişeleri çalışmaya başladı ve ikinci filmde topyekün bir kimyasal savaş başlatacak tehlikeli bir virüs engellendi. Üçüncü filmde sadist bir silah tüccarının kontrolden çıkmış hırsına karşı savaşıldı. Filmin becerikli yönetmeni J.J. Abrams bu klişe hikayeyi kıvrımlı bir hale getirecek numaralar çekti.

Dördüncü film de hikayesinin azizliğine uğruyor biraz. Tek cümleye indirdiğinizde hikaye sadece şu: “çıldırmış bir eski ajan Rusya ile ABD arasında nükleer savaş başlatmak istiyor.” Biz aynı hikayeyi defalarca izledik, bir daha izlememiz için Ethan Hunt’ın başaracağı çok değişik şeyler olmalı...!Dördüncü filmin senaristlerinin hiç sinema filmi tecrübelerinin olmaması ve kariyerlerinin sadece televizyon işlerinden geliyor olmasının büyük dezavantajları var senaryoda. Zaten onlar da önceki üç filmin erdemlerini etüd ederek ve dozunu bir kat arttırarak durumu idare etmeye çalışmışlar. 
Bütün başarılı aksiyon sahneleri, Jeremy Ranner, Paula Patton, Simon Pegg gibi kendilerini önceki filmleriyle de sevdirmiş oyuncuları, önümüzdeki yıl 50 yaşına basacak olan Tom Cruise’un aksiyon kahramanı ateşinin hâlâ oldukça canlı durduğunu kanıtlayan performansıyla sıkmayan, keyifli ve dinamik bir eğlencelik... 3/5 
Ayrıntılı bir Görevimiz Tehlike 4 kritiği için: http://www.arkapencere.com/2011/12/23/


Labirent 
Tolga Örnek, Kaybedenler Kulübü’nden sonra çektiği bu ajan gerilimi ile bir kez daha özenli bir işe imzasını atmış. Labirent radikal islam görüşlü bir terör örgütünün Türkiye’deki eylemlerine engel olmaya çalışan bir grup ajanın hikayesine odaklanırken Türkiye gibi jeopolitik önemi olan bir ülkede ajan olmanın zorluğuna da kıyısından değiniyor. İyi çekilmiş aksiyon sahneleri, başta Timuçin Esen ve Ozan Bilen (Uçurtmayı Vurmasınlar’ın çocuk oyuncusuydu) olmak üzere etkili oyuncu performanslarıyla dikkat çeken, türün gereklerini yerine getirme konusunda ciddi sorunları olmayan bir film. Sadece yan karakterler biraz gölge gibi kalmışlar. Filmin merkezinde duran kahramanımızın travmasına uzun uzun yer verilirken arkasındaki ekibi sadece görüntü olarak görüyoruz. Halbuki o rollerde de çok iyi sonuçlar alabileceğiniz oyuncular var filmde. Rıza Kocaoğlu ve Sarp Akkaya’dan bahsediyorum. İkisinin de alanı o kadar dar ki filmde, insan yazık olmuş demeden geçemiyor.. 
Genelde Meltem Cumbul’u biraz ‘zorlama’ buluyorum filmlerinde ama belki de benim için ilk kez hiç rahatsızlık vermedi... Sadece bir işkence sahnesinde yediği dayağın sonrasında yüzünde sadece birkaç kızarıkla aksiyona dahil olmasını yadırgadım... 3/5
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder