Eleştirmenin Not Defteri

25 Eylül 2015 Cuma

"45 YIL" ve "YOK ARTIK!"

Sonra "45 Yıl" gibi filmleri seviyoruz diye biz suçlu oluyoruz! 

Evliliklerinin 45. yılını özel bir partiyle kutlamaya hazırlanan, İngiltere kırsalında rahat ve huzurlu bir yaşantıları olan bir çifttir Kate ve Geoff. Partiye yaklaşık bir hafta kala Geoff’a bir mektup gelir. Mektupta Katya adlı bir kadın cesedinin İsviçre’de buzulların içinde bulunduğu haberi vardır. Katya Geoff’un evlenmeden önceki sevgilisidir ve İsviçre’deki dağ yürüyüşleri sırasında bir buzul çukura düşüp ölmüştür. Cesedi 50 yıldan fazla orada kalmış ve hiç bozulmamıştır. Kate, Katya’yı biliyordur bilmesine ama Geoff’un bunca yıl sonra gelen bu haberle uyanan duygularını elinde olmadan çok kıskanacaktır. Aslında acı olan, Katya’nın hatırası 45 yıldır onlarla birlikte yaşıyordur ve Kate bunu yeni öğrenir.
Seyircilerinin kalbine dokunmayı başarabilen "45 Yıl", iki müthiş oyuncusu Charlotte Rampling ve Tom Courtenay’ın da büyük katkısıyla, zarif senaryosu üzerinden öyle güzel bir sinemasal haz veriyor ki sinematografisiyle etkilenmemek, hikayesinin ruhuyla da duygulanmamak elde değil. Küçük detayların büyük önem kazandığı sahnelerde 45 yılını birlikte geçirmiş bir çiftin içlerinde kopan küçük fırtınalar sarsıcı etkiler yaratmakta. İnsan yaşlandıkça her şeyi değişiyor, bazı fikirleri, bedeni, konuşma tarzı, bazı alışkanlıkları ama kalbi hep aynı kalıyor işte. Katya’nın hâlâ genç olan ölüsü kuşkusuz Geoff’un gençliğine duyduğu özlemle de birleşiyor. Geoff’un Katya’sını hatırlaması, bunca yıl sonra onun yasını tutması ve hatırladıkça özlem duyması Kate’i de yaralıyor giderek. Bir yandan bütün kasabanın, arkadaşlarının davetli olacağı partiyi hazırlamaya çalışırken, diğer yandan kocasının eski aşkıyla mücadele ediyor adeta. 45 yılını verdiği bu evliliğin samimiyetini sorguluyor sessizce Kate.
Yönetmen Andrew Haigh, o kadar zarif bir sinemayla anlatıyor ki bu güzelim hikayeyi insan denen varlığın ne kadar kırılgan ve gizemli mahluklar olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Sinemamızda pek sık göremediğimiz insan ruhunun derinliklerine dalabilen zariflikte bir film “45 Yıl”. 4/5

45 Yıl
(45 Years)
Yönetmen: Andrew Haigh
Oyuncular: Charlotte Rampling, Tom Courtenay, Geraldine James
95 dakika     








Eksik kalmış bir çaba..

Her hafta sulu sepken esprilerle dolu yerli yapımların arasında “Yok Artık!” yine de farklı bir amaçla yola çıkıyor. Birbirlerine organik olarak bağlı olmayan komik hikayeleri birbirinden yetenekli oyuncular eşliğinde bir ana çatı altında sunmaya girişiyor. Skeç mantığıyla yazılmış ama öyle değil gibi gözüken samimiyetsiz komedilerden farklı olarak skeç mantığını temel amaç olarak kuran dürüst bir film. Ancak bu sefer de başka bir handikapa fena halde takılınmış: Aynı elden (karikatürist Serkan Altuniğne) çıkmasına rağmen hikayeler arasındaki dengesizlik. Geveze bir taksi şoförünün giderek meddahlaşarak sağda solda anlattığı, inanması zor gibi gözüken tesadüflerin ve durumların oluşturduğu komik hikayelerden oluşuyor film. İlk hikaye gereğinden fazla uzatılmış bir bant karikatür esprisi. Bindiği takside şoföre almanca bildiğini söyleyen adam, şoför Alman bir kıza çarpınca uyduruk almancasıyla zor bir durumda kalıveriyor. İkinci hikaye kızının kaçırıldığı haberini alan bir adamın fidye parasıyla İstanbul trafiğinde cebelleşmesini anlatıyor ki bu da fazla bariz ve demode esprilerle dolu. Ehliyet sınavı sırasında geçen bağrış çağrışlı ve saman alevi gibi olan bölüm filmin en zayıf hikayesi olarak tam ortasında yer alıyor. En güzel hikaye ise açık arayla “Ayrılık” adını taşıyan dördüncü hikaye. Başka bir kadınla birlikte olmak için sevgilisinden ayrılmaya çalışan bir adamın başına gelenler Serkan Keskin ve Algı Eke’nin samimi performanslarının da katkısıyla yükseliyor ve nitelikli bir mizaha ulaşabiliyor. Üstelik bu hikayenin hayli ‘yama gibi’ duran son sahnesine rağmen diğerlerinden daha iyi yazılmış olduğu da bariz ortada. Son hikaye ise sevgilisinin köpek taklidi yüzünden hafızasını kaybeden zavallı bir adamın hikayesini anlatıyor ki ‘çok daha komik olabilirdi’ duygusuyla izlediğimiz bu hikaye de filmin yine de ikinci başarılı bölümünü oluşturuyor.
İster istemez aklımız geçen aylarda izlediğimiz Arjantin filmi “Asabiyim Ben”e (Wild Tales) gidiyor. Komik ama dertleri olan hikayeler, sonunda bir ana damara bağlanmıyordu o filmde. Ama yine de tematik olarak ortak bir paydaya sahiplerdi; öfkesinden taşan bir toplumun tasvirini yapıyordu bütününde. “Yok Artık!”da ise birbirinden farklı temalardan oluşan hikayeler sonunda bir yere bağlanıyor bağlanmasına ama ‘keşke bağlanmasaydı’ diye düşündüren ve ‘bütün bunlara ne gerek vardı’ dedirten bir final bu. Açıkçası her biri kendisini ispatlamış oyunculardan oluşan kadrosu, çalışkan prodüksiyonu ve genç oyuncu/yönetmen Caner Özyurtlu’nun temiz işçiliği daha güçlü ve komik hikayeleri hakediyormuş. 2/5

Yok Artık!
Yönetmen: Caner Özyurtlu
Oyuncular: Erkan Kolçak Köstendil, Serkan Keskin, Algı Eke, Demet Evgar, Çağlar Çorumlu, Murat Akkoyunlu, Şebnem Bozoklu, Necip Memili
90 dakika

4 Eylül 2015 Cuma

"BEN KİMİM?" ve "MİNYONLAR"

İyi çekilmiş ama fazla bildik bir 'tekno-kabus' filmi..

Ne zaman bir hacker filmi izlesek, internetin bu kadar yaygın kullanıldığı bir zamanda paranoya duygusuyla yaşamaya nasıl da mahkum edildiğimizle yüzleşiyoruz. “Ben Kimim?” Alman yapımı bir gerilim filmi. Ama aslında genellikle yalnızlık ve itilmişlik duygusuyla baş etmeye çalışan gençlerin neden hackerlık yapmayı seçtiğini de özetliyor en başta. Tabi ki bunlar artık beylik nedenler. Çünkü ‘önemli’ olmak istiyorlar. Kafaları başka bir dile, yani bilgisayar diline çok çalışan bu genç profil, asosyal bir hayata mahkum edildiğinde bir nevi intikam duygusuyla sisteme saldırıyor. 
"Ben Kimim?"de 25 yaşındaki Benjamin de böyle bir durumda. Karizmatik görünen başka bir hacker olan Max’in dikkatini çekiyor bir gün ve onun ekibine katılıyor. Birlikte daha büyük işler yapmaya çalışıyorlar. Alman İstihbarat Servisi BND’nin merkez binasına sızmaya kadar büyüyor hedefler. Sonrasında hiç istemeyecekleri tehlikeli insanlarla muhatap oldukları yetmiyormuş gibi aralarında da problem çıkıyor.
“Ben Kimim?” ritmi yüksek hikayesi içinde en çok da sanal dünyada ‘hacker’ların arasında olan biteni yapılabilecek en görsel ve anlaşılır haliyle sunarak başarılı oluyor. Üstelik bunun için bilgisayar ekranlarını minimum seviyede kullanıyor yönetmen Baran bo Odar. “Dövüş Kulübü”ne (Fight Club, 1999) göz kırpan ve iki kere ‘twist’ yaptığı finaliyle de ilgi çekiyor çekmesine ama hikayenin en büyük handikapı artık bu hikaye kalıbının çok fazla tanıdık olması. Filmdeki hacker çocuklar da, onları kovalayan sarışın kadın polis ve yaşananların neredeyse tümü de (hep bir kızın dikkatini çekme isteğiyle başlar!) çok tanıdık ve hatta defalarca kullanılmış polisiye/gerilim klişelerinden ibaret. Hikayesine derinlik katmak konusunda da Odar yetersiz kalmış. Ama yönetmen bütün bu klişeler toplamını son derece dinamik bir sinemayla, iyi çekilmiş sahneler ve atmosfer duygusuyla sunuyor seyircisine. Filmin görsel dünyası ve ritmi onu kolay izlenen iyi bir seyirlik haline getiriyor. 2,5/5     

Ben Kimim?
WhoAmI
Yönetmen: Baran bo Odar
Oyuncular: Tom Schilling, Elyas M’Barek, Wotan Wilke Möhring, Tyrine Dyrholm, Hannah Herzsprung
102 dakika







“Çılgın Hırsız”dan önce...


İki “Çılgın Hırsız” (Despicable Me) filmi de animasyon sinemasının en eğlenceli serilerinden birini oluşturmuştu. Sağlam bir teması vardı: Her kötülüğün içinde bir iyilik merkezinin de olabileceği ve onun bu yönünü harekete geçiren durumla karşılaşmasını konu alan, senaryosu iyi yazılmış ilk filmde tanıdığımız Gru, dünyanın ‘taşınamaz varlık'larını (mesela piramitler!) çalan, bencil, acımasız ve üstün zekasını kötülüğe çalıştıran bir çılgın profesör parodisiydi...  Herhangi bir insancıl tavıra pek sahip olmayan Gru, kötü emelleri için kullanmayı planladığı üç yetim çocuk sayesinde içindeki iyi insanla karşılaşıveriyordu. Hikaye güzel, espriler komikti ama rol çalanlar vardı: Gru’nun tüm ayak işlerini yapan ve birbirlerinden klonlanmış küçük yaratıklar, yani minyonlar...
Tıpkı daha önce “Madagaskar” serisindeki penguenlere olduğu gibi “Çılgın Hırsız”da da minyonlar, gördükleri ilgi ve sevgi sayesinde filmden taştılar ve kendi filmlerinin yapılmasına neden oldular. Bu “Çılgın Hırsız” filmlerinin ‘öncesi’ni anlatan filmde sürekli yönlendirilmek arzusu taşıyan bir topluluk olan minyonların kendilerine bir sahip arayışlarını izliyoruz. Enteresan olan genellikle kötü liderlerin peşine takılıyor olmaları, onların 'güç'lerine hayranlık duymaları. Bu anlamda küçük bir alegori de sunmuyor değil film. Bu son derece saf ve eğlenceli tiplerin neden böyle bir lidere kapılanmak istediklerinin cevabını verdiği pek söylenemez filmin. Belki de insanların güce tapan yönlerine yapılan bir vurgudur bu! 1960’ların Londra’sında kraliçe Elizabeth’in tacının peşine düşmüş suç kraliçesi Scarlet Overkill’in peşine takılan sarı kahramanlarımızın üç kişilik öncü grubu büyük bir karmaşanın ortasında kalıyorlar film boyunca. Güzel fikirler, kutuplardan New York’a oradan da Londra’ya uzanan zengin bir coğrafya içinde, dönemin şahane rock müzikleri eşliğinde eğlenceli bir animasyon izliyoruz sonuç olarak. 3,5/5

Minyonlar
Minions
Yönetmenler: Kyle Balda, Pierre Coffin
Seslendirenler: Beren Saat, Kenan Doğulu
91 dakika