tag:blogger.com,1999:blog-31066278514601045072024-03-05T10:53:45.484+03:00ALTERNATİF HAYATFilmlerle, şiirlerle, şarkılarla dolu bir hayat... Burak Göral'ın kişisel blogu... Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.comBlogger155125tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-85994399723066065462017-01-13T17:57:00.000+03:002017-01-13T18:34:19.458+03:00Sinematografik Paylaşımlar - 1<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3gJI0ngpz0Vd4vmg5WM-PAiUErR9zj9kp5blKSxVglx2kmLxLp1ZHtzAaqnuJx64Q158wcIn07o2sLLUqLQnbzwtrPI7s51G8CGXlzXf17FF9wgnXDNQ4Fvz-mFVFUfjFd-LZGU5wLMA/s1600/uzay_yolculari_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3gJI0ngpz0Vd4vmg5WM-PAiUErR9zj9kp5blKSxVglx2kmLxLp1ZHtzAaqnuJx64Q158wcIn07o2sLLUqLQnbzwtrPI7s51G8CGXlzXf17FF9wgnXDNQ4Fvz-mFVFUfjFd-LZGU5wLMA/s400/uzay_yolculari_2.jpg" width="400" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">1.“Uzay
Yolcuları” (Passengers) aslında kötü bir film değil. Güzel görüntüler,
güzel oyuncular, güzel fikirler barındıran iyi bir seyirlik. Sadece
hikayesi aşırı tahmin edilebilir bir Hollywood rotasında ilerliyor.
Dakikalar ilerledikçe filmin tansiyonu giderek düşüyor bu tahmin
edilebilirlik yüzünden. Sanki finalini de bunun farkındalarmış gibi apar
topar getiriyorlar: “tamam tamam her şey aynen tahmin ettiğiniz gibi oldu,
hadi kapatalım da bitsin!” </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXKuH1zc0iJqxxVJI-jXh-hPybCOFc8QfqXn-XOcmBCzWiL04OHk0Y5jleBdhnfjGE02cnGhHA83hKgCUxEVK5GkE8noVQZiv_p3PdJTUv83Hcio67uVcQSMyHR3WvkIrzUshTsarKrsw/s1600/calgicengi2.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXKuH1zc0iJqxxVJI-jXh-hPybCOFc8QfqXn-XOcmBCzWiL04OHk0Y5jleBdhnfjGE02cnGhHA83hKgCUxEVK5GkE8noVQZiv_p3PdJTUv83Hcio67uVcQSMyHR3WvkIrzUshTsarKrsw/s400/calgicengi2.jpg" width="400" /></a></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">2. Mafyanın
kovaladığı iki arkadaş klişesinin komedi yönetmenlerimizi ve yazarlarımızı
bu kadar esir almış olmasının sebebi belki de seyircimizin de kendini
başından büyük belalara bulaşmış insanlar olarak görmesi ve bununla
başedebilmeyi ancak mizahla çekilir bir mesele olarak görmesindendir diye
düşünüyorum. “Çalgı Çengi İkimiz” ve diğer türevlerine her daim bu kadar
ilgi gösteriliyor olmasına başka bir açıklama getiremiyorum şahsen. Bu
filmin yaratıcılarının ise gerçek yeteneklerini sadece “İşler Güçler” TV
dizisinde gösterebildiklerini düşünüyorum... Adamlar her bölümü sinema
filmi uzunluğunda yapıp belli bir yenilikçi bakış yaratabilirlerken,
imkanları çok daha fazla olan sinema filminde niye böyle yapıyorlar
anlamak güç! Güç de değil aslında mesele tamamen duygusal sanırım!!</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOIVFKYbdWqc3xk1SurdaQ2vBIMgNFXmTb_ahCLTd-69OT1xteAJnjzkwsRhs_n5FT9jvA99Hu2vZSNtmFp1c5giL6HDSILopIb9lyrEOGsOwM3qyyhGi4qPXoqJad40b2ytf4Qh_BaMs/s1600/lala.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><img border="0" height="178" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOIVFKYbdWqc3xk1SurdaQ2vBIMgNFXmTb_ahCLTd-69OT1xteAJnjzkwsRhs_n5FT9jvA99Hu2vZSNtmFp1c5giL6HDSILopIb9lyrEOGsOwM3qyyhGi4qPXoqJad40b2ytf4Qh_BaMs/s400/lala.jpg" width="400" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">3. "La
La Land”in olumsuz eleştirilerini de okuyorsunuzdur. Filmi çok sevsem de senaryo ve hikaye anlamında sorunları olduğunu
ilk izlediğimden beri söylüyorum. Karakterleri yüzeysel, eksik tanımlanan
hayalleri de yüzeysel işlenmiş hatta.. Nitekim bu sevimli karakterler yüzeysel hayallerine
bir şekilde erişmiş olsalar da mutlulukları daim değil sonunda.
Birbirlerinden ve çok daha iyi bir finalden uzakta bitiriyorlar
hikayelerini. Ama ismi bile neredeyse “lay lay lom” olan bir filmde ‘çok etkili’
sosyal gerçekçi mesajlar aramak biraz fazla geliyor bana. Diğer yandan filmin
o kadar boş olmadığını düşünmüyor değilim ayrıca. “La La Land”i sonu
hüzünlü biten bir “Amelie” gibi okuyorum ben. “Amelie” bize hiç de
gerçekçi olmayan bir Paris sunuyordu mesela. Jeunet filmin çekimleri
sırasında Paris’in kendilerine hiç de yardımcı olmadığını, filmdeki gibi
gösterebilmek için çok çaba sarfettiklerini söylemişti bir röportajında.
“La la Land” de benmerkezciliğin başkenti (!) Los Angeles’ı etkileyici
finalinde öyle gösteriyor. Herkesin daha güleryüzlü olduğu, eski
müzikallerdeki gibi şenlikli, güneşli bir şehir... Böyle olsaydı keşke
diyor. Ondan önce sık sık boş caddelere vurgu yapıyor, ruhsuz partileri
gösteriyor, boş tiyatro salonu, boş sinema salonu, boş gözlemevi, bardaki
müziği dinlemeyen restoran müşterileri, samimiyetsiz Hollywood setleri,
aşık çiftin beğenmediklerini sık sık dile getirdikleri ve bize bile doğru
düzgün gösterilmeyen bir LA manzarası... Bu ortam içinde hem aşkı hem de
hayallerini yakalamaya çalışıyorlar, ama hepsi birden mümkün olamıyor. En
çok da bu olamama kısmını anlatamıyor senaryo zaten. Daha iyi bir senaryo
olabilir miydi elimizde? Evet, bu kadar lay lay lom anlatmasa, daha güçlü
hikayesiyle daha ‘kalıcı’ bir film olabilirdi. Ama bu kadar sevimli ve
‘feel good’ filmi olabilir miydi o tartışılır! “La
La Land”in Altın Küre çıkarmasından sonra şunu düşündüm: sattığı nostalji
yüzünden muhtemelen Akademi ödüllerinde de “The Artist” gibi bir etki
yaratacak. Çünkü sinemacılar bu nostaljik sinema numaralarını sever. Ve çünkü
herkes zaman geçtikçe ruhsuzluğun ne kadar yaygınlaştığının farkında ama
kimse “Captain Fantastic” gibi yaşamayı da göze alamıyor ya da birileri
özlediği dönemlere gidip orada yaşayamıyor. Gelgelelim “Midnight in
Paris”teki gibi herkes kendi döneminden şikayetçi olup “eskiden daha
güzeldi” diye sızlanıyor da olabilir!! </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><a href="http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/burak-goral/bu-sehre-mutlaka-gitmelisiniz-1596350/" target="_blank">Film hakkında Sözcü gazetesinde yazdığım eleştiri de burada</a><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-2252971483523433742016-02-26T19:42:00.001+02:002016-02-26T19:42:37.702+02:00HESAPLAŞMA<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Herkes kendi filminde!<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiupyx6oOja9dcAhG9Tnkv9tJNc-uftfCnkTE_yllDahx2q6PN27jpf_xiiDdeHuaJC2iY84p37QMMgSYP3wkrY-U4k8waMZyZCEtVW7B6e8DEWPYhcaKg09modIVPErZkTbvaRKEPmExU/s1600/hesaplasma_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiupyx6oOja9dcAhG9Tnkv9tJNc-uftfCnkTE_yllDahx2q6PN27jpf_xiiDdeHuaJC2iY84p37QMMgSYP3wkrY-U4k8waMZyZCEtVW7B6e8DEWPYhcaKg09modIVPErZkTbvaRKEPmExU/s400/hesaplasma_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Bir filmde Al Pacino ve Anthony Hopkins olunca insan
gerçekten de büyük bir film bekliyor doğrusu. Ama “Hesaplaşma” bizim bu
beklentimizi ve güvenimizi adeta orijinal ismindeki gibi ‘suistimal’
ediyor! </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">“Hesaplaşma” bir fidye hikayesi gibi başlıyor. Son
zamanlarda hakkında açılan iş davalarıyla uğraşan, ilaç endüstrisinin dev
şirketlerinden birinin sahibi olan Arthur Denning’in (Anthony Hopkins) genç
sevgilisi kaçırılır ve yüklü bir fidye istenir. Denning ödemeyi yapmaya karar
verir. Ancak durum bundan çok daha farklı bir şeydir. Bundan bir hafta öncesine
gideriz ve genç sevgili Emily’nin eski erkek arkadaşıyla tanışırız. Büyük bir
hukuk firmasının genç avukatı Ben çok hırslı bir adamdır. Bebeklerini kaybettiklerinden
beri karısıyla arasında bir mesafe vardır. Eski sevgilisi Emily’nin sosyal
medyadan onu bulmasıyla tüm dengesi altüst olur. Ben, Emily sayesinde çalıştığı
firmada yükselmek için bir fırsat yakalamıştır böylece. Firmanın patronu Abrams
(Al Pacino) ona bu fırsatı verir. Ama yine hiçbir şey göründüğü gibi
değildir! </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Bu hiçbir şeyin göründüğü gibi olmaması ve kalabalık
karakterlerinin herbirinin farklı amaç ve dertlerinin olması onları bir türlü
inandırıcı bir birlikteliğe götüremiyor. Al Pacino ve Anthony Hopkins kendilerini
otopilota alıp takılmışlar filmde. Hatta Al Pacino dalga geçer gibi oynuyor... Yönetmen
Shimosawa ise en küçüğünden en büyük rolüne kadar hep tanıdık ve iyi oyuncuları
(Josh Duhamel hariç!) toplasa da, bol bol kamerayı kaydırıp gergin sahneler
tasarlasa da olan biten olaylarda yakaladığımız açıklar bizi bir türlü
hikayeyle başbaşa bırakamıyor. <br /><b>Emily’nin amacı nedir, ne istiyordur? Onun
peşindeki Koreli motorlu vatandaş niye öyle melankolik, ne yaşamış da böyle
olmuş? Ben’in karısı acılı bir anne mi yoksa zombi mi? Niye herkes başka bir
filmin içindeymiş gibi oynuyor? Josh Duhamel niye bu kadar kötü bir oyuncu? Bunlar
gibi sorular film boyunca beynimizi meşgul ediyor işte... </b>“Hesaplaşma”da yapılmak
istenen şey aslında iki büyükbaşın ortasında kalmış hırslı ama çaylak bir
avukatın hikayesini anlatmak sanırım ama o kadar dağılmış ki mesele, yazık
olmuş... <b>2/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjV0xYaDRO61O99s5BLBV0K5Mt6OCmN8q3CCTkabZQ_bzLBWoneMvorG1aqXc2DEmMLE9xtANnXKdYd7jc9kzvTeuBY0OYkzv9ETdaVPhxw8U3FDduDpxpkHZAb6iahUgPIyZR13ObauJ8/s1600/hesaplasma_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjV0xYaDRO61O99s5BLBV0K5Mt6OCmN8q3CCTkabZQ_bzLBWoneMvorG1aqXc2DEmMLE9xtANnXKdYd7jc9kzvTeuBY0OYkzv9ETdaVPhxw8U3FDduDpxpkHZAb6iahUgPIyZR13ObauJ8/s200/hesaplasma_afis.jpg" width="138" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Hesaplaşma</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b>
Shintaro Shimosawa</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular:</b> Josh
Duhamel, Anthony Hopkins, Al Pacino, Malin Akerman, Alice Eve, Byung-hun Lee, Julia Stiles</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">106 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-10522474196364620762016-02-26T19:38:00.000+02:002016-02-26T19:38:25.261+02:00MISIR TANRILARI<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Tanrılar çıldırmış
olmalı!</span><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOFkuZv39b_aSzyFOXhQSwec2F47Q3BYLu7nYowl7I7rRzQBwyaHtz6C2ty-sJR1hPY8SquVmrt5XPFmShCqFqAhQkpxMh_1HwMPkEZlpmIGGtPDzdNLbBfJMaRIKmCwG4DHs6CRL5ccU/s1600/misir_tanrilari_3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOFkuZv39b_aSzyFOXhQSwec2F47Q3BYLu7nYowl7I7rRzQBwyaHtz6C2ty-sJR1hPY8SquVmrt5XPFmShCqFqAhQkpxMh_1HwMPkEZlpmIGGtPDzdNLbBfJMaRIKmCwG4DHs6CRL5ccU/s400/misir_tanrilari_3.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Bazı filmler amaçlarının dışında bir şeye sebep olurlar.
“Mısır Tanrıları” çok iyi bir film olmayabilir, ama genç seyircileri mitoloji
okumaya davet eden bir etki yaratabilir!</b></span><br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hollywood’un zaman zaman mitolojiye dalıp istediği değişiklikleri
yaparak aksiyon filmi üretmesine iyice alıştık zaten. Mısır mitolojisinde çok
bilinen bir hikayedir bu: Tanrı Ra’nın birbirlerinden nefret eden iki oğlu
Osiris ve Set’in hesaplaşması Set’in Osiris’i öldürmesiyle biter. Ancak Osiris
ölümünün ardından öteki dünyanın efendisi olur. Set de tahta geçer ancak
Osiris’in oğlu Horus büyüyünce amcasına kafa tutar. Bu sefer Set-Horus çekişmesi
başlar. Ancak Set Horus’u uykusunda yakalar ve kör eder. Annesi Isis onu
iyileştirir ve amcası Set ile büyük bir deniz savaşına girişir. Ancak tanrılar
duruma el koyar ve Set’i sürgüne, Horus’a da tahta gönderirler. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>En bilinen haliyle bu hikaye böyleyken “Mısır Tanrıları”
filminde senaryo, “Gladyatör” gibi filmler model alınarak yazılmış. </b>Barışsever
kardeşinin tahtı kendi oğluna bırakmasına sinirlenen Set, taç giyme töreni
sırasında kardeşini öldürüp Horus’u da kör eder. Sonrası, iyice berduşa
bağlayan Horus’un sıradan ve ölümlü bir genç hırsız olan Bek tarafından
uyandırılıp Set’i tahttan indirmesini sağlamaya kalmıştır. Tanrılara güvenmeyen
Bek ile liderlik konusunu o güne kadar kendine hiç dert etmemiş egosantrik
Horus’un intikam yolunu izliyoruz filmin geri kalanında. <br />Yani mitolojinin
sihirli dünyası biraz törpülenip alıştığımız ‘kahramanın yolculuğu’ formatına iyice
endeksleniyor. Macera boyunca Horus’un sorumluluk duygusu ve adil olmak konusunda
aldığı derslere Bek’in tanrılara yeniden inanç duyması eklenecektir elbette.
Set ise tahta gelir gelmez şehirdeki özgürlük havasını sona erdirip, halkı
köleleştirip, şehri binalarla doldurmuş; gökyüzüne değecek biçimsiz bir kule
yaptırmaya çalışmıştır! </span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2my352MivlQV54Oq1QqGGNSiceTkCJBg3kIJGL7TIVDNYi_ZUCbigj8kPhRVlDFwZAJ05pxP7xIlilvlZY7JCIWpHzPA7ALLENQA3L8I8NRgjjqnSmBAO88ieu-GUjo4nmkcfyeN14-k/s1600/misir_tanrilari_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2my352MivlQV54Oq1QqGGNSiceTkCJBg3kIJGL7TIVDNYi_ZUCbigj8kPhRVlDFwZAJ05pxP7xIlilvlZY7JCIWpHzPA7ALLENQA3L8I8NRgjjqnSmBAO88ieu-GUjo4nmkcfyeN14-k/s400/misir_tanrilari_1.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Diğer 299 arkadaşı ne yaptın acaba?</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>“Gizemli Şehir” (Dark City) filmiyle gönlümüzde taht kuran yönetmen
Alex Proyas’ın filmi bir görsel efekt bombardımanı adeta.</b> Bir süre sonra
izlediğimiz görüntüler tümüyle animasyonmuş gibi görünmeye başlıyor. Ama Set’i
oynayan Gerard Butler (300 Spartalı) ile Horus rolünde izlediğimiz Nikolaj
Coster-Waldau (Game of Thrones) ile çekici kadın oyuncular belli ölçüde ilgiyi
koruyorlar. Özellikle genç seyircilerin Horus ve Bek’in kötü adamı yakalamaya
çalışan iki zıt karakterli polis gibi olmalarına da çok takılmayıp, hikayenin
doğru versiyonunu hatta tüm mitolojik hikayeleri okumalarını tavsiye ederim.<b> 2,5 / 5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiS5pVmXwV_LjYrl90r-GQuXIC_BoandG2pIN05UHeUiYT1uEdThR9lGivinSAwYf5klisa23Gci4dEJs4sX6ECIFSJhE9Zdr6-bdR8TeXhA_Y-DES70FQHKxyeYPTtiPay_sJFa2CI0Ag/s1600/misir_tanrilari_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiS5pVmXwV_LjYrl90r-GQuXIC_BoandG2pIN05UHeUiYT1uEdThR9lGivinSAwYf5klisa23Gci4dEJs4sX6ECIFSJhE9Zdr6-bdR8TeXhA_Y-DES70FQHKxyeYPTtiPay_sJFa2CI0Ag/s200/misir_tanrilari_afis.jpg" width="138" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>Mısır Tanrıları</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen: </b>Alex
Proyas</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular:</b> Brenton
Thwaites, Nikolaj Coster-Waldau, Gerard Butler, Courtney Eaton, Elodie Yung</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">127 dakika</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-82470640304696758572016-02-13T12:34:00.004+02:002016-02-13T12:38:22.580+02:00DEADPOOL<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Benzersiz bir süper
kahraman!<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFKFXafVf53Fci6M-MeqNGF4i4LHWiV5Bxb3BAX89TYQprQSYMx3zQN2qwIOu-gYdJOqLewg9kGhQ8I5lXCXhi-fMDzt6SEmVcs_J884SZiItb3pwZzRs0Yfro0TLXW5MVZUeM5oAYku4/s1600/Deadpool_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFKFXafVf53Fci6M-MeqNGF4i4LHWiV5Bxb3BAX89TYQprQSYMx3zQN2qwIOu-gYdJOqLewg9kGhQ8I5lXCXhi-fMDzt6SEmVcs_J884SZiItb3pwZzRs0Yfro0TLXW5MVZUeM5oAYku4/s400/Deadpool_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Wade Wilson ya da namı diğer, “Deadpool” hiç alışık
olmadığımız bir süper kahraman. Onun benzersiz hikayesinin filmi ise tam bir
eğlence bombası...</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Deadpool’u diğer Marvel kahramanlarından ya da aslında diğer
bütün çizgi roman karakterlerinden ayıran özelliği ‘farkındalığı’. Çünkü
Deadpool bir çizgi roman kahramanı olduğunun gayet bilincinde bir süper
kahraman ve bunu seyirciyle sık sık paylaşıyor.. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">İlk kez 90’lı yıllarda çizgi roman dünyasına adım atan
Deadpool’a ben de çok aşina değildim açıkçası. Ancak çizgi roman raflarında
yaptığım kimi okumalarda gördüğüm o ki “Deadpool” süper kahraman evreninin en
edepsiz, en doğrudan, en vahşi ve en geveze karakteri. Öyle maceraları var ki
mesela bir tanesinde bütün Avengers kahramanlarını tek tek öldürüyor. Örümcek
Adam’ın bile gözünün yaşına bakmıyor. Bir diğerinde edebiyat tarihinin en
sevilen kahramanlarına saldırıp hepsini çok vahşi biçimlerde katlediyor. Don
Kişot’u, Sherlock Holmes’u, Tom Sawyer’ı bile hatta! <b>Deadpool, bu cüretkar ve
hayli kanlı mizahıyla tabi ki çocuk okurlar için örnek bir kahraman değil.
Zaten filmi de ülkemizde 15+ yaş sınırıyla gösterilmekte. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYUMl3EhTEMiffd0A19s13K-XukSEPIUhBdh6jYks1oE8KbN8b3zJWEVdfZbgAFAsl4XBQU-IkWaT0ljN1GidasgDfVP-0lKdnIuzCSo4pVbUvS117bv92jBS55mX9JmHKl1NH9jBwZLw/s1600/Deadpool_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYUMl3EhTEMiffd0A19s13K-XukSEPIUhBdh6jYks1oE8KbN8b3zJWEVdfZbgAFAsl4XBQU-IkWaT0ljN1GidasgDfVP-0lKdnIuzCSo4pVbUvS117bv92jBS55mX9JmHKl1NH9jBwZLw/s400/Deadpool_2.jpg" width="400" /></a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Eski bir ordu mensubu olan Wade Wilson, geçimini kiralık
kabadayı olarak sağlamaktadır artık. Ancak bir gün yeni sevgilisiyle mutlu
mesut yaşarken kanser olduğu haberini alır. Esrarengiz bir organizasyon onu
farklı bir yöntemle iyileştirebileceğini söyler. Wilson bu işkenceyle dolu
‘tedavi’yi kabul eder, iyileşir iyileşmesine ama karşılığında yanıklar içindeki
vücudunu ve yüzünü bir maskenin ardına saklamak zorunda olan ölümsüz bir ölüm
makinesine dönüşür. O artık intikamının peşine düşmüş, merhamet ve vicdan gibi
duygulardan muaf ama çok utanmaz bir mizah anlayışına sahip Deadpool’dur. Ana
hikayesinde çok büyük bir buluş olmasa da bundan sonrası birbirinden vahşi ve
eğlenceli aksiyon sahneleriyle dolu. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>“Deadpool”, gösteri sanatında seyirci önündeki bireyin
seyirciyle iletişime geçmesine verilen ‘dördüncü duvarı kırmak’ deyimine şahane
buluşlarla yeni anlamlar katıyor adeta. Deadpool, bütün olan bitenler sırasında
seyirciyle şakalaşıp, bunun bir film olduğunu sık sık açık ediyor. Başka
filmlerle, süper kahramanlarla alay ediyor. Gerçek dünyaya ait oyuncular,
şarkıcılar ve daha bir sürü pop kültür malzemesi diyaloglarda ve sahnelerde
kendisine yer buluyor. </b>Çizgi roman ve Marvel evrenine dair de müthiş iğnelemeler yapıyor Deadpool. "X-Men" filmlerine ve bizzat Ryan Reynolds'ın kendisinin canlandırdığı "Green Lantern"a laf sokması şahaneydi mesela...<br />Şimdiye dek gördüğümüz en dürüst jeneriklerden biriyle
açılan film, asıl kahramanların filmin senaristleri olduğunu yazarak eleştirmenlerin
alanına bile giriyor! Çünkü filmin gerçekten de en güçlü yeri senaryosu ve film
daha başlarken buna kendisi dikkat çekiyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Daha ilk sahnesinden bile farkını ve eğlencesini belli eden
“Deadpool” haftanın en eğlenceli yetişkin filmi... <b>4/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmKgvOUkpHcZrWEHGUrKHoOC6jArNgJcz3U8EC_PAeAtMHLPJ_xL5-OU8QdGCeSNpYbBKS_P9tNomQDVfzGVra5HLcgn1lcLd47FLjJU0O9O0lqdRhUqv1H6QaMnmZd4YfnZzXWQgHngs/s1600/Deadpool_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmKgvOUkpHcZrWEHGUrKHoOC6jArNgJcz3U8EC_PAeAtMHLPJ_xL5-OU8QdGCeSNpYbBKS_P9tNomQDVfzGVra5HLcgn1lcLd47FLjJU0O9O0lqdRhUqv1H6QaMnmZd4YfnZzXWQgHngs/s200/Deadpool_afis.jpg" width="138" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Deadpool</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b> Tim
Miller</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular:</b> Ryan
Reynolds, Morena Baccarin, Ed Skrein</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">108 dk. </span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> </span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-16266966492980629172016-02-06T18:35:00.002+02:002016-02-06T18:35:42.953+02:00CAROL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi__btawoF-nPA18sa0EbNsFDYUCv4-DDQevZoI-od5bUpYikKXIIXlXlPnpn3E5clzed2EVS3XwaDvYAgHulKYVscjF3ROB6XXuvBJrpogEIi5TKzHXTBvdCVnHAkIeFOr59rTXwKPmbc/s1600/carol_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi__btawoF-nPA18sa0EbNsFDYUCv4-DDQevZoI-od5bUpYikKXIIXlXlPnpn3E5clzed2EVS3XwaDvYAgHulKYVscjF3ROB6XXuvBJrpogEIi5TKzHXTBvdCVnHAkIeFOr59rTXwKPmbc/s400/carol_2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>“Carol”, hem Cate Blanchett’in mükemmel oyunculuğu hem de
büyüleyici görselliği için mutlaka sinemada izlenmesi gereken filmlerden biri..</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Zamanında Ang Lee'nin “Brokeback Dağı” (Brokeback Mountain) vizyona girdiğinde iki kovboyun
birbirine duyduğu aşkı ayıplayan, ayrımcılık penceresinden bakarak yargılayan
insanlara şöyle diyordum hep: “Kabul etmek zorunda değilsiniz ama neden
cinsiyet üzerinden okumak zorundasınız bu filmi? Neden bir insanın bir insana
duyduğu aşk olarak göremiyorsunuz bu hikayeyi?” </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Carol”da 1950’lerin Amerika’sında boşanmak üzere olan bir
kadın olan Carol, gencecik bir tezgahtar kıza aşık oluyor. Küçük kızına bir
oyuncak almaya gelmiştir büyük bir oyuncak mağazasına ama en güzel hediyeyi
kendisine seçer bir anlamda. ABD’nin en tutucu zamanları yaşanıyordur. Hem
kadınlardır, hem farklı bir sosyal çevre ve sınıfa aittirler, hem de aralarında
yaş farkı vardır. Üstelik Carol’ın kocası tek çocuklarının velayetini almak
için dava açmıştır. Carol aşkını özgürce yaşayabilmenin yollarını arayıp bulmak
zorundadır. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Carol”ın çok lezzetli bir film olmasının nedeni sadece hikayesi
değil aslında. <b>Evet ünlü yazar Patricia Highsmith’in gerilimli bir aşk romanı
olan “Tuzun Bedeli” romanından uyarlanmış ancak Phyllis Nagy’nin senaryosu
hikayenin polisiye kısmını tümüyle çıkarmış hikayeden. Böylece karşımızda filme
adını veren Carol adlı bir kadının züppe bir zengin, fedakar bir anne ve çok
aşık bir kadın kimliklerine sırasıyla geçişine şahit oluyoruz. </b>Filmdeki üç şey
büyüleyici bir tonda bir araya geliyor. Cate Blanchett’in olağanüstü
performansı bunların ilki. Oyuncu rol aldığı her filmdeki gibi karakterinin
duygu dünyasını içinde olduğu en küçük görüntü anında bile seyircisine
hissettirebiliyor. Yönetmen Todd Haynes’ın ise bu hikayeyi sunuş tarzı
kusursuz. Haynes hikayenin merkezindeki iki kadını da sık sık buğulanmış ya da
ıslanmış camların arkasında gösteriyor. Aralarındaki saydam engelin belli
belirsiz altını çiziyor sürekli. Görsel olarak dönemin ünlü ressamlarının,
fotoğraf sanatçılarının eserlerine ve “Kısa Tesadüfler” (Brief Encounter) gibi
filmlere çok ince, narin göndermeler yapıyor. İki kadının eşcinsel aşkını asla
basite indirgemeden, şairane bir sinemayla anlatıyor. Filme bu tonu veren çok
önemli bir etken de Carter Burwell imzalı müzikleri... Filmin melankolik
atmosferini tamamlayan çok duygusal, akılda kalıcı, melodik ve kulaktan kalbe
akıp giden müzikler bu aşk hikayesine eşlik ediyor. <b>Hikayenin genç kızı
Therese’i canlandıran Rooney Mara da Audrey Hepburn’u andırıyor sürekli ve bu
hikayeye başka bir çekicilik daha katmayı başarıyor. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Carol” Oscar ödüllerinde daha çok adaylığı haketse de
sadece 6 dalda aday olabildi. Uyarlama
senaryosu, Cate Blanchett’i, müziği ve görüntü yönetimiyle aday olduğu bu
dalların en güçlü filmlerinden biri. <b>5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzuJzpZP_dkk4BYL2gbVDq0fhQu8VoIrhfh6gRNJOH-c69JXDj99mJr-Xk-sMvWC3DcVOfDR7KAFa3OIJVBeS-FbOh2K2UJgE1_j0TmXVGB_tcMrrr-k4ahqLhT_UIGfE84ov1ov-XT2Y/s1600/carol_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzuJzpZP_dkk4BYL2gbVDq0fhQu8VoIrhfh6gRNJOH-c69JXDj99mJr-Xk-sMvWC3DcVOfDR7KAFa3OIJVBeS-FbOh2K2UJgE1_j0TmXVGB_tcMrrr-k4ahqLhT_UIGfE84ov1ov-XT2Y/s200/carol_afis.jpg" width="140" /></a><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Carol</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen: </b>Todd Haynes</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular: </b>Cate Blanchett, Rooney Mara, Kyle Chandler, Sarah Paulso</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">118 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-14557898733908269072016-02-05T21:12:00.005+02:002016-02-05T23:44:17.188+02:00KÖTÜ KEDİ ŞERAFETTİN<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">İyi bir yetişkin animasyonu ama...<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjK6DSYqr9P0O5asIo2o-gsTs-x8WYqjL766-zioQ05iETrrafNGj25_zrrxUkROuCajllUDIQ9gw2Z5i8V_udhmxZfJWegzNE6EiYE27ZJCkkAWGH1L-exF8mQwK5XAPkISgmNAH5kKT4/s1600/kotu_kedi_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjK6DSYqr9P0O5asIo2o-gsTs-x8WYqjL766-zioQ05iETrrafNGj25_zrrxUkROuCajllUDIQ9gw2Z5i8V_udhmxZfJWegzNE6EiYE27ZJCkkAWGH1L-exF8mQwK5XAPkISgmNAH5kKT4/s400/kotu_kedi_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">“Kötü Kedi Şerafettin” mizah yazarı/karikatürist Bülent
Üstün’ün 1990’larda L-Manyak dergisinde çizmeye başladığı çizgi seriydi. Üstün’ün Şero’su, Cihangir’de bohem bir hayat
yaşayan Tonguç’tan üremiş yarı insan yarı kedi bir canlıdır. Hikayedeki bütün hayvanlar
insanlar gibi konuşabilmektedir. <b>Ama Şero’nun sık sık “insan mıyız lan biz!”
diye söylendiği gibi daha bir kendilerine has yaşam kavgaları vardır bu hayvan karakterlerin. Üreme,
beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik sert
tavırlarıyla en az insanlar kadar vahşi ve hedonisttirler, ama diğer yandan da ne
istedikleri konusunda insanlardan daha dürüstlerdir. </b>Şero mesela yabancı türdaşı Garfield’dan
farklı olarak alkol ve tütün ürünleriyle fazlasıyla barışık, libidosu fazlasıyla yüksek ve tembellik
etmekten ziyade, sürekli hareket halinde olmayı tercih eden kabadayı bir
kedidir. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Yıllardır kendine ait sadık kitlesi tarafından hararetle takip edilen
Şero’nun yaklaşık sekiz yıldır bir sinema filmi yapılması için uğraşılıyordu.
Nihayet sonlandırıldı ve bu hafta vizyona çıktı. </span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhyphenhyphenmkeTqwCwNcTxtVxDroWgzyJqeMI9DCKCHTFU_q63YCyRPX9INJB1pg0Jfkd0-9_6FuUU_45aW3-6Lzu0Q7jVWQ1w2jHm9pv3kqtBS7QfkTX_fXDkbR2JpkLjXyZhFHZE2j2uDM2vI4/s1600/sero_kitaplar.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhyphenhyphenmkeTqwCwNcTxtVxDroWgzyJqeMI9DCKCHTFU_q63YCyRPX9INJB1pg0Jfkd0-9_6FuUU_45aW3-6Lzu0Q7jVWQ1w2jHm9pv3kqtBS7QfkTX_fXDkbR2JpkLjXyZhFHZE2j2uDM2vI4/s320/sero_kitaplar.jpg" width="284" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">evdeki beş cildi çıkarıp <br />
göz gezdirmenin zamanı gelmiş demek ki...</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>13 yaşından büyük izleyicilere hitap eden film, </b>Bülent
Üstün’ün ilk Şero hikayelerine oldukça bağlı kalan bir yapıda. Şero’nun nasıl
dünyaya geldiğini es geçerek, Cihangir’deki düzenine göz atıp, yanlışlıkla
ölümüne sebep olduğu çizerin zombileşmesiyle başlayan hareketli bir
kovalamacayı konu alıyor film. Tıpkı çizgi romanında olduğu gibi argo ve küfürlerin gırla gittiği, şiddetli kavgaların yer aldığı animasyon film, teknik anlamda
şimdiye dek izlediğimiz tüm yerli animasyonlardan daha iyi. İki küçük meselesi
var sadece. Yıllarca kağıttan okuduğumuz bu kahramanları bir anda bize sunulan
seslerle hemen kabul edemiyor, ilk 15-20 dakikasında yadırgıyoruz belki biraz. Hatta zaman zaman bazı cümleler arada kaynayıp gidiyor. Çünkü animasyon seslendirmelerinde çok yapılan bir klişe burada da yer buluyor kendisine. Her biri çok değerli olan isimler kendilerine ait karakterleri olduklarından daha komik seslerle seslendirmişler. Ama
dakikalar geçip alıştıkça buna çok takılmıyor kulaklarımız. <b>Diğer mesele ise filmin
çok büyük arızaları olmayan senaryosunun yine de gayet ‘hafif’ kalması. Zombi çizerin bir türlü ölmeyip oradan buradan çıkmasına kitlenip kalıyor hikaye, biraz tekrara düşüyor ister istemez... Araya bu hikayeyle çok ilgisi olmayan bir soygun macerası da karışıyor. Şero'nun oğlu Tacettin'in gelişi, Tonguç'un evsahibesiyle yaşadığı problem ve Şero'nun 'manitası' Misket'le tanışması da var bu hikayenin içinde ama ana hikaye omurgası olarak zombi çizer belirlenince bu yan hikayeler küçük kalıyorlar. Çünkü kaçma-kovalamaca yani hareket çizgisi getiriyor zombi hikayesi. Oysa bir yetişkin animasyonunda harekete-aksiyona bu kadar ihtiyaç yoktur. Sonuçta hedef kitleniz çocuklar değildir... </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Yani
film şimdiye dek izlediğimiz en iyi Türk yapımı aksiyon olabilir ama yukarıda saydıklarımın ışığında, izlendiği sürenin dışına taşamıyor çok fazla, sadece kendi
süresi içinde eğlendirebilen filmler arasında yerini alıyor. Ama yine de çok güzelleşebilecek bir serinin ilk filmi için gayet tatminkar sayılır. Daha güzel filmlere kapı açar inşallah bu ilk film... </span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Tekrar tekrar belirtmeli diğer yandan, animasyon olduğuna
aldanıp küçük çocuklarınızla gitmeye kalkmayın sakın. “Kötü Kedi Şerafettin”, aynen dergi sayfalarından fırlayıp çıkmış kadar sert ve tavizsiz! </b>Hatta yaş sınırının daha da yüksek olmasını göze alıp, bence daha da ileri götürebilirdi işi... </span><b style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">3,5/5</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaFOxHXVSVX1IbN1GrmUJ6wRcbnbyzsyF3q_88fgzzz4yJwbPQj9anGt1P9U8xNJ1_l0gRWw2AcidJvj7rW7oibXSOiHvhiZLXdGER4euZH3RDlKnNSXTk8xTQIV03BEUPfHN5roJszpE/s1600/kotu_kedi_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaFOxHXVSVX1IbN1GrmUJ6wRcbnbyzsyF3q_88fgzzz4yJwbPQj9anGt1P9U8xNJ1_l0gRWw2AcidJvj7rW7oibXSOiHvhiZLXdGER4euZH3RDlKnNSXTk8xTQIV03BEUPfHN5roJszpE/s200/kotu_kedi_afis.jpg" width="140" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Kötü Kedi Şerafettin</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmenler:</b>
Mehmet Kurtuluş, Ayşe Ünal</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Seslendirenler:</b>
Uğur Yücel, Demet Evgar, Okan Yalabık, Yekta Kopan, Ayşen Gruda, Ahmet Mümtaz Taylan</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">82 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-91763797135923728992016-01-29T14:36:00.001+02:002016-01-29T14:38:18.071+02:00İFTARLIK GAZOZ<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Bir zamanlar
Türkiye’de... <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhv4Wcplp-Qn6VeWYldsFsFzuiJ5UikXUmNSGuopLvbwg_YeOOReGuTTKq4BaCgEZo-tubRU79XqXy2V7TkZAMPXk71pDtkJFkSXhM1rpcn01AS3vvdCNcFczpfOPvtrAJtXT_8UQz_R4k/s1600/iftarlik_gazoz_4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhv4Wcplp-Qn6VeWYldsFsFzuiJ5UikXUmNSGuopLvbwg_YeOOReGuTTKq4BaCgEZo-tubRU79XqXy2V7TkZAMPXk71pDtkJFkSXhM1rpcn01AS3vvdCNcFczpfOPvtrAJtXT_8UQz_R4k/s400/iftarlik_gazoz_4.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>“İftarlık Gazoz”, kimi dağınıklıklarına rağmen çok samimi,
duygusal ve şu zamanda izlenmesi gereken bir film... Cem Yılmaz’ı ise asıl bu
filmde görün... </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Yönetmen Yüksel Aksu ilk filmi “Dondurmam Gaymak”ta en rahat
olduğu bölgelerde dolaşacağının işaretini verenm bir yönetmendi. Özellikle
popüler sinemamızın ve televizyon dizilerimizin ikibinlerde bulduğu yeni bir
damardı Ege insanının hikayeleri... Aksu ege taşrasını çok iyi bilen, oralı bir
sinemacı. Çağan Irmak'ın “Babam ve Oğlum”u (2005) ve Aksu'nun “Dondurmam Gaymak”ı (2006) bu damarın sinemamızdaki
parlayan yıldızları oldular. Yüksel Aksu üçüncü filmi “İftarlık Gazoz”da da bu en iyi bildiği
sularda yüzmeye devam ediyor.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">1974’te Muğla’nın Ula ilçesinde bir ilkokul öğrencisi olan
Adem yaz tatilinde mahallenin gazoz satıcısı Cibar Kemal’in yanında çırak
olarak işe başlar. Tütün tarlalarında çalışan anne-babası ve diğer büyükler
farklılıklarına rağmen birbirleriyle iyi geçinen insanlardır. Adem o sıcak
yazda ustası Cibar’ın yanında çıraklık yaparken ilk oruç deneyimini yaşayacak
ve büyümenin acılı bir deneyim olduğunu da keşfedecektir. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yüksel Aksu “İftarlık Gazoz”da bir bilinç savaşı anlatıyor
aslında. Sadece küçük bir çocuğun büyümesiyle gelen bilinçlenme değil burada
bahsettiğim. Tütün işçilerinin, uğruna deliler gibi çalıştıkları patronlarının
devrimci oğlunun ve arkadaşları tarafından bilinçlendirilme çabaları, kasaba
imamının kendince cemaatini islamla bilinçlendirme çabaları, Adem’in
anne-babasının oğullarını doktor/mühendis olması için bilinçlendirme gayreti,
devletin resmi eğitimle vatandaşlarını ‘bilinçlendirme’ çabaları... Bütün hepsi
birbirinin içine geçmiş büyük bir karmaşadır. Oysa kasabalılar için hayat çok
basittir: “Cenab-ı Allah dünyayı yaratmış, Atatürk de vatanı kurtarmış”tır.
Gerisini bilmeye gerek yoktur! </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Adem film boyunca bu ‘bilinçlendirme’ çabalarının tamamına
maruz kalıyor. Bütün büyüme hikayesi filmlerinde olduğu gibi örnek aldığı biri
vardır elbette: devrimci Hasan abi. Ancak tabi ki de bu sistem içinde en
zararlısı ve istenmeyeni de odur (!) çünkü düşünen, okuyan, vicdanlı ve iyi bir
insandır! </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJmjRCXbEzWHHAxUKMK67rQJ3pZhw7yn5Bq30QAGxKtdDj-WVna77sAJJTXBQBU08ka7LNgBAml_HMcPbf0h4O6v0WrD9LC7lh_DYSGu3ouYs5OrK0AqWQie2F8hgzn4TdHCnNS85lYpE/s1600/iftarlik_gazoz_3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJmjRCXbEzWHHAxUKMK67rQJ3pZhw7yn5Bq30QAGxKtdDj-WVna77sAJJTXBQBU08ka7LNgBAml_HMcPbf0h4O6v0WrD9LC7lh_DYSGu3ouYs5OrK0AqWQie2F8hgzn4TdHCnNS85lYpE/s400/iftarlik_gazoz_3.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Cem Yılmaz çok iyi...
<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Türkiye toplumu her ülkenin yaşadığı bu büyük engeli bir
türlü aşamadı. Köy enstitülerinin kapatılmasından 1980 darbesine, faili meçhul
cinayetlerden ta bugünkü halimize kadar sürekli sekteye uğratılan ve yanlış
yönlendirmeyle yolundan saptırılmış bu ‘bilinçlendirme’ çabaları... <b>Diğer
yandan, masum ev yapımı gazozlarımız kapitalist meşrubatlarla elimizden
alınacaktı, fakir olduğumuz hoşlandığımız kızın annesi tarafından yüzümüze
vurulacaktı, bikinili kızlara bakmak daha en baştan yasaklanacaktı... “Açlık”
sadece ramazanda değil hayatımızın her yerinde var olacaktı illa ki... </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">“İftarlık Gazoz”daki masum Adem bizsek eğer, babası Osman ve
‘baba yarısı’ ustası Cibar da evin rızkı peşinde koşmaktan başka bir şey
düşünemez olmuş şaşkın büyüklerimizdi. Çoğumuz yolumuzu kendimiz bulmak
zorundaydık. “İftarlık Gazoz” işte bunun filmi. İçi boş komedilerle, korku
filmleriyle dolu bu ortamda bu filmi yapmaya karar veren herkese teşekkür etmeli.
Ama keşke seyirci ilgisine daha çok yaklaşmak için bazı sahnelerin uzamasına izin verilmese, finale doğru ağlatmak için çaba
gösterilen bir film olmasaydı yine de. Aksu, Cibar’ın da söylediği gibi ‘azı
karar çoğu zarar’ diyebilseydi. “Cennet Sineması”na yakın duran masalsı tondan
çok “400 Darbe”nin çarpıcı gerçekliğine yakın dursaydı. Suratımıza tokat gibi
inseydi. <b>Tatlı bir film izleyip güldük, duygulandık diyerek değil, tokat yemiş
olarak çıkabilseydik salondan. Sanırım şu an en çok öyle bir şey lazım çünkü
uyanmamız için... Ya da evet, ben hâlâ insanların film izleyerek bile değişebileceklerine inanan saf bir romantiğim! </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Filmin bütün oyuncuları çok iyi, ama Cem Yılmaz’ın
oyunculuktaki asıl tonu kesinlikle bu. Hayranı olduğu Sadri Alışık gibi en iyi
performanslarını trajikomik karakterlerde çıkarıyor en çok. Küçük oyuncu Berat
Efe Parlar da o güzel gözlerinin hakkını veriyor film boyunca... <b>3,5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9UbUYy07OcDjrB0OWp015-UQxhbANR8b8rmlp1AcIBUTPj65ijxd3-mtd7Zy_s5rXkfG8JWMxCWiOdtv_1tuXFUtbHfBKwFLHZWjvSrUJkj6JNngsIVuPUVX7n0yOlgjc2FWwV29kjlc/s1600/iftarlik_gazoz_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9UbUYy07OcDjrB0OWp015-UQxhbANR8b8rmlp1AcIBUTPj65ijxd3-mtd7Zy_s5rXkfG8JWMxCWiOdtv_1tuXFUtbHfBKwFLHZWjvSrUJkj6JNngsIVuPUVX7n0yOlgjc2FWwV29kjlc/s200/iftarlik_gazoz_afis.jpg" width="142" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">İftarlık Gazoz</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b> Yüksel
Aksu</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular:</b> Cem
Yılmaz, Berat Efe Parlar, Ümmü Putgül, Yılmaz Bayraktar, Okan Avcı, Macit Koper </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">105 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-85914453380735897182016-01-23T23:23:00.001+02:002016-05-04T18:35:06.553+03:00DİRİLİŞ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Hepimiz vahşiyiz!</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZUSNdJH7mvAhAiphz4jmCjob_xCOqM_BiwaVUlR-EJ1Ki82aVJXqYjMQeO743tEc6ayapX6XevO69PQylL-zIjqJtGHY_HGqzDxuPejNNnxh3AvvsRLRhU4w4aqdvjwzdkQd9TutQbQM/s1600/dirilis_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZUSNdJH7mvAhAiphz4jmCjob_xCOqM_BiwaVUlR-EJ1Ki82aVJXqYjMQeO743tEc6ayapX6XevO69PQylL-zIjqJtGHY_HGqzDxuPejNNnxh3AvvsRLRhU4w4aqdvjwzdkQd9TutQbQM/s400/dirilis_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Bu seneki Oscar ödüllerinin en büyük favorilerinden biri
olan “Diriliş”, büyük olasılıkla Leonardo DiCaprio’ya da yıllardır beklediği
ödülü getirecek...</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Aslında “Diriliş” enikonu bir savaş filmi. 19. yüzyılın
‘yeni kara’sında, Amerika’da gerçekten yaşandığı bilinen bir hikayenin biraz
daha süslenerek uyarlanmış hali. Aynı hikâye 1971 yılında başrolünde Richard
Harris’in olduğu “Man in the Wilderness” adlı bir filme daha kaynaklık etmişti.
Kürk avcılarına sert doğa koşullarında, kızılderili bölgelerinin dışında
kalmaları için kılavuzluk eden Hugh Glass’ın hikayesi bu. Oğluyla birlikte
ekibe yol gösteren tecrübeli iz sürücü, beklenmedik bir kızılderili
saldırısından birkaç kişiyi son anda kurtarır. Ancak sonrasında tek başına
keşif yaparken bir ayının saldırısına uğrar ve ölümcül yaralar alır. Diğerleri
onu bir süre taşımaya çalışsalar da sonunda dayanamazlar. Liderleri Yüzbaşı
Henry, onu oğlu ve iki adamıyla geride bırakmak zorunda kalır. Henry adamlarından
John Fitzgerald’a, Glass ölene kadar başında durmalarını, öldükten sonra da onu
uygun bir şekilde defnedip yola devam etmelerini söyler. Ancak başından beri
Glass’la anlaşamayan Fitzgerald, bu anlaşmayı bozar. Diğer adamı da kandırarak baba-oğulu
ölüme terkeder. Ama Glass ölmemiştir ve adeta yeniden doğarak Fitzgerald’ın
peşine düşer... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>“Diriliş”in hikâyesi aslında klasik bir intikam hikayesi. Gerçekten
yaşandığına inanılan hikaye daha da dramatize edilmiş. Iñárritu bu 'vahşi doğada yaşam mücadelesi' hikayesini daha çarpıcı hale getirmek için kimi sert
ve dramatik tercihler yapmış. </b>Bu hamlelerin sonunda hikâyenin sadece Glass’ın
‘intikam’ hikâyesi olarak kalmayıp, adeta ‘bir dünya savaşı’ filmi olduğunu da söyleyebiliriz.
Beyazlar önce kürkleri için hayvanları öldürüyorlar. Sonra kızılderililer kürk
avcılarını öldürüp, kürklere el koyuyorlar. Sonra anlıyoruz ki başka beyazlar
yerlilerin her şeylerine el koymakla kalmayıp reisin kızını da kaçırmışlar.
Hikayenin devamında hayvanlar insanları öldürmekte, beyazlar beyazları hatta hayvanlar
da diğer hayvanları... Bu çetin savaşa doğanın sert koşulları da katılıyor.
Ağaçlar ve gökyüzü bu kıran kırana geçen savaşın sessiz tanıklarıdır. Dünyanın
şiddeti dünyanın yaşıyla aynı yaştadır ne de olsa... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs7qMeXOuWT5_qjLUOybJnjzQL4UGmepDE7mc2HC-MkIryr53e4bQxIATV7LyOE_LWwyen91pjfxGRIxXtBqr-9RGu3vmyrnB2C1gDFDpf45C-NZ1EiGZ8OVvb3aIPihjtxQpzI1o3kA0/s1600/dirilis_3.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs7qMeXOuWT5_qjLUOybJnjzQL4UGmepDE7mc2HC-MkIryr53e4bQxIATV7LyOE_LWwyen91pjfxGRIxXtBqr-9RGu3vmyrnB2C1gDFDpf45C-NZ1EiGZ8OVvb3aIPihjtxQpzI1o3kA0/s400/dirilis_3.png" width="400" /></a></span></b></div>
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Soğuğu
hissediyorsunuz..</span></b><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Glass’ın insanüstü bir çabayla, adeta intikamına tutunarak
verdiği bu yaşam mücadelesi çok çarpıcı sahnelerin ortaya çıkmasına neden
oluyor. Adeta birkaç kere yeniden doğuyor Glass; </span><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">bir mezardan çıkıyor, bir
hayvanın karnında geceliyor, açlıkla, soğukla, ölümcül yaralarla başa çıkıyor...
Onu acılı ve dul bir baba olarak karşımıza koyması ise filmin yumuşak karnı.
Ailesini kaybetmiş bir adam olmasa yaşama bu kadar tutunmayacak, yaşama
dürtüsünü kaybedip, bir yerde teslim mi olacaktı illa ki Glass?</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Buna karşılık kamerasıyla bir sinema ziyafeti sunuyor bize
Innarritu, bazı uzun süreli ‘tek çekim’ler, efektleri çok iyi gizlenmiş heyecanlı
sahneler ve kameranın zaman zaman karakterlerin yüzlerine iyice yaklaştığı anlar
hikayeyi olduğundan daha gerçek kılıyor. Mesela soğuğu oturduğumuz yerden bu
kadar hissettiğimiz film sayısı azdır. </b><br />
Leonardo DiCaprio’nun bir ayı tarafından resmen ‘harcandığı’ sahne de
inandırıcılığından dolayı çok zor izleniyor. DiCaprio’nun nefes nefese ve belli
ki ‘çok üşüyerek’ verdiği bu performans artık nihayet bir Oscar’ı da hakediyor.
Tom Hardy’nin kendisinden beklenenin ne eksik ne fazlasını verdiği kötü
adam performansı da etkileyici tabi ama yine de Oscar adaylığı getirmeli miydi
tartışılır... <b>3,5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEildRWBMz97luOze-4Fq9CHTLJBfGJtNIq6LUTyKxl5BKIxK65eXUZ7T2HoCkznk_m3-watNj1EUxT3ygcX_G9c03NGm1zYPyizirdaC0bNrYygpxKVuHlPVJpTXo8lDq__NVyzctlKdoo/s1600/dirilis_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEildRWBMz97luOze-4Fq9CHTLJBfGJtNIq6LUTyKxl5BKIxK65eXUZ7T2HoCkznk_m3-watNj1EUxT3ygcX_G9c03NGm1zYPyizirdaC0bNrYygpxKVuHlPVJpTXo8lDq__NVyzctlKdoo/s200/dirilis_afis.jpg" width="143" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Diriliş</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>The Revenant</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b> Alejandro
González Iñárritu</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular:</b>
Leonardo DiCaprio, Tom Hardy, Will Poulter, Domhnall Gleeson, Ferrest Goodluck</span></div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">156 dakika</span>Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-43593916017556586562016-01-22T18:51:00.000+02:002016-01-23T23:24:27.536+02:00“STARMAN” AİT OLDUĞU YERDE ŞİMDİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3KMhCCCBtqpDMKW1NKj3XoU8GFJQ_V6zDNeW_aPs5qaW_xfLt5Pu6jnLb3nEqJP0brMsNfR5dhrNrbRtJ09NpUqhL-4n969ThtE3hr3wvzxoIiPtw9PR-ixSjK-3L3qHzVaV4T-ik9wo/s1600/bowie_blackstar_000.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3KMhCCCBtqpDMKW1NKj3XoU8GFJQ_V6zDNeW_aPs5qaW_xfLt5Pu6jnLb3nEqJP0brMsNfR5dhrNrbRtJ09NpUqhL-4n969ThtE3hr3wvzxoIiPtw9PR-ixSjK-3L3qHzVaV4T-ik9wo/s400/bowie_blackstar_000.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">90’lı yıllara çeyrek kalmış; 14-15 yaşında ergensin,
kızgınsın, evde-okulda işler çok yolunda değil, öfkelisin ama çekingensin de,
ne olmak istediğin konusunda hiçbir fikrin de yok, dünyanın en yalnız insanı
sensin sanki, okumak/sinemaya gitmek bir yerden sonra yetmiyor, ne okulda
mutlusun, ne evde, ne sokakta... Hani böyle ortada kaldığın bir dönem vardır o
ergenlik zamanında, tam oradasın... David Bowie’yle tanışmak için en müsait
zaman işte tam da bu zaman olsa gerek... Sonra bir kırılma noktası...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Beyoğlu’nda İstiklal Caddesinin sonunda, bahçe içinde
(benim için adeta bir cennet bahçesi olan Narmanlı Han) küçücük bir plakçı dükkanında plaklardan kaset kaydı
yapan gözlüklü bir ağabey var, adı Murat. (Yıllar sonra aynı gazetede,
‘Gazetepazar’da o müzik yazıları yazarken ben sinema yazacaktım...) Stüdyo İmge
okumaya başlamışım ve ilk okuduğum sayıda sadece “Tonight” ve “Never Let Me
Down” albümlerini bilip (en zayıf albümleri de denebilir) birkaç şarkısını
sevdiğim David Bowie çıkmış karşıma. Sanırım çeviri bir Bowie yazısıydı
okuduğum, soluğu plakçıda almışım. 1970 tarihli “The Man Who Sold The World”
ilk kaydettirdiğim albümü oldu.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEga-hO6F_nAsVva_wZF68jm3CeZ5ZfEemK7n6kflF6r5oDRiP32YeWG2RpLdrKPWzSLLP36I21BIV4xfBATsto1fsu3OLej3DxE9j00ZH22XbjxW8MWuwR52RZG-V2j6QtMLdMHqK6eEwM/s1600/themanwho.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEga-hO6F_nAsVva_wZF68jm3CeZ5ZfEemK7n6kflF6r5oDRiP32YeWG2RpLdrKPWzSLLP36I21BIV4xfBATsto1fsu3OLej3DxE9j00ZH22XbjxW8MWuwR52RZG-V2j6QtMLdMHqK6eEwM/s200/themanwho.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Kardeşimle paylaştığım küçücük odamda, yatağıma
uzandım, kulağımda David Bowie “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=jb7Xdu7STx8" target="_blank">All The Madmen</a>”i söylüyor. Bowie yıllar sonra
intihar edecek olan şizofreni hastası üvey kardeşinin hastanedeki günlerini
anlatıyor, sanki onun ağzından. Zaten kıstırılmış hissediyorsun, deliliğin sınırlarında
dolaştırıyor seni: “Ben burada kalmayı tercih ederim, bütün delilerle birlikte /
Üzgün adamlarla perişan olup, orada burada dolaşıp / Onlarla oynamayı tercih
ederim, bütün delilerle birlikte”</b><br />
Sonra “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=nwStT-jA1X8" target="_blank">After All</a>” geliyor... Rock müzikte hiç duymadığın vals dokunuşları ve
panayır müziğinden esintiler var içinde: Kulağıma fısıldıyor şunları: “Bazı
insanlar birlikte yürürler / ve bazıları yalnız ve sessizdirler / Bazıları
koşarlar, küçük olanlar emekler / Ama bazıları sessizce oturur, onlar yaşlı
çocuklardır, bu kadardır en nihayetinde..” Bana söylüyor sanki, sadece bana...
“İnsanoğlu bir ‘engel’dir, palyaço kadar hüzünlü / Öyleyse hiçliğe tutun, o
seni hiç bırakmaz”... “The Man Who Sold The World”de de tamamlıyor insanoğlunun
hiçliğini: “Yalnız ölmeliydik / uzun, çok uzun zaman önce”.. Bunlar nasıl sözler?
Bu nasıl bir müzik? Nasıl bir melankoli insanı sarıp sarmalayan... ‘Ben daha
doğmamışken, 1970’de beni yakalamış bu adam’ hissiyatı, bir dostla kavuşmak
sanki... Sonraki haftalar bütün harçlıklar Bowie plaklarından kaydedilmiş Bowie
kasetlerine gitti. Hepsi defalarca dinlendi. Şarkılar ezberlendi. Röportajları
okundu, onun işaret ettiği kitaplar, şarkılar, filmler bulundu. David Bowie
ruhumu iyileştirdi, sakinleştirdi. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEig3CBsBjjGOqrrxe9t10FX1FWVrVXiZspV7ZiCPhIi3unrchlM7MbdnJpy_b3dumUtCTh-hlCVjir5mmjDrM_LuJb3rDrRyvgO_SDzaFcadsfVeYs_UugVteOIFokjp8tVo70kCEKMV_w/s1600/bowie.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEig3CBsBjjGOqrrxe9t10FX1FWVrVXiZspV7ZiCPhIi3unrchlM7MbdnJpy_b3dumUtCTh-hlCVjir5mmjDrM_LuJb3rDrRyvgO_SDzaFcadsfVeYs_UugVteOIFokjp8tVo70kCEKMV_w/s400/bowie.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Dünyanın bir sahne olduğunu, hayatların birer film olduğunu,
hepimizin de bu filmlerdeki birer oyuncu olduğumuzu şarkılarında bu kadar çok
söyleyip de, bir bukalemun gibi sürekli değişen, karakterler yaratan bu komple
sanatçı nasıl olur da benim neredeyse 30 yıl, onu en başından dinleyenlerin 50
yıllık bir zamandır kalbine dokunabildi? Bu kadar oyunculuğun, hikayenin içinde
nasıl bu kadar ‘hakiki’ kalabildi? O farklı sesiyle, daha ingilizceye o kadar
da hakim olmadan, o kadar şaşkın, o kadar tecrübesiz, yalnız ve mutsuz bir
çocuğun kulağına ‘korkma yanındayım, cesur ol’ diyen bir adamdı bu adam. İnsana
babası yapmıyor bu zamanda böyle bir şeyi neredeyse... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Sonraları Bowie neden uzay imgesiyle bu kadar uğraşıyor diye
çok düşündüm onu dinledikçe. “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=cYMCLz5PQVw" target="_blank">Space Oddity</a>” ile başlayan kendisini uzaya
bırakan astronot Major (Binbaşı) Tom’un hikayesini “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=CMThz7eQ6K0" target="_blank">Ashes to Ashes</a>”ta sürdürür.
Dünyaya düşen bir uzaylının, Ziggy Stardust’ın sonu hazin hikayesini bir sene
içinde bitirir ama Bowie’nin yıldızlararası yolculuğu kariyeri boyunca devam eder.
“<a href="https://www.youtube.com/watch?v=tRcPA7Fzebw" target="_blank">Starman</a>”, “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=3tD6FayGPyw" target="_blank">Fantastic Voyage</a>”, “Dünyaya Düşen Adam” (The Man Who Fell The
Earth) sinema filmi (sanki uyarlandığı romanı Walter Tewis onun için yazmış!),
“<a href="https://www.youtube.com/watch?v=sjYHTCR0qBk" target="_blank">Hello Spaceboy</a>” ve sonunda da 2016’da “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=kszLwBaC4Sw" target="_blank">Blackstar</a>” ile büyük uzay yolculuğunu
tamamladı. Aslında meselesi, insanın içindeki uzaydı. Bizi içimizdeki uzayla
tanıştırdı. Onu iyi dinleyenleri içlerindeki gizli kuytularını keşfetmeye
çıkarttı. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Avrupalı dinleyecileri ise buna ek olarak Bowie’nin aynen
vaadettiği gibi bir eğlenceli yolculuk yaşamıştı. Bizim gibi ülkelerde Bowie
hayranlığının içinde bu kafası dumanlı eğlencenin, ‘glam rock’ın renkli
dünyasının, Berlin barlarındaki gibi kalabalık eğlencelerin filan yeri pek
azdır. Bizim gazeteler Bowie ile ilgili haberlerde kendisine “hötöröf” diye
hitap etmektedirler hatta! Yani kibarca ‘ibne’! </b>Bowie’nin Ziggy Stardust’ından
haberleri yoktu, zaten olsa da büyüklerimizin prim vereceği bir şey değildi
böyle şeyler... Anca görüntüsüne bakıp ‘ne kadın ne erkek olması’yla dalga
geçilirdi. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik2hFJCm9GHysLMj_QZcbD6QkNd0wQXcLVbUz-7oVpZEHXa89yKwKHMZy9aiQDDsUfKM40zuqYEJV_-iuKKFz2t1SQuaX481q0vTBY0NVvpzAXCxf1M5c1NXQV9DQqQS2_PTnzdxtdwmc/s1600/scary.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik2hFJCm9GHysLMj_QZcbD6QkNd0wQXcLVbUz-7oVpZEHXa89yKwKHMZy9aiQDDsUfKM40zuqYEJV_-iuKKFz2t1SQuaX481q0vTBY0NVvpzAXCxf1M5c1NXQV9DQqQS2_PTnzdxtdwmc/s200/scary.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Oysa o dünyadaki bu keşmekeşten sıkılmış, Mars’ta hayat olup
olmadığını merak eden fare saçlı kızları (<a href="https://www.youtube.com/watch?v=v--IqqusnNQ" target="_blank">Life on Mars</a>), dünyaya gelmenin büyük
talihsizlik olduğunu düşünen, hep aynı arabayla kaza yapan oğlanları (<a href="https://www.youtube.com/watch?v=hv7Y7F-Q2KE" target="_blank">Always Crashing In The Same Car</a>) teselli eder. Bazen kendini bir uzaylı gibi
hissetmenin şiirini yazar... Yalnızlığın müziğini besteler. Şarkıları kafanızda
canlandırabileceğiniz dramatik imgelerle doludur. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">“<a href="https://www.youtube.com/watch?v=3tD6FayGPyw" target="_blank">Fantastic Voyage</a>”da usulca şunu söyler Bowie: “Başkalarının
depresyonuyla yaşamayı öğreniyoruz / Ve ben başkalarının depresyonuyla yaşamak
istemiyorum”, giderek bir çığlığa dönüşen “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=Tgcc5V9Hu3g" target="_blank">Heroes</a>”u dinlerken başkalarının
depresyonundan bir gün kurtulacağımıza inandık fare saçlı kızlar ve hep aynı
arabada kaza yapan oğlanlar olarak. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Tuhaf bir şekilde, kendisinin içinde başka ‘ben’ler taşıyıp
bunlarla ne yapacağını bilemeyenlere binlerce kilometre öteden ulaşmayı başaran
sanatçılardan biriydi Bowie. Bunu sadece şarkı sözleriyle değil, rock müziğe
çok bağımlı kalmadan yaptığı bestelerle de gösterdi. </b>Melankoli duygusunu sadece
bildiğimiz, alıştığımız melodik yapılarda değil o yapıların arasında kalan ‘boşluk’larda
da deneysel karışımlar yaparak yakaladı. Cazla, elektronik müzikle, ‘drum n
bass’la, funk’la doldurdu. İnterneti en verimli kullanan oydu, tuhaf bir video
oyununa müzik ve seslendirme yaptı (Omikron), çok istediği gibi bir sonuca
ulaşamasa da bir rock grubu kurdu (Tin Machine), çocuklar için “Peter And The
Wolf”u seslendirdiği bir plak bile yaptı... Sayısız müzisyene, yazara, şaire ve
filme ilham oldu. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Ne zaman bir filmde rastlasam bir şarkısına, bir sırrım açığa
çıkmış gibi olurum hâlâ yıllardır. Nasıl da yakışır bazı filmlere Bowie...
Mesela “Space Oddity”, “Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı”nda hayal ettiği başka
bir hayata son anda cesaretle atlamaya karar veren Walter’a eşlik eder (<a href="https://www.youtube.com/watch?v=ZrZlhD0Oeto" target="_blank">şu sahnede</a>).
“Seven”ı “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=lVgk7wYeZHw" target="_blank">Heart’s Filthy Lesson</a>” ile “Amerikan Sapığı”nı da “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=vqGh0C-9o2Q" target="_blank">Something In TheAir</a>” ile kapatırız. Bu tekinsiz şarkılar iki filmin de hastalıklı hücrelerini
deşifre ederek salondan ayrılmamızı sağlar. Dünyası Bowie’ye en yakın olan
yönetmenler listesinin belki de başında olan David Lynch’in “Ateşle Benimle
Yürür”ünde (Fire Walk With Me) iki dünya arasında kalmış bir ajan rolünde
küçücük de olsa görünür ama esas Lynch’in “Kayıp Otoban”ına (Lost Highway) “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=XuK8NIBKUm8" target="_blank">I’m Deranged</a>” ile müthiş bir karizma katar... “Francis Ha” ile sokaklarda “Modern
Love” ile koşarız (<a href="https://www.youtube.com/watch?v=8Et-G7B5PHs" target="_blank">bu sahnede</a>), “Marslı”nın (The Martian) yalnız astronotuyla “Starman”
eşliğinde süzülürüz Mars gezegeninde... </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCBYJUKEHNRUJyJr_aBhi4Nfm4wb451kE9r6uQN09cUgF50Q1j9LgfuhwjBU-exDatzIMse7bzdOEKGMJyTskkTtcszsL4oaazBumRdlJ8EhVI4mNENiXjzmfW02V8Fxh-VX59VRK6ttk/s1600/david_bowie_tribute_concert.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCBYJUKEHNRUJyJr_aBhi4Nfm4wb451kE9r6uQN09cUgF50Q1j9LgfuhwjBU-exDatzIMse7bzdOEKGMJyTskkTtcszsL4oaazBumRdlJ8EhVI4mNENiXjzmfW02V8Fxh-VX59VRK6ttk/s400/david_bowie_tribute_concert.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Sinemada da epey filmi vardır ama perdede en çok da “Dünyaya
Düşen Adam” (</span><a href="https://www.youtube.com/watch?v=KUtJ5FnwfCk" style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;" target="_blank">The Man Who Fell The Earth</a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">), “İyi Noeller Mr. Lawrence” (</span><a href="https://www.youtube.com/watch?v=7JTroFovUXw" style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;" target="_blank">Merry Christmas Mr. Lawrence</a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">), “Labirent” (</span><a href="https://www.youtube.com/watch?v=XRcOZZDvMv4" style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;" target="_blank">The Labyrinth</a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">) ve “Açlık”taki (</span><a href="https://www.youtube.com/watch?v=7a6YFwC2zKA" style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;" target="_blank">The Hunger</a><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">)
performanslarıyla hatırlanır...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">David Bowie’nin öldüğü gün saatlerce ağladım... Michael
Jackson’da da üzülmüş, bir parça ağlamıştım, ama klişe ifadeyle ‘çocukluğumdan
bir parça daha gitti’ üzüntüsüydü o. Bowie’nin gidişinde hıçkıra hıçkıra
ağlamamın sebebi onsuz günlerime geri dönme, yalnız kalma korkusuydu belki de.
Ama şimdi elimde bir tomar CD, bir sürü kitap, filmler ve beraber onun müziklerini
dinleyip kliplerini izlediğim bir oğlum var. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Bir sene önceden bildiği ölümüne hazırlık yaparken
“<a href="https://www.youtube.com/watch?v=kszLwBaC4Sw" target="_blank">Blackstar</a>” ve “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=y-JqH1M4Ya8" target="_blank">Lazarus</a>” gibi son derece anlamlı sözler ve kliplerle donattığı 7
şarkılık bir albümle veda etti bize. Bana. <b>Ruhumu temize çeken, beni
sakinleştiren, bütün bu hoyratlığın ortasında insan olmayı çekilir kılan
kahramanlarımdan biri olan David Bowie... Sana çok teşekkür ederim dostum,
kendi Major Tom’umla beni barıştırdığın için... </b>Ve teşekkürler son şarkında
“Buraya yukarı bak, ben cennetteyim” diyorsun ya sakince, hâlâ teselli
ediyorsun beni artık ait olduğun gökyüzünden... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-89550088992888917122016-01-08T19:14:00.000+02:002016-01-08T19:14:00.693+02:00THE HATEFUL EIGHT<div class="MsoNormal">
<b>Bu hikayenin bir
kahramanı yok! <o:p></o:p></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihYFfVJzGMiADR1pCM5EA-IiTJfgn-oUeqqhHfDWQV0QHKgEgX4tks2CZxtF2g8-SoKGNejok_Q-IluMzm3a7kw62heYcZop7H2ICafwUbXxjaEDAU-XhYJrsfNJfbaW8DgHd_jllPbCE/s1600/hateful_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihYFfVJzGMiADR1pCM5EA-IiTJfgn-oUeqqhHfDWQV0QHKgEgX4tks2CZxtF2g8-SoKGNejok_Q-IluMzm3a7kw62heYcZop7H2ICafwUbXxjaEDAU-XhYJrsfNJfbaW8DgHd_jllPbCE/s400/hateful_1.jpg" width="272" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Quentin Tarantino’nun 8. sinema filmine kötü denilemez ama,
ünlü yönetmenin eski</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">filmlerini de
aratıyor.</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Amerikan İç Savaşı bitmiş, ‘vahşi batı’nın da son
demleridir. Çok sert geçen bir kış mevsiminde, ödül avcısı John Ruth, bir posta
arabasıyla, yeni yakaladığı, başına ödül konmuş Daisy Domergue adlı bir kadını
asılması için Red Rock kasabasına götürüyordur. Fırtına yüzünden yolda kalmış
başka bir ödül avcısı olan, eski asker Warren’ı ve sonrasında rastladıkları ve
Red Rock’ın yeni şerifi olduğunu iddia eden Mannix’i de arabaya almak zorunda
kalır. Bu uyumsuz dörtlünün yolculuğu giderek artan kar fırtınası yüzünden
sekteye uğrayacak ve Minnie’nin Yeri adlı bir konaklama yerine sığınacaklardır.
Minnie’nin yerinde de onları bekleyen Bob, Mobray, Joe Gage ve emekli general
Sandy Smithers vardır. İçerde şiddet dozu giderek artan bir sürü şey
yaşanacaktır! </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Filmin ilk yarısı, bütün karakterleri yavaş yavaş bir araya
getirmeye çalışıyor ve eski Tarantino diyaloglarını özleten bol bol gevezelik
içeriyor. </b>Bariz bir sıkıntı iyice kendisini göstermeye başladığı anda
Tarantino, filmin ortasına anlatıcı gibi girip kendi sesiyle aslında öykünün
göründüğü gibi olmadığını bize söyleyip, çıkıyor! Sonrası korku filmlerine taş
çıkartan bir kan ve dehşet senfonisi... <b>Filmin merkezinde yer alan ve yer yer
tekinsiz bir korku filmi canavarı gibi gösterilen Daisy’nin sürekli ve yerli
yersiz hırpalandığı filmin, kadın düşmanlığı yaptığını da söylemek mümkün.
Çünkü bu sahneleri eğlenceli bir vodvil duygusuyla sunuyor Tarantino. Aslında kendisi "Kill Bill" ve "Jackie Brown" gibi güçlü kadın kahramanlı filmler çekmiş bir insan,
"Soysuzlar Çetesi"nde (Inglorious Basterds) bile kadınlara güçlü roller yazmış bir
senarist. Buradaysa sanırım rayından çıkan egosantrik bir durum da var. </b>Zaten takip ettiğimiz kadarıyla Quentin Tarantino ve Daisy'i canlandıran Jennifer Jason Leigh'in bugünleri filmin mizojinik olmadığını anlatmakla geçmekte... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Diğer yandan filmin kafası da karışık. Film bize Amerikan
ırkçılığıyla ilgili bir şeyler anlatmaya çalışıyor hatta belki de bu konudaki
gidişata karşı umutsuz bir eleştiri de getiriyor denebilir. Ama sonuçta yine de
bir netliğe kavuşmak çok da mümkün olmuyor. Ortada dolaşan ve Abraham Lincoln
tarafından yazıldığı söylenen bir mektubun hikayesi var ama istenen yere
bağlanamıyor bir türlü. Kuşkusuz filmin lezzet veren kimi nitelikleri de yok
değil. Çünkü bu yine de bir Tarantino filmi! </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Ennio Morricone’nin müziği, kamera
pek fazla dışarı çıkamasa da 70mm formatın verdiği büyük genişlik hissi, birbirinden iyi oyuncuları
ve sürprizli sahneleri belli bir ilgiyle izletiyor filmi. </b>Ama Tarantino’nun
“Ucuz Roman” (Pulp Fiction) günleri çok çok gerilerde kalmış anlaşılan... <b>2,5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2tkzQhM1U715aJ4x-BEx4_BMbh6pWrsUWRH46cFAMfhT3SCujhPY1iIHGykbKOLzRHkbpPoTw7lA0lpvWcttLZjNZV8r0cYe1roFApDw6teuY6IQ-iJD4QS8sBlttFmwd59gv4WJeYQ8/s1600/hateful_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2tkzQhM1U715aJ4x-BEx4_BMbh6pWrsUWRH46cFAMfhT3SCujhPY1iIHGykbKOLzRHkbpPoTw7lA0lpvWcttLZjNZV8r0cYe1roFApDw6teuY6IQ-iJD4QS8sBlttFmwd59gv4WJeYQ8/s200/hateful_afis.jpg" width="138" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b>The Hateful Eight</b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Yönetmen:</b> Quentin
Tarantino</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Oyuncular:</b> Kurt
Russel, Jennifer Jason Leigh, Samuel L. Jackson, Walton Goggins, Demian Bichir, Tim Roth, Michael Madsen, Bruce Dern, James Parks</div>
<div class="MsoNormal">
167 dakika</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-91954029087723363922016-01-08T18:12:00.001+02:002016-01-08T18:18:25.076+02:00CREED: EFSANENİN DOĞUŞU<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Eski dostla duygusal
buluşma...<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiLg3fvOHBJLh3fwJqtvJd1y0s9WDXPs18aTfhS9tavr4RxAZEgo6ZUMtFbwUl7RZVcPyRAnt8m7y_UMEcBOERKgaCSe3cQ0kPKWcuchAPwlyQm7JJkGWSQcpxVvGjU6N75M648pQ0iUw/s1600/creed_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiLg3fvOHBJLh3fwJqtvJd1y0s9WDXPs18aTfhS9tavr4RxAZEgo6ZUMtFbwUl7RZVcPyRAnt8m7y_UMEcBOERKgaCSe3cQ0kPKWcuchAPwlyQm7JJkGWSQcpxVvGjU6N75M648pQ0iUw/s400/creed_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Eski kahramanlar öyle ya da böyle teker teker dönüyorlar.
Rocky Balboa da kendi hikayesinin yan karakteri olarak dönüyor “Creed: Efsanenin Doğuşu”nda...</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">1976 yapımı ilk “Rocky” filmi ülkemizde ikincisinden de
sonra, 1982 yılında vizyona girmişti. Yaşı tutanlar bilirler, eskiden filmler
bize birkaç yıl sonra gelirdi. Dolayısıyla Türk seyircisi Rocky’nin hikayesini,
yaşadığı zorlukları çoğunlukla aştığı yerden itibaren izlemeye başladı. Aslında
ilk filmin senaryosu ders olarak okutulabilecek kadar düzgün ve iyidir.
Kaybetmeye mahkum gibi görünen bir adamın, azimle ve çalışmayla tırmanışını, kendi
hayatını kazanmasını anlatır. <b>Hikayenin Philadelphia’da geçmesinin sebebi 4
Temmuz 1776’da Büyük Britanya Krallığı’na karşı ilan edilen Amerikan
Bağımsızlık Bildirgesi’nin bu şehirde imzalanmış olmasıdır. Bu bildirgede şöyle
bir madde vardır: “</b><span style="background: white; color: #252525;"><b>bütün insanlar
eşit yaratılmışlardır, onları yaratan Tanrı kendilerine vazgeçilemez bazı
haklar vermiştir. Bu haklar arasında yaşama, özgürlük ve refahını arama hakları
yer alır.” Bu bilginin ışığında bakınca Rocky’nin hikayesi daha da anlam
kazanır. </b><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Serinin sonraki
filmlerinin dertleri başkadır elbette. Ama ilk film, ‘ezilen’ Rocky’nin ağır
sıklet boks şampiyonu Apollo Creed’in karşısına çıkabilme çabası, yani bir
eşitlik ve onur mücadelesidir. 'Senaryoda karakter yaratımı' konusunda örnek bir filmdir. <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background: white; color: #252525;">Yıllar sonra
seriye katılan bu taze film, “Creed”in ana kahramanı ise Rocky’nin ilk rakibi
sonra da kadim dostu olan Apollo Creed’in dul karısı tarafından yetimhaneden
çıkarılıp zenginlik içinde ve bir finansçı olarak (!) büyütülen oğlu Adonis.
<b>Adonis’in meselesi ise babasının soyadıyla değil kendi adıyla boks ringlerinde
başarı kazanmak..</b>. Hiç tanımadığı babasının isminden ve hayaletinden kaçıyor
ama bir yandan da onun mirasına sahip çıkmaya çalışıyor bu genç arkadaş! <b>Bu
önemli ayrıntıya takılmazsanız film büyük bir zevkle izletiyor kendini. Çünkü
yönetmen Ryan Coogler, bu sıralarda yıllar sonra devam ettirilen diğer
serilerde olduğu gibi model olarak kendisine ilk filmi almış.</b> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background: white; color: #252525;">Yine
Philadelphia’da geçen filmde, bu sefer Adonis’in yükseliş hikayesinde Rocky’i
bir yan karakter, yaşlı bilge antrenör olarak izliyoruz. Senaryo ve film
Rocky’i çok güzel konumlandırıyor bu hikaye içinde. Adonis, özgüveni tavan
yapmış İngiliz rakibi Ricky Conlan’la yapacağı maç için hazırlanırken, amcam dediği
hocası Rocky’yle omuz omuza bir ayakta kalma mücadelesi içine giriyor. R</span></span><span style="background-color: white; color: #252525; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">akibin İngiliz olması da Amerikan tarihine bir gönderme gibi sanki. Adonis'in İngiliz zorbasına karşı direnişi! </span></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="color: #252525; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Film,
her ne kadar Adonis ve Rocky farklı sınıf ve dertleri temsil ediyor olsa da, geçmişle
bugün arasında güzel ve duygusal bir köprü kuruyor sık sık. İlk “Rocky” filmini
izlediğiniz zamanki duygularınızı hatırlatıyor size.</b><span style="background-color: white; color: #252525; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> Zaten gücünü de en çok
bundan alıyor. Sonra da Coogler’ın bazı uzun ve ihtişamlı tek planları (Adonis'in ringe çıkışında Rocky'nin onun omuzuna yasladığı eli), filme
çok iyi yerleştirilmiş müzikler ve ilk filme saygı duruşu yapan finaliyle filmden
alınan lezzeti iyice tamamlıyor.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Sylvester
Stallone abartısız ve omuzları düşük performansıyla izleyenlerin sevgisini kolayca kazanıyor hemen. </b>Michael B. Jordan ise Creed rolünde antipatik değil belki ama
karakterin senaryodaki defosundan da zarar görmüyor değil. <b>3,5/5</b><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgodaYH3FIyMO0MQLJev2PtN3VpAgKEvL6t85oXfaaJXn7TVrEXLQjH5BcMXwNBRe-Z22FjBieu4SNHVII371D26YKi-KKFXKKCN7J1SsozDOYFZVAbVxqyUtDQ_2CSBosyaiZ2_JLjb88/s1600/creed_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgodaYH3FIyMO0MQLJev2PtN3VpAgKEvL6t85oXfaaJXn7TVrEXLQjH5BcMXwNBRe-Z22FjBieu4SNHVII371D26YKi-KKFXKKCN7J1SsozDOYFZVAbVxqyUtDQ_2CSBosyaiZ2_JLjb88/s200/creed_afis.jpg" width="139" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Creed: Efsanenin Doğuşu</span></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b><span style="background: white; color: #252525;">Yönetmen:</span></b><span style="background: white; color: #252525;"> Ryan Coogler<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b><span style="background: white; color: #252525;">Oyuncular:</span></b><span style="background: white; color: #252525;"> Michael B. Jordan, Sylvester Stallone,
Tessa Thompson, Phylicia Rashad, Andre Ward, Tony Bellew, Ritchie Coster</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background-color: white; color: #252525; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">133 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-68252913921050251952016-01-01T17:07:00.001+02:002016-01-01T17:07:34.785+02:00KOCAN KADAR KONUŞ: DİRİLİŞ<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Her şey evlilik aşkına!</span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTUBHf1AwgDFfAkxiUEQnyYkoyxK2GdzWQgHK4h068gMM9xMTUmf93LZVX8ioVxhP5lLrw_seJalbmRSLOj1WjqxjYyJSjUb7QkOBnb9Aev6grv3sol0RaGlpKnKH9oQNYFNK8NyLyF2c/s1600/kocan_kadar_konus.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img border="0" height="183" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTUBHf1AwgDFfAkxiUEQnyYkoyxK2GdzWQgHK4h068gMM9xMTUmf93LZVX8ioVxhP5lLrw_seJalbmRSLOj1WjqxjYyJSjUb7QkOBnb9Aev6grv3sol0RaGlpKnKH9oQNYFNK8NyLyF2c/s400/kocan_kadar_konus.jpg" width="400" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Evliliğe odaklı yetiştirilen Türk kızlarının medarı iftiharı
Efsun, “Kocan Kadar Konuş: Diriliş”te eleştirdiği ne varsa bir bir yapıyor
evlenebilmek için.</b>..</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Romantik komedi türüne ait filmler tabi ki evliliği
özendirici, tek eşliliği savunan ve daha çok kadın seyirciyi hedefleyen
filmlerdir. Türk sineması 1960-70’lerde bu türden iyi komediler üretebilmiş bir
sinemaydı. Sonra uzun süre kimse bulaşmadı böyle hikayelere, çünkü başta
Hollywood’dan olmak üzere iyi yabancı örnekler birbiri ardına geliyordu sinemalarımıza. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Son dört beş yılda televizyon ve sinemamız rom-kom türünü yeniden
keşfetti adeta. Şimdi birbiri ardına gelen ve çoğunluğu çıkışını yabancı bir
filmden, diziden alan yapımlar sardı ortalığı. Çoğunluğu da düğünle bitmekte. Geçen yıl izlediğimiz “Kocan
Kadar Konuş” bu yapımların içinde diğerlerinden farklı bir yapıda kendine yer
açabilmişti. Filmin uyarlandığı popüler romanın yazarı Şebnem Burcuoğlu yeni
bir şey anlatmıyordu aslında ama yönetmen Kıvanç Baruönü ile birlikte ayakları
yere basan sağlam bir ana karakter inşa etmişlerdi. Her ne kadar Hollywood
formüllerini (edebiyatta da Bridget Jones ekolünü) takip etse de, Ezgi Mola’nın enerjik ve parlak performansıyla 30
yaşında henüz evlenmemiş Efsun adlı Türk kızının peşine takılıp gittik. Zeki,
nüktedan ve edebiyat tutkunu Efsun’un zaman zaman kameraya dönüp seyirciyle
konuşması bile kitlesi tarafından pek yadırganmadı. Bizim dizi ve filmlerde pek
sevilmez öyle şeyler, bilirsiniz. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgINqIu10E_4KQhyphenhyphenshUoOmjaoBBz1_PqjqrDFMDFDJ9ruHvXnK-VGyWIrg4CGPbuj4dLUehCK8uLHRI54yxqb3phVq7Fi1lzXixAB26pCefDwtjDgyQ9oUe9DZmfrNR5-Bf01ZgZrWbx3s/s1600/kocan-kadar-konus2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgINqIu10E_4KQhyphenhyphenshUoOmjaoBBz1_PqjqrDFMDFDJ9ruHvXnK-VGyWIrg4CGPbuj4dLUehCK8uLHRI54yxqb3phVq7Fi1lzXixAB26pCefDwtjDgyQ9oUe9DZmfrNR5-Bf01ZgZrWbx3s/s400/kocan-kadar-konus2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>Efsun Türk kızlarının doğar doğmaz evliliğe odaklı
yetiştirilmelerinden, ‘evde kalma’ korkusuyla geçen yıllarından, ruh eşini bulma
aktivitelerinden gayet sıkılmış ve bu sıkıntısını son derece samimi ve esprili
diyaloglarla da bizimle paylaşan bir film kahramanı.</b> İlk filmde yaşanan sorun,
Efsun’un bütün direncinin lise aşkı Sinan’la yıllar sonra karşılaşmasının
ardından birer birer kırılıyor olmasıydı. Tabi ki hikaye gereği böylesi bir
kırılma yaşanmalı, sonuçta “Kocan Kadar Konuş” da bir romantik komedi ve olaylar
bir şekilde evliliğe bağlanmalı! Ama eleştirdiği noktada bu kadar güçlü
durabilen bir kadının sonunda istemediği bir sürü şey yaşıyor olması ve tüm
bunları ne kadar dalga geçiyor olsa da birer birer yerine getiriyor olması onun
karizmasını bir parça bozuyor doğrusu. Nitekim ikinci film tümüyle bunun
üzerine kurulu.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Efsun ilk filmin sonunda öyle bir noktaya gelmiştir ki Sinan’a
evlenme teklif etmiştir! Şimdi de düğün hazırlıkları vardır ve Efsun’un hep
eleştirdiği ama geçilmesi gereken her türlü safha ona rağmen gerçekleşir.
Buradan da komik sahneler ve olaylar birbirini takip eder. Hikayenin bu
bölümünde Sinan’ın rolü ilkinden daha da aşağı çekilmiş. Damadın evlilikle
ilgili söz hakkı, tıpkı kız babası gibi, neredeyse hiç yok. Büyük şehirlerdeki
evlenme işleri tümüyle kadınların fetiş bir olayı olup, onlar tarafından
yürütülen bir ritüel. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Serinin ikinci filmi yine benzer Hollywood modellerini
düzgün bir yönetmenlikle ve çok da aksamayan bir senaryoyla takip ediyor. Ama
şüphesiz önceki filmde olduğu gibi bu da Ezgi Mola’nın yüksek enerjisine çok
şey borçlu. Oyuncu göründüğü her an, küçük bir jestiyle ya da tek bir bakışıyla
o sahneyi daha sıcak kılmayı başarıyor. </b>Sinan’ın babaannesi rolünde kadroya
katılan Hümeyra ve Efsun’un anneannesi olarak ikinci kez izlediğimiz Nevra
Serezli’nin karşı karşıya geldiği atışma sahneleri de filmin lezzetini
arttırıyor. Çekingen de olsalar küçük cinsel imalarla süslü birkaç espri de
ihmal edilmemiş. Keşke daha cesur olunabilse, ama cesur olmak bu Türkiye
ortamında maalesef giderek zorlaşan bir durum. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Birbirinden cıvık komedilerle dolu filmlerimiz arasında
“Kocan Kadar Konuş: Diriliş” farklı ve nitelikli kalabilmeyi başarıyor. <b>2,5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr52dtZeWxXCk40opF-I0hEwifn-lh5eQ29KAiPk-PazyBsCxPFbA1ttBi17o81SzOKF9mSoN8r5_uHuZ2WQ9wr3fjaC3r0jxITUHQ8GHcLwnMR6SzTx-LfgrDoo6RBxWGBjNKIRYbLlg/s1600/kocan_kadar_konus_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr52dtZeWxXCk40opF-I0hEwifn-lh5eQ29KAiPk-PazyBsCxPFbA1ttBi17o81SzOKF9mSoN8r5_uHuZ2WQ9wr3fjaC3r0jxITUHQ8GHcLwnMR6SzTx-LfgrDoo6RBxWGBjNKIRYbLlg/s320/kocan_kadar_konus_afis.jpg" width="224" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>Kocan Kadar Konuş: Diriliş</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen: </b>Kıvanç Baruönü</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular: </b>Ezgi Mola, Murat Yıldırım, Hümeyra, Nevra Serezli, Eda Ece, Muhammet Uzuner</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">107 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-11907633224564422702016-01-01T15:30:00.002+02:002016-01-01T15:32:00.875+02:00BASKIN: KARABASAN<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Nihayet cinsiz bir korku filmi...</b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhW1h-_x1QgrDj01ZRRe4NDmE_v1j9kFIM2E2d9mz7e8SsplmBTOzFSlcl1HsU24L7vEyIYlume1IyA12vaCEptLm87k9jEqTCnl6qAZeXCbvKz9iMkMmtTD2MOYPfbIcHa3izboEVgtFs/s1600/baskin-2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhW1h-_x1QgrDj01ZRRe4NDmE_v1j9kFIM2E2d9mz7e8SsplmBTOzFSlcl1HsU24L7vEyIYlume1IyA12vaCEptLm87k9jEqTCnl6qAZeXCbvKz9iMkMmtTD2MOYPfbIcHa3izboEVgtFs/s400/baskin-2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">“Rezervuar Köpekleri”nin başında bir masa etrafında oturmuş,
bir soygun için biraraya gelmiş adamların kahve sohbetini izleriz. Tek bir
cümlede bile “soygun” kelimesi geçmez ama filmle alakasız konularda konuşan
karakterleri ilk 10 dakikada büyük oranda çözeriz. Korku filmi fanatiklerinin
merakla beklediği yerli korku filmi “Baskın”a, sonradan büyük bir belaya
bulaşacak beş polisi bir yemek masasında izleyerek başlıyoruz. Son derece kaba
ve cinsiyetçi olmaları, şişirilmiş egolar ve şovenist tavırları hepsinin ortak
paydaları. <b>Belli ki rozet ve silahın gücüne sığınmış, ‘iktidarsız’ tipler. İçlerinden
bir nebze öne çıkan genç polis Arda’nın rüyalarına giren çocukluk anısı da bizi
pek bir yerlere götüremiyor. Freudyen bir gözlükle bakınca, baba ve aile
kurumunun, otoritenin birey üzerindeki etkisinden yürüyünce bir şeylerin ucu görünüyor...</b></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b> </b></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>Ama buradan girilecekse, bu meseleye daha çok
odaklanan bir metin üzerinden gidilmeliydi sanki. </b>Diğer karakterlerin ise birbirlerinden
ayırt edici hiçbir özellikleri yok. Bunlar araçlarına doluşup bir polis
çağrısına cevap verirler ve vardıkları yerde (Osmanlı karakoluymuş) onları
büyük işkenceler beklemektedir.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Baskın”ın görsel dünyasının çok başarılı olduğunu en baştan
söylemek lazım. Üstelik nihayet cinli islami korku filmlerinin ötesinde farklı
bir yerde duran bir tavırla gerçekleştirilmiş. Ama sinema ne kadar görsel bir
sanat olsa da bir hikaye anlatma sanatıdır. Bu yüzden filmin olanca güzel
kadrajlarına, iyi tasarlanmış müziklerine ve makyaj başarılarına rağmen senaryosundaki
sorunları gözardı edemiyorum. <b>Genç yönetmen Can Evrenol’un ilk başlarda doğru
bir hikayeyle yola çıktığını ama sonrasında korku türüne ait çok sevdiği
filmlerden bir karışıma yöneldiğini düşündüm izlerken. Clive Barker’dan girip
John Carpenter’dan çıkan, “Sessiz Tepe” (Silent Hill), “Teksas Katliamı” (Texas
Chain Saw Massacre), “Ufuk Faciası” (Event Horizon), “Hellraiser”, “Rec”,
“Sınır(da)” [Frontier(s)] gibi ait oldukları alt türlerin en akılda kalan
yapımlarını hatırlatan sahneler ve imajlar yaratan Evrenol, karakterlerini ve
hikayesini derinleştirmeyi bırakıp kurduğu görsel dünyanın peşine takılıp kayboluyor.
</b>Yavuz adlı karakterin işkencecisine “ben devletim” diye bağırması devletçilik
eleştirisi yaptığına işaret ediyorken tarikatın lideri “Baba”yla, Arda’nın
küçükken anne-babasının yatak odasında duyduğu seslerden ulaştığımız kendi
(muhtemelen polis olan) babasına kurulan köprü de kaba bir Freud okumasına pencere açıyor. Arda’nın
annesiyle yatan babasının intikamını, ona yıllarca babalık yapan amcasından
edindiği bir silahla cehennemin ‘baba’sından alıyor olması da altından çok
kalkılabilen olgun bir fikre dönüşememiş. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhu2d175hzWJlEcesvL-ko3zPp8RfhPOZ7RTwW77jLSmUf7Ld8WaATwln3LgPikuwF0vc2pB_mJrtBZ0FcYAg3vMd71ekaTWibcE7G5AIN4-zJzi4yua_ue57C95XZrnEKGTLrg0dSVifk/s1600/baskin-1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhu2d175hzWJlEcesvL-ko3zPp8RfhPOZ7RTwW77jLSmUf7Ld8WaATwln3LgPikuwF0vc2pB_mJrtBZ0FcYAg3vMd71ekaTWibcE7G5AIN4-zJzi4yua_ue57C95XZrnEKGTLrg0dSVifk/s400/baskin-1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yavuz’un onun anlattıklarına gülen garson çocuğu dövmesi
“Sıkı Dostlar”ı (Goodfellas), sık sık görünen ve şamanizmde temizlik bilgisini
simgeleyen kurbağa imajları da “Manolya”yı (Magnolia) hatırlatmıyor değil bu
arada. <b>Polislerden en zayıf karakterli olanının bir sabunlukta kurbağa görmesiyle
başlayıp yer yer görünmeye devam eden bu kurbağa imajları bu pis polislerin karakolda kendilerini
bekleyen vahşiler tarafından ‘temizlenecek’lerini ima etmekte sanki. </b>Bazı
sahnelerde küçük lekeler gibi görünen Türk bayrağı (mesela silah kabzasında), Fatih Sultan Mehmet,
Atatürk görselleri milliyetçilik, ulusalcılık, Osmanlıcılık eleştirilerini mi işaret
etmekte acaba? (Osmanlı karakolu da şimdiki cumhuriyetin babası mı mesela?) Bütün bu işkenceler genç polis Arda’nın gördüğü bir kabustan mı
ibaret? (Filmin adına bu yüzden mi “Karabasan” kelimesi eklendi acaba?) Bu kötü
polisler (erkekler) ilahi bir güç tarafından cezalandırılıyorlar mı? Bir
tarikatın kurbanı mı oluyorlar? Film polis ve devlet faşizmini mi eleştiriyor
ya da babalarının gölgesinde büyüyen erkek çocuklarının babalarından
kurtuluşunu mu anlatıyor? Sarmal bir yapıya işaret eden 'final twist'i ise bütün hikayeyi kucaklamıyor sanki... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ama Can Evrenol’un yönetmenliği kesinlikle umut veriyor.
Yepyeni hikayelerde çok daha iyi filmlerin geleceğini işaret ediyor bize... Bu da bu zaman ve sinema ortamında az bir şey değil doğrusu... <b>2,5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0yjsXjCiu2PRBvLA9fz7jvTQlIu4z5ya5uU3KALpQ8vA4Pz67OvpdsO3y6Yq4qAx5Vl7SBII_6rt-tak225aDsfSwYpc-_L7VZNo451iZMd3aHAo7oR2UWBcT1TC67-oloy97l1ygYkM/s1600/baskin_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0yjsXjCiu2PRBvLA9fz7jvTQlIu4z5ya5uU3KALpQ8vA4Pz67OvpdsO3y6Yq4qAx5Vl7SBII_6rt-tak225aDsfSwYpc-_L7VZNo451iZMd3aHAo7oR2UWBcT1TC67-oloy97l1ygYkM/s200/baskin_afis.jpg" width="140" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Baskın: Karabasan</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen: </b>Can Evrenol</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular: </b>Ergun Kuyucu, Görkem Kasal, Muharrem Bayrak, Fatih Dokgöz, Mehmet Cerrahoğlu</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">97 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-18562702533696672302015-12-26T18:58:00.002+02:002015-12-28T01:30:23.174+02:00ERTUĞRUL 1890<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Olmuyor, olamıyor, bu gidişle olamayacak da!</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOZeC1vyAK46KjZPjwULf6__xRR4wUOBghTs_a1VqgpBMrOgIXaxyodBD5V03ryt3KgVs65K4gNhIQS2nirwgJHWCZNVIRjsES8ZHm6OGVEBuhb9Nd0do8VYYyTjWat_wHAIzGZzSg9Dw/s1600/ertugrul_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOZeC1vyAK46KjZPjwULf6__xRR4wUOBghTs_a1VqgpBMrOgIXaxyodBD5V03ryt3KgVs65K4gNhIQS2nirwgJHWCZNVIRjsES8ZHm6OGVEBuhb9Nd0do8VYYyTjWat_wHAIzGZzSg9Dw/s400/ertugrul_1.jpg" width="400" /></a><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Japonya-Türkiye ortak yapımı olan “Ertuğrul 1890”, iki ülke
arasındaki ilişkileri sağlamlaştırmayı hedefleyen bir ‘canlandırma’ daha çok.
Başka bir mantıkla ele alınabilseymiş şahane bir epik film olabilirmiş...</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">1887’deki Japon heyetinin İstanbul ziyaretinden birkaç yıl
sonra Sultan II. Abdülhamit, bir iade-i ziyaret amacıyla Osmanlı
İmparatorluğu’nun gurur duyduğu Ertuğrul fırkateynini Japonya’ya uzun bir
sefere gönderir. 600’den fazla mürettebatıyla İstanbul’dan yola çıkan gemi
aylarca süren yolculuk sonunda Japonya’ya varır. Ancak dönüş yolunda çok sert
bir fırtınaya denk gelinir ve bu büyük gemi sürüklendikleri kayalara çarparak
parçalanır. Muhtelif kaynaklara göre bu kazadan 60 küsur denizci
kurtulabilmiştir sadece ve 500’den fazla şehit vardır... Kurtulanlar ise büyük oranda
hayatlarını Kushimoto kasabasının fakir köylülerinin canhıraş yardımlarına
borçludur. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Japon yönetmen Mitsutoshi Tanaka, bu deniz kazasını öncesi
ve sonrasıyla teknik olarak aşmayı başarıyor. Ancak senaryo biraz da iki
ülkenin devletlerinin süzgeci ve gözetiminden geçtiği için olsa gerek kamu
spotu mantığından çok da uzaklaşamayıp ete kemiğe bürünemiyor. </b>Balıkçılıkla
geçinen Japon köylülerinin ve parasız hizmet veren doktorun hikayenin içindeki
varlıkları çok da güçlü değil. Ertuğrul fırkateyninin içindeki askerlerin
arasına da şöyle bir giriyor kamera ama dolaşmaktan öteye geçemiyor. Aylarca
süren yolculuğun onlarda yarattığı etkiye çok az şahit olabildiğimiz gibi
kazadan sonra kurtulanların o köydeki hallerine de fazla şahit olamıyoruz, hepsi
figüran olarak kalıyorlar. Oysa dillerinden tek kelime bile anlamadıkları
yoksul köylüler tarafından kurtarılan askerlerin o küçücük köyde yaşadıkları
üzerinden neler anlatılabilirdi.. Yüzbaşı Mustafa (sektörün yeterince
faydalanmadığını düşündüğüm Kenan Ece) ve makine dairesinden sorumlu Bekir
Çavuş (yine daha fazla değerlendirilmesi gereken oyunculardan Alican Yücesoy) karakterlerine
belli bir ölçüde yoğunlaşıyor senaryo ama yeterli olamıyor. İkisinin
birbirlerine olan ‘gıcıklığı’ ise “hoca bana taktı” klişesinin ötesine
geçemiyor. Geminin koca yolculuğunda neler yaşandığına değinilmediği gibi
Japonya’daki limanda gemicilerimizin yakalandığı kolera salgınının da sadece
bir cümle içinde kullanılması ayrı bir enteresan! Nişanlısını yine bir deniz
kazasında kaybetmiş olan Japon hemşire kızın, Mustafa’ya olan yakınlaşması ise
böylesi bir epik filmde minimum olması gerektiği kadar bile yer bulamamış kendisine, yarım yamalak kalmış...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Filmde Uğur Polat, Mehmet Özgür ve Tamer Levent gibi usta
oyuncularımızın da olmasına rağmen hepsi figüran gibi kullanılmışlar. Japon
yönetmen bile kendi milliyetinin karakterlerine yabancılaşmış adeta,
hiçbiri tatmin edici şekilde perdeye yansıtılamamışlar. Klişe tipler olarak
kalakalmışlar. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjca2TDuW-3w6cdPoylNlQ2zhmBRLkQOZ-tvOAlHjkAqv6sJj7euQNRYvAMM0Xu8E0cPAHa-1vPIdAi3z_a0D4aniURXlslFFFy7vsoNkLpP7ADyZrufQxXBcTn5haKI3DPzPLgSNUoWw8/s1600/ertugrul_5.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjca2TDuW-3w6cdPoylNlQ2zhmBRLkQOZ-tvOAlHjkAqv6sJj7euQNRYvAMM0Xu8E0cPAHa-1vPIdAi3z_a0D4aniURXlslFFFy7vsoNkLpP7ADyZrufQxXBcTn5haKI3DPzPLgSNUoWw8/s400/ertugrul_5.jpg" width="400" /></a></span></div>
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İkinci yarı da sorunlu!</span></b><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Tabi bu sıkışıklığın sebeplerinden biri de filmin ikinci
bölümünde 1985 yılında yaşanan bir olaya daha yer verilmesi. İran-Irak savaşı
sırasında Saddam Hüseyin’in 24 saat sonra İran hava sahasını sivil uçaklara
kapatacağını ilan edip bu yasağa uymayan tüm uçakların düşürüleceğini
duyurmasının ardından ülkedeki yabancılar kendi vatanlarına dönmek için büyük
bir mücadele vermek zorunda kalırlar. Japon hükümeti 200’ü aşkın vatandaşı için
bir uçak gönderemez, dönemin başbakanı Turgut Özal’dan yardım ister. Özal da
THY’ye gizli bir seferle bir uçak daha gönderilmesi talimatını verir. Uçak
yasağın başlamasından birkaç saat kala iner, Tahran’daki Japon işçileri ve
ailelerini alıp İstanbul’a taşır. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Film bize bu olayı da anlatıyor ikinci yarısında. Ertuğrul
vakasındaki Japon köylülerin fedakarlığının karşılığının Tahran’daki uçağı
bekleyen Türklerin yerlerini Japonlara vermesi üzerinden ödendiğini ima ediyor.
Ama özellikle de Türk yolcuların kendi yerlerini Japonlara verdiği sahnedeki
“reklam filmi” kokusu çok belirgin. Bu sahnenin dramatik olarak ‘iteklenmiş’
olduğu açıkça belli. Zaten zamanın gazetelerini araştırınca olayın tam da öyle
gerçekleşmediği belli oluyor. Tabi ki sinema filmlerinin tarihi olayları
dramatize ederek göstermesi alışkın olduğumuz bir şey. <b>Ancak hikayenin bu
ikinci kısmı o kadar fazla süslenmiş ve devletçi bir bakışla ele alınmış ki
yapılan bütün abartılı dramatik müdahaleler sırıtıyor. Özal’a “Ne mutlu bana ki böyle
aziz bir halkın başbabakanıyım” dedirtmek filan da komik oluyor bunların
üzerine... </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kenan Ece’nin ve Shiori Kutsuna’nın her iki bölümde de
farklı karakterlerde rol almaları da akla “reenkarnasyon”u getiriyor ama filmde
o kadar çok göze batan şeyin arasında hoşgörülecek bir espri olarak kendisine
yer bulabiliyor yine de. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Çok emek harcandığı her karesinden belli olan “Ertuğrul
1890” daha özgür bir sermayeyle ele alınsa ve daha güçlü bir senaryosu olsa çok
daha kalıcı ve etkili bir film olabilirmiş. Ama bu tercih edilmeyip büyük,
pahalı, "resmi" ve bol hamasetli bir reklam filmi yapılmak istenmiş. Yazık
olmuş... <b>2/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ6hZBbqtUCK4SuAKiBY4lvygGuD6Y0DIqVh23Q3Fvbmv4EmUNvexCJJK37NHfkM65F4iWV1_IvaQpJ_f0LC3TIXGpXPyt9OL354DuBrZNkdHH2IMk9_Fi89eXTGuuJL1FMAAYf3jWnAA/s1600/ertugrul_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ6hZBbqtUCK4SuAKiBY4lvygGuD6Y0DIqVh23Q3Fvbmv4EmUNvexCJJK37NHfkM65F4iWV1_IvaQpJ_f0LC3TIXGpXPyt9OL354DuBrZNkdHH2IMk9_Fi89eXTGuuJL1FMAAYf3jWnAA/s200/ertugrul_afis.jpg" width="140" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ertuğrul 1890</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen:</b>
Mitsutoshi Tanaka</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular:</b> Kenan
Ece, Yukiyoshi Ozawa, Shiori Kutsuna, Alican Yücesoy, Melis Babadağ, Mehmet Teoman, Uğur Polat, Tamer Levent</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">132 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-16053659614992773432015-12-18T13:04:00.002+02:002015-12-20T12:37:23.164+02:00STAR WARS: GÜÇ UYANIYOR<div class="MsoNormal">
<b>Üç kuşağın beklediği film! <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgznLFO15XHXD9wMX6dPWZokH4WIW-I8P1wL9yIqM-Nj2xWUomOAgkiWvBqWuONo4DNNxy5fRjsjIj93w9CRzc6szDYf_O4PAg6eutLAGH5TPc9C8J5TzJd2fQK91JXf1s9wvUPiD3dZCU/s1600/star_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgznLFO15XHXD9wMX6dPWZokH4WIW-I8P1wL9yIqM-Nj2xWUomOAgkiWvBqWuONo4DNNxy5fRjsjIj93w9CRzc6szDYf_O4PAg6eutLAGH5TPc9C8J5TzJd2fQK91JXf1s9wvUPiD3dZCU/s400/star_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>“Star Wars: Güç Uyanıyor” büyük bir medya bombardımanı
eşliğinde geldi nihayet. Serinin fanatikleri genelde memnun. Nasıl memnun
olunmasın ki, bütün eski dostlar tekrar aramızdalar...</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">İlk “Star Wars” filmini izlediğimde 7-8 yaşlarındaydım.
Amcam beni elimden tutup Topkapı Sur sinemasına götürdüğünde olağanüstü bir şey
seyredeceğimi biliyordum. Daha gazete ilanlarından belli ediyordu kendisini.
Büyülenmiştim ve uzun bir süre her gece yatmadan önce yatağımda filmi baştan
aşağı kendime sahne sahne hatırlatarak uyuyakalmıştım. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">1977 yapımı ilk “Yıldız Savaşları” filmi tam üç yıl sonra
1980 yılında ülkemiz salonlarında izlenebilmişti... 12 Eylül darbesine adım
adım yaklaşıldığı günlerde biz çocukların dünyasına güneş gibi doğmuştu. Mitolojiden,
çizgi romanlardan, western sinemasından, doğu mistizminden beslenerek
yaratılmış şahane bir fantastik karışımdı ve zamane çocuklarının daha önce hiç
izlemedikleri bir şeydi. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">George Lucas hikayesini anlatmaya tam ortasından başlamış,
1977’de başlayıp üçer yıl arayla çektiği orijinal üçlemenin öncesini de 1999
yılında başlayıp yine üçer yıl arayla çektiği ikinci bir üçlemeyle
anlatabilmişti. İkinci üçlemenin olanca ‘karton’ görünümlerine rağmen yine de
iyi olduklarını düşünenlerdenim. Özellikle de Anakin’in Darth Vader’e dönüşme
filmi olan “Episode III: Revenge of the
Sith”in karanlığı ve altında yatan politik zemini etkileyicidir. Bu rengarenk
fantazyanın altında katılın ya da katılmayın hep bir politik zemin de vardı
zaten. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Her ne kadar “uzun zaman önce, çok çok uzak bir galakside”
diye başlasa da “Star Wars” evreni o kadar da uzağımızda olmadı hiçbir zaman.
Doğu dinlerinin bir karması gibi karşımıza çıkan ve jedi şövalyelerinin
dillerinden düşürmedikleri “güç” (kudret) kavramı bizde tasavvufi okumalara son
derece açıktır. Bütün canlıların evrene kattığı enerjinin toplamını “force” ile
ifade eder. İnsan çevresindeki enerjiyi olumlu ya da olumsuz bir hale getirebilecek
güçte bir varlıktır. Mesele insanın içindeki aydınlık-karanlık tarafların
dengesini ne derece koruduğu ve içindeki aydınlığa ya da karanlığa kendisini
bırakıp bırakmadığıdır. </b>Orijinal üçlemenin ‘karanlık tarafı’nı soğuk savaş
yıllarının popüler tabusu Sovyet Rusyası, iyi tarafını ise özgürlükçü
kapitalistler olarak okumak da mümkündü. Ama sonraki üçleme kesinlikle ABD’nin
Bush dönemine karşı sert bir eleştiriydi. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Yarattığı korku politikalarıyla bütün galaksiyi yönetimi
altına almak isteyen imparatorluk, eski cumhuriyeti yıkıp faşist bir idare
kurmayı amaçlar. Direnişçileri örgütleyen jedi şövalyeleri ise içlerinden çıkıp
bütün dengeleri altüst eden Anakin Skywalker’ın katkısıyla büyük bir hezimete
uğrar. Orijinal üçlemede de, karanlık tarafına yenilip Darth Vader’a dönüşmüş olan
Anakin’in oğlu Luke Skywalker’ın ‘jedi’ olma sürecini izliyor ve onun
öncülüğünde toparlanan asiler sayesinde imparatorluğun çöküşüne şahit
oluyorduk.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Yeni ama çok da tanıdık<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5KlB0nt875iaHccoEtImlRo04EspHhmOa34eMBXCA7pDcRxXATAWtQFw05s0xYg2Avbd_WGfvp2xRiwI4Wzs3dBFepQizl6dtL-IqdrZQXgfEIE5APZ-6DfSzEO6vCKcLeiEKcwP5fvQ/s1600/star_4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5KlB0nt875iaHccoEtImlRo04EspHhmOa34eMBXCA7pDcRxXATAWtQFw05s0xYg2Avbd_WGfvp2xRiwI4Wzs3dBFepQizl6dtL-IqdrZQXgfEIE5APZ-6DfSzEO6vCKcLeiEKcwP5fvQ/s400/star_4.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yeni üçlemenin bu ilk filminde ise bu çöküşün 30 yıl
sonrasına gidiyoruz. Orijinal üçlemenin senaryolarında da adını gördüğümüz
Lawrence Kasdan’ın senaryosundan da anladığımız gibi, yönetmen J.J. Abrams’ın
tercihi eski üçlemeye daha yakın bir film yapmakmış. Abrams yeni kuşaktan çok serinin eski fanatiklerini daha çok önemseyip onları hoş tutmayı istemiş öncelikle. </b>Filmin yeni ‘kötü’ Kylo
Ren’in girişiyle başlaması, iyi kahramanların hikayeye bir droid tarafından
dahil edilişleri, bilge bir kahramanın büyük mücadeleyi başlatıp hayatını
kaybetmesi, trajik bir baba-oğul hesaplaşması, Yoda gibi iri gözleri olan ufak
tefek bir karakter, paralel kurguyla hem havada hem de yerde süren bir
düelloyla gelen final, Finn'i baygın bir halde bırakmamız, jedi olduğunu yeni keşfeden bir ana karakter vs... Bütün bunlar orijinal üçlemeyi çok fazla hatırlatan
dramatik numaralar. Abrams, bizi Han Solo, Leia, C-3PO, R2D2, Chewbacca ve Luke
Skywalker’la misafir oyuncu mantığından uzak bir şekilde buluşturarak da tam
tatmin sağlama peşinde. Filmin en iyi taraflarından biri de bu zaten. Yeniden çevrimlere konuk oyuncu olan eski başrol oyuncuları gibi değiller kesinlikle... Sanki o evrende yıllarca bizden uzak yaşamış o karakterler...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Bu sefer hikaye eski imparatorluğun kalıntılarından doğan ve
“İlk Düzen” adlı yeni bir askeri organizasyonun yükselişiyle başlıyor. Snoke
adlı kötü bir lider, tıpkı eski imparator Darth Sidious’un Anakin’i karanlık
tarafa çekmesi gibi bir zamanlar Luke Skywalker’ın öğrencisi olan Kylo Ren’i
yeni bir Darth Vader gibi maskeli bir kötülüğe dönüştürmüştür. Bütün dengeleri
bozacağını düşündükleri, jedi soyundan gelen ve belli ki bu yeni üçlemenin
Obi-Wan Kenobi’sine dönüşecek olan Luke Skywalker’ı bulup yok etme planlarını
Leia ve Han Solo’nun öncülüğündeki direnişçiler bozmaya çalışırlar. İlk
Düzen’in zırhlı askerlerinden biriyken vicdanının sesini dinleyerek asilere
katılan Finn ile hurda satarak geçinmeye çalışan esrarengiz bir kız olan Rey de
bu macerada önemli roller oynayacaklardır. Serinin fanatik izleyicilerini yeni
karakterler konusunda memnun etmek çok zor ama, aralarındaki ilişki biraz
‘hızlı’ gelişiyor olsa da, Rey ve Finn bu konuda pek zorluk yaşamayacaklar gibi
görünüyor. <b>Bu arada yeni üçleme her zamankinden daha da büyük bir faşizm
eleştirisi yapacak belli ki. Daha büyük bir ‘Ölüm Yıldızı’nı çok kalabalık bir
asker topluluğunu ilk filmden gördük bile! Açıkçası Snoke adlı yüce liderdeki aceleye gelmişlik hissi beni rahatsız etmedi değil. Sıradan bir fantastik filmin kötü canavarı gibi görünüyor. Keşke hiç görünmeseydi, sadece esrarengiz bir ses olsaydı mesela! </b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJz9lhc3sAwx0BK_q4Nl4_WKlqKgcXNIlpeN5P0B_pGnxFVO3fBeG98CWnoh-q5mcWGlciAO3vyLgXkolmw_KHxX-mjqQGRl9FZL_e2Q_2N0oNmfd081BzvSvKfm8ehknfOB-Rp8Zz8lI/s1600/star_8.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJz9lhc3sAwx0BK_q4Nl4_WKlqKgcXNIlpeN5P0B_pGnxFVO3fBeG98CWnoh-q5mcWGlciAO3vyLgXkolmw_KHxX-mjqQGRl9FZL_e2Q_2N0oNmfd081BzvSvKfm8ehknfOB-Rp8Zz8lI/s400/star_8.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Henüz izlemeyenler için filmin sürprizlerini bozmayalım ama “A
New Hope” ile olan bütün benzerliklerine rağmen kendisini baştan sona sıkmadan
izleten filmde cevabı verilmeyen bir sürü de soru var... Kylo Ren’in Luke
Skywalker’ın öğrencisiyken neden ondan ve ailesinden koptuğunu, Han Solo ve
Leia’nın arasına neden büyük bir mesafe girdiğini, yeni kötü Snoke’un aslında
kim olduğunu, Luke Skywalker’ın yerini gösteren haritanın ele geçiriliş hikayesini,
Rey ve Finn’in geçmişlerini ve kim olduklarını henüz söylemiyor film. Lucas’ın
1977’de yaptığı gibi yine meselenin ortasından dalıyor anlatmaya... Muhtemelen
de devam filmleriyle birlikte güzel bir bütün oluşturacak.. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Sonuç olarak filmi sevip sevmemenizin ilk “Star Wars” filmi
ile kurduğunuz kişisel bağla çok ilgisi var. Dört beş ay önce sosyal medyada
yaptığım bir yorumda, ben olsam senaryoyu dört bir yana dağılmış ana
karakterlerin tekrar bir araya toplanma filmi olarak tasarlardım ve ana
karakterden birini de trajik bir şekilde öldürürdüm demiştim. Luke Skywalker’ın
da filmde nasıl görüneceğini az buçuk tahmin etmiştim. <b>“A New Hope”la yapılan, evet kimi zaman dozu biraz da kaçan bu 'aşinalık duygusu'na bozulan ve daha yeni bir şey bekledikleri için hayal
kırıklığı yaşayan insanları da anlıyorum. Ama ne yapılırsa yapılsın 8-10
yaşlarında perdede izlediğimiz o ilk “Star Wars” deneyimini artık aynen yakalayabilmemiz mümkün değil maalesef! Hem bizim yaşanmışlıklarımız hem de sinemanın bugün geldiği nokta
bize o deneyimi bir daha asla yaşatamayacak çünkü... </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Diğer yandan genç seyirciler benim yaşımdakilerden farklı
değerlendireceklerdir filmi illa ki. Bazı sahnelerinde, hayatımın en mutlu
günlerinden biri olan ilk “Star Wars” filmini izlediğim o günü bana hatırlatan
heyecanı ve bugünkü hüznümü hissedemeyecekler belki ama eminim filmden yine de zevk
alacaklar... <b>4/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHzmDyU5a9oOXtOBUiW1Yh02ZUf3lNu-PFf-a54uqcH7UQtvAIAsjtT5Ajzs9ONnLfmz7I6YKxiPedDPq2B2Ccv2Cja1xbDRI3woKqVYP2-D9WipXBR99k5ko33w_c3shHZqBFddVv_hI/s1600/star_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHzmDyU5a9oOXtOBUiW1Yh02ZUf3lNu-PFf-a54uqcH7UQtvAIAsjtT5Ajzs9ONnLfmz7I6YKxiPedDPq2B2Ccv2Cja1xbDRI3woKqVYP2-D9WipXBR99k5ko33w_c3shHZqBFddVv_hI/s200/star_afis.jpg" width="140" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Star Wars: The Force Awakens</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b> J.J.
Abrams</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular:</b>
Harrison Ford, Carrie Fisher, Mark Hamill, Daisy Ridley, John Boyega, Adam Driver, Oscar Isaac, Lupita Nyong'o, Andy Serkis, Domhnall Gleeson, Anthony Daniels, Max Von Sydow</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">135 dakika</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><u>STAR WARS EVRENİNİN YENİ KAHRAMANLARI</u></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwxxgyTX9J6UYS734MelwuIukcz3rruN0Xn7HEKAy9ZFjLXHQO-nSVRmzMxCMzReUid7CjQ1zGG45RDU9_EqkskXZTymkQf7_6g_Y1qbwOAAbXIB-avxASJvZ6xafSi8ExAOa3lwSa14U/s1600/kutu_1_Rey.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwxxgyTX9J6UYS734MelwuIukcz3rruN0Xn7HEKAy9ZFjLXHQO-nSVRmzMxCMzReUid7CjQ1zGG45RDU9_EqkskXZTymkQf7_6g_Y1qbwOAAbXIB-avxASJvZ6xafSi8ExAOa3lwSa14U/s400/kutu_1_Rey.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>REY (Daisy Ridley)</b></div>
<div class="MsoNormal">
Hiçbir “Star Wars” filminde görmediğimiz güçte bir kadın karakter olmuş Rey. Hem
Luke Skywalker hem de Han Solo’nun en iyi özelliklerini üzerinde taşıyan adeta
bir Mad Max karakteri ya da bir çöl savaşçısı gibi... Biraz Keira Knightley’i
andırsa da ondan güzel olan İngiliz genç oyuncu Daisy Ridley yeni üçlemenin
kilit karakterlerinden birine hayat veriyor..</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgI1A6GTYMYPSJO2EUXTzGLMvz85CTNH_sAXUeOlGkcfYlbIIFezpx6-d5gY_Q3_ut4ckfUiswyJy2gRjmt00BVwhzDqxOBsZmxC800b9dx45L26lF3QtKh_rPrit40KA95Qd9WNvR7owY/s1600/kutu_1_finn.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgI1A6GTYMYPSJO2EUXTzGLMvz85CTNH_sAXUeOlGkcfYlbIIFezpx6-d5gY_Q3_ut4ckfUiswyJy2gRjmt00BVwhzDqxOBsZmxC800b9dx45L26lF3QtKh_rPrit40KA95Qd9WNvR7owY/s400/kutu_1_finn.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>FINN (John Boyega)</b></div>
<div class="MsoNormal">
Bir İlk Düzen askeriyken, bütün bir köy halkının
katledilişine tanık olduktan sonra önce canını kurtarmak için kaçan sonra da
direnişçilere katılan Finn, “Star Wars” evreninin en baskın siyahi kahramanı
oldu şimdiden. Orijinal üçlemede tanıdığımız Lando karakterinin oğlu olmasından
şüphelensek de film henüz bu konuda bir fikir vermiyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFEDJncmrrS5upvZGhE9HzKyn9L6zbyVKOcqEzYPsznCeXgOVoBSg05J01E1n7KLtWQ87fXap3m004Vo79p6ktmCgM943ExBEgnGawgbLhIpe_nGMS20bu42_zVAzWstqYg1hI5h1Vef8/s1600/kutu_1_KyloRen.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFEDJncmrrS5upvZGhE9HzKyn9L6zbyVKOcqEzYPsznCeXgOVoBSg05J01E1n7KLtWQ87fXap3m004Vo79p6ktmCgM943ExBEgnGawgbLhIpe_nGMS20bu42_zVAzWstqYg1hI5h1Vef8/s400/kutu_1_KyloRen.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>KYLO REN (Adam Driver)</b></div>
<div class="MsoNormal">
Filmi henüz izlemeyenlerin tadını kaçırmayalım şimdi ama
asıl adı Ben olan Kylo Ren’in anne-babasını çok iyi tanıyoruz.... Ama Darth
Vader’a olan hayranlığı ve kalıtımsal benzerliği yeni üçlemenin en tehlikeli
karakteri haline getiriyor onu. Kylo Ren’in henüz eğitimi tamamlamamış olması
ve içindeki baba nefreti onu çok ilginç ve sürprizlere gebe bir karanlık
karakter haline getiriyor... </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijd-iaTJU2mbVlSyrVlol18lJwoEQFMOnIo2eDWmChyMdkIqELoaX5CwmSqYnuigUHsN24VmQiUy6TrVQ52-jgjkbU5OvpuuFzEMum5YN9hyphenhyphensn3tbRIQSf7PPkJsaHhYBDLDZmxTXNvM4/s1600/kutu_1_poe2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijd-iaTJU2mbVlSyrVlol18lJwoEQFMOnIo2eDWmChyMdkIqELoaX5CwmSqYnuigUHsN24VmQiUy6TrVQ52-jgjkbU5OvpuuFzEMum5YN9hyphenhyphensn3tbRIQSf7PPkJsaHhYBDLDZmxTXNvM4/s400/kutu_1_poe2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p><br /></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>POE DAMERON (Oscar Isaac)</b></div>
<div class="MsoNormal">
Direnişçilerin en usta pilotu... Luke Skywalker’ın bulunduğu
yeri gösteren haritanın eksik parçasını bulan önemli bir karakter. Sonraki
filmlerde daha etkili bir rolü olacak, hatta sonraki filmlerin Han Solo
işlevini görecek belli ki... </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlwtUVSHGLhDFFcv7LD0lNqq2xjzTeaiS9KrOdQgAfnaqnDtkyK7EAYtWcnXPyJCEDnw9CSXnJEYRyNkl-0HPDNVQGscmIs-pEqWm21mwYMsT_nbXNag8l3QkQ6QitvPsrQB4nnkVGPHM/s1600/kutu_1_BB8.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlwtUVSHGLhDFFcv7LD0lNqq2xjzTeaiS9KrOdQgAfnaqnDtkyK7EAYtWcnXPyJCEDnw9CSXnJEYRyNkl-0HPDNVQGscmIs-pEqWm21mwYMsT_nbXNag8l3QkQ6QitvPsrQB4nnkVGPHM/s400/kutu_1_BB8.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p><br /></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>BB-8</b></div>
<div class="MsoNormal">
Yeni droidimiz şahane bir tasarıma sahip. Bu kez daha
duygusal bir droid olması tasarlanmış. Bu anlamda biraz “Wall-E”yi andırıyor ve
sadık bir köpek yavrusu gibi aynı zamanda. Eski droid kahramanlarımız C-3PO ve
R2D2 da var filmde ama BB-8 resmen rol çalmaya başladı daha ilk filmden... </div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-1164610408643908092015-12-11T17:59:00.001+02:002015-12-11T19:51:13.109+02:00"DÜĞÜN DERNEK" OLAYI<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b><i>"Düğün Dernek"in olayı nedir? İkinci film nasıl?</i></b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_eBlhXNMJSNsKABGpqefNbwF1CZth4KjDSb13LzFF0fApm_tQDmAltA7imEtLDCSWArYFNSkuQkIlRmpmrVb1FHp1Q3d5bSGw5iopf3hW5pHKTVPIo4tMETIMJfYmS_O6uyTqFYHOxvg/s1600/dugun2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_eBlhXNMJSNsKABGpqefNbwF1CZth4KjDSb13LzFF0fApm_tQDmAltA7imEtLDCSWArYFNSkuQkIlRmpmrVb1FHp1Q3d5bSGw5iopf3hW5pHKTVPIo4tMETIMJfYmS_O6uyTqFYHOxvg/s400/dugun2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>İlk “Düğün Dernek” filmi bize bir kez daha Türk sinemasının
gişe filmlerinin komedi türüne mahkûm olduğunu kanıtladı. </b>Türkiye’nin bu
kasabalılıktan kurtulamamasının da bir göstergesidir bu tür ‘taşrada geçen
komedi’lerin bu kadar rağbet görmesi. Tutan komedi filmlerindeki bu ‘yöresel’
dokunuşların fazlalığı, şehir hikayelerinin giderek azalmasına yol açıyor.
Özellikle de komedi türünde. Bu filmlerin giderek afişleri, müzikleri,
karakterleri de birbirlerine benzer oluyorlar. Ancak sinemacılarımız bundan pek
rahatsız değiller anlaşılan... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Konunun bu tarafı ayrı, diğer tarafta ise
hakikaten de Murat Cemcir ve Ahmet Kural gibi iki yeni yetenekli komedi
oyuncusunun getirdiği farklı bir dinamizm de yok değil. İlk “Düğün Dernek”in
olanca hafif senaryosuna ve izlendiği iki saatin dışına taşamayan bir film olmasına
rağmen neden bu kadar sevildiğini anlamak da mümkün. Bu toplum özellikle de son
üç yıldır çok mutsuz. Sinemada kendisine kaçış için bu tarz komedileri seçiyor.
Maksat hikaye izlemek değil burada. Oysa ben ve benim gibiler “İşler Güçler”
ekibinin televizyon dizileri ortamına getirdiği ‘farklı bakış’ın sinema
karşılığını aradık ilk “Düğün Dernek”de. Ekibin ilk sinema filmi "Çalgı Çengi" bu konuda umut ışıkları yakan bir filmdi. Cem Yılmaz'ın da desteğiyle belli oranda 'kült' mertebesinde değerlendirildi. <br /><b>Benzer bir yaratıcılığa “Düğün
Dernek”in belli sahnelerinde de az da olsa rastladık. Ama açıkçası daha kalıcı
bir komedi beklentimizi karşılayamadı. Meşhur 'halay sahnesi' dışında zihinlere nakşolacak bir sahne kalmadı sanki filmden... </b>Daha ilk üç gününde bir milyon barajını
aşan bu ikinci “Düğün Dernek”in de en azından ilk filmdeki düzeyi koruyacağını
bekliyor insan. İlk üç gününde bir buçuk milyona ulaşmasına ve muhtemelen yine milyonlara ulaşacak hasılat rakamına bakmayın. Bu sonuç filmin
çok iyi, çok komik olmasından ziyade bu halkın psikolojisiyle açıklanabilecek
bir duruma dönüştü artık. Cem Yılmaz’ın Ali Baba ve 7 Cüceler”i biraz fazla fantastik gelmiş
olabilir, “Düğün Dernek 2” bu anlamda bizim seyirciye daha yakın insanların
komedisi olarak değerlendirilecektir.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Gelgelelim, “ilk filmdeki çiftin çocukları olur da onun
sünnet zamanında herkes yeniden bir araya gelip yeni bir düğün karmaşası
yaşanır” şeklindeki hikayede elle tutulur hiçbir şey yok! </b>İlk filmin üzerinden
düşünürsek, taş üstüne taş konmamış. Yine komik bir halay sahnesi, Tüpçü
Fikret’in tüplü akrobatik hareketleri, Kural’ın Öztürk Serengil numaraları, bir iki ünlü
konuk sanatçılı idare eder sahneyle zoraki bir devam filmi yapılmış bu sefer. Tıpkı ilk filmde de
olduğu gibi kalıcı olabilecek, birkaç ay sonra bile hatırlanacak nitelikte
hiçbir espri yok filmde. Çünkü sağlam bir hikaye omurgası yok. Çünkü yapanlar
zaten ne yapsak gider mantığına esir düşmüş gibiler. Komedi sinemasına yeni bir
şey katma dertleri ise hiç yok. Üçüncü filmi bile hazırlamışlar, zaten böyle giderse dördüncü beşinci filmi de yapmak gayet de mümkün... <b>2/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisEMp7zI9qxdS8D5PnlFIZGu8nr-U_v0hKJDpX_AcC0N-WO54Xbx64GCW-xE-lyq7R8J6w5CbDYvP0RgAMg8KYO10vKijJ9fA3NJ9XWZgie9FNO81dW3wpB1tNnvIokCLIiRW2tv0a1AY/s1600/dugun_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisEMp7zI9qxdS8D5PnlFIZGu8nr-U_v0hKJDpX_AcC0N-WO54Xbx64GCW-xE-lyq7R8J6w5CbDYvP0RgAMg8KYO10vKijJ9fA3NJ9XWZgie9FNO81dW3wpB1tNnvIokCLIiRW2tv0a1AY/s200/dugun_afis.jpg" width="140" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Düğün Dernek 2:
Sünnet</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b> Selçuk
Aydemir</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular:</b> Ahmet
Kural, Murat Cemcir, Rasim Öztekin, Devrim Yakut, Şinasi Yurtsever</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-89611119860735600352015-11-20T17:40:00.004+02:002015-11-20T17:40:57.209+02:00ALİ BABA VE 7 CÜCELER<div class="MsoNormal">
<b>Cem Yılmaz’dan pahalı
bir aksiyon komedisi... <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQdgcB2LeG4ZUcrHzEcbzReaOistxySp5IUoHiCtb-EDuHVL7uaoeByjVdXdDD5Q1iXp7JBKqDtZaFV6Waek6OG5HbbHcpW9ZRlzJy1bBVN3TwRpEcE1BJl9F80m9hNR7hEs05w-yN0FA/s1600/ali_baba_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="253" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQdgcB2LeG4ZUcrHzEcbzReaOistxySp5IUoHiCtb-EDuHVL7uaoeByjVdXdDD5Q1iXp7JBKqDtZaFV6Waek6OG5HbbHcpW9ZRlzJy1bBVN3TwRpEcE1BJl9F80m9hNR7hEs05w-yN0FA/s400/ali_baba_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yeni Cem Yılmaz filmi “Ali Baba ve 7 Cüceler” senaryosundaki
kimi aksaklıklarına rağmen bol kahkahalı bir aksiyon komedisi... </span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Cem Yılmaz filmlerini iki kategoride değerlendirmek
gerekiyor aslında: Küçük adamın küçük trajikomedisi ve küçük adamın büyük fantastik
komedisi... Onun sinema seyircisiyle buluşturan ve senaryosu kendisine ait olan
ilk film olan “Her Şey Çok Güzel Olacak”ın Altan’ı ve yönetmenliğine de ortak
olduğu “Hokkabaz”ın İskender’i ve tek başına yönettiği “Pek Yakında”nın Zafer’i
de trajikomik karakterlerdir. Gerçektirler ve hepimizin yaşayabileceği
hesaplaşmalar içine girip, hataları ve erdemleriyle birlikte acı-tatlı olaylar
yaşayarak huzurlu bir hayata ulaşmaya çalışırlar. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Diğer kategoride ise “G.O.R.A.” ve “A.R.O.G”un Arif’i,
“Yahşi Batı”nın da Aziz’i var. Ait oldukları toplumda küçük ve önemsiz yerlere
sahip olan Arif ve de Aziz, şans eseri düştükleri bir belanın içinde ilk
baştaki şaşkınlıklarını attıktan sonra ustalaşırlar. Küçük bir alışma sürecinin
ardından düzeni domine edecek bir hale dönüşürler. Cem Yılmaz bu dönüşümün
gerçekleşmesi sırasında ‘Türkler uzayda’, ‘Türkler taş devrinde’ ve ‘Türkler
vahşi batıda’ (ya da bu filmindeki gibi Türkler Avrupa’da) trükleriyle oynar ve
oralardan espri üretir. Şovlarında yaptığı gibi bizi bize anlatarak güldürmeyi
iyi bilir. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Açıkçası ben ilk kategorideki filmlerini daha çok severim.
Çünkü Yılmaz’ın asıl yapmak istediği sinemanın o olduğuna inanırım. O
filmlerindeki karakterler komik olmalarına rağmen acı çeken karakterlerdir.
Onlar daha bizdendirler ve yaşadıkları sorunlar öyle ya da böyle bizi de
ilgilendirir. </b>İkinci kategorideki safkan parodik filmlerini ise Yılmaz’ın
gişede büyük hasılatlara ulaşma çabaları olarak görmekteyim. Bu filmler de kuşkusuz
onun yadsınamaz sinema sevgisini barındıran, masraftan kaçınılmamış şık
prodüksiyon tasarımlarıyla oluşturulmuş, sık sık güldüren ama önünde sonunda
şurup şeker filmlerdir. Sırf gişe için yapılmış, sürüsüne bereket ucuz komedilerin
arasında yine de pırıl pırıl parlarlar.
</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeCcrZXAQ3_cH84KS3gmjPImdGWwslKa4cZWKRE350XUW4biwdVbYOMnNJY3fcI_rivZPFMSGmMzvKbC0UHMrM5EknArUz13fx6kDx34BSmRMM5l6Q_mdpOqQM_xEQW72qEhyphenhyphen_qa8IMcY/s1600/ali_baba_5.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeCcrZXAQ3_cH84KS3gmjPImdGWwslKa4cZWKRE350XUW4biwdVbYOMnNJY3fcI_rivZPFMSGmMzvKbC0UHMrM5EknArUz13fx6kDx34BSmRMM5l6Q_mdpOqQM_xEQW72qEhyphenhyphen_qa8IMcY/s400/ali_baba_5.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">“Ali Baba ve 7 Cüceler” Cem Yılmaz’ın bu ikinci kategorideki
filmlerinden biri.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bulgaristan’daki bir bahçe ürünleri fuarında kendi imalatı
olan cüce heykellerini pazarlamaya çalışan sıradan bir esnaftır Ali Şenay.
Kayınbiraderi İlber ile birlikte bir dizi karışıklığın sonucunda kendilerini
Interpol tarafından da gözetlenen, kirli işlerin içindeki tehlikeli işadamı
Boris Mançov’un ‘insan avı’ partisinde, değişik bir mozaiğin içinde (!) kurban
olarak bulurlar. Yılmaz Avrupa’nın göbeğinde yaşanan bu küçük insan avında
değişik sınıfları temsil eden Türkleri yanyana getirerek politik bir mizaha
doğru yol alacakken dümeni daha hafif bir iyi-kötü savaşına çeviriyor. Zaten
filmin senaryosunun en büyük sorunu da bu. <b>Çeşitli komedi filmi türler arasında
zıp zıp zıplıyor. Yeri geliyor bir James Bond komedisi oluyor, bir 80’lerde sık
rastladığımız soğuk savaş parodisi; bir “Açlık Oyunları” parodisi oluyor, bir
“G.O.R.A”daki gibi yanlış zamanda yanlış yerde bulunan küçük adam komedisi... </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu çeşitliliğin ardında Yılmaz’ın olabildiğince geniş bir
kitleye ulaşma arzusu var kanımca. Zira yukarıda saydıklarımın dışında bu
hikayenin içinde zombi filmleri, “Olağan Şüpheliler”, “Tropik Fırtına” gibi
filmleri hatırlatan göndermeler de var; Barış Manço’dan, Cemal Süreya’ya, İzzet
Altınmeşe’ye Cem Yılmaz’ın rol aldığı Yavuz Turgul filmi “Av Mevsimi”ne kadar
uzanan bir dolu yerli popüler kültür göndermeleri de. Bu kadar tıkış tıkış bir
durum olmasına rağmen film uzun ve ormanda geçen sahnelerde bariz ritm
bozukluğu var. Hikâyeye yanlış bir sahneden giriyor olsa da Zafer Algöz’ün
Azeri asker tiplemesi devreye girince film de toparlıyor biraz. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXJ94iNnn5uFzE0-liSddGyK9-zPNqpQEvt8t63Y70gNN89jVAnTUIH5aSTN2hEe4_gBl5Cu6GkCits4x7Gp_cpO8RBEOtQBkfLZEsLCfuMQ33a_eFBixoSS3qnfNPO3WoAw1tWzM11oM/s1600/ali_baba_6.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXJ94iNnn5uFzE0-liSddGyK9-zPNqpQEvt8t63Y70gNN89jVAnTUIH5aSTN2hEe4_gBl5Cu6GkCits4x7Gp_cpO8RBEOtQBkfLZEsLCfuMQ33a_eFBixoSS3qnfNPO3WoAw1tWzM11oM/s400/ali_baba_6.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Mesele küfürler
değil... </span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Aslında filmin diğer büyük meselesi Yılmaz’ın
karakterlerinin bir hikayeyi taşıyamayacak kadar yüzeysel olmaları... Ali
Şenay’ın “G.O.R.A”daki Arif’ten görüntüsü dışında büyük bir farkı yok. Bu
yüzden yine Cem Yılmaz’ın canlandırdığı Boris Mançov karakteri daha enteresan
geliyor seyirciye. Özellikle de 5-6 dili birden konuştuğu sahne çok komik... Diğer
karakterlerin de sanki nasıl göründüklerine çalışılmış sadece. İlk sinema filmi
deneyimindeki Irina Ivkina da şaşırtıcı bir şekilde hiç aksamıyor rolünde. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>“Çok küfür var” eleştirisini bir yere kadar yanlış
buluyorum. Ama Cem Yılmaz mizahının içinde küfüre yaslanan bazı esprilerin
gereksiz ve bazen de sırıttığını düşünüyorum. </b>Gözümüze sokulan ürün yerleştirme
konusundan ben de zamanında senaryosunu yazdığım “Bu İşte Bir Yalnızlık
Var”daki uygulamadan dolayı rahatsız olsam da yapıla yapıla öğrenilecek bu
işler diye ümitle beklemekteyim. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sonuçta “Ali Baba ve 7 Cüceler”de her Cem Yılmaz filminde
olduğu gibi çok güleceğiniz kaliteli esprilerin yanısıra emek ve bütçe
harcanmış setler, efektler, jeneriğinden afişine kadar başarılı bir görsel
tasarım var. <b>3/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8kI8FHgQL56RWvuEM6P3toxu_v9Gv4E3KpMmtZq0Wf11pAwKy4ec_laNoFS_3U42ncr05hTx4fnXJrC9oV-_HKhyuhZ60PGgQi6cqEaOl-DW_bwsx53WeoFXoawkIS0yFH48V-UqM8rE/s1600/ali_baba_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8kI8FHgQL56RWvuEM6P3toxu_v9Gv4E3KpMmtZq0Wf11pAwKy4ec_laNoFS_3U42ncr05hTx4fnXJrC9oV-_HKhyuhZ60PGgQi6cqEaOl-DW_bwsx53WeoFXoawkIS0yFH48V-UqM8rE/s200/ali_baba_afis.jpg" width="140" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ali Baba ve 7 Cüceler</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen:</b> Cem
Yılmaz</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular:</b> Cem
Yılmaz, Çetin Altay, Irina Ivkina, Zafer Algöz, Can Yılmaz, Bahtiyar Engin, Yosi Mizrahi</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">110 dakika </span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-72574011149822178942015-11-07T12:15:00.001+03:002015-11-07T12:16:05.325+03:00HAFTANIN FİLMLERİ (6 Kasım)<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b><span style="color: red;">"SPECTRE": </span>James Bond bildiğiniz gibi... </b></span><br />
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b><br /></b></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGu_y8o0a8fziHkUdlDdSETDDWYliS-hau2tDlQFEImIYpGAhPL2H9A-QvOTyvpjLwizb-6vPHNZfUa0b9CxGJ1GT6H3YJ4CLQWAYmmrDidG3WxhJFB-Wh-eSTy3iuKEU4Usf1lEeTaEU/s1600/spectre_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGu_y8o0a8fziHkUdlDdSETDDWYliS-hau2tDlQFEImIYpGAhPL2H9A-QvOTyvpjLwizb-6vPHNZfUa0b9CxGJ1GT6H3YJ4CLQWAYmmrDidG3WxhJFB-Wh-eSTy3iuKEU4Usf1lEeTaEU/s400/spectre_2.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>1962’den (Dr. No) beri çekilen James Bond filmleri kuşaklar
boyunca süren ve hep ilgiyle izlenen filmler oldular. Resmi olarak 24. Bond
filmi olan “Spectre”, belki de en çok bu yüzden Meksika’daki Ölüler Bayramı’nda
başlıyor.</b></span><br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Evet, “Spectre” ilginç başlıyor doğrusu... Ölüler Günü, meksikalıların
ölen yakınlarını farklı bir şekilde andıkları bir bayram. Herkes sokaklarda şen
şakrak eğleniyor, iskelet kostümleri giyiliyor, her taraf ölümü çağrıştıran
simgelerle dolu. Müzik, alkol, dans gırla gidiyor. Bu bayramı kutlayan insanlar
aslında ölümü de içine alan yaşamı kutsamaktalar. Ölen akraba ve yakınlarını
ağlayarak değil gülümseyerek anıyorlar. Çünkü asıl ölüm unutulunca gerçekleşir...
</span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJF2o1aaHuscLIwsh0KeKUdLXarzfHAHRCdgI7cHkb3LPAYzLgwRgeUsThpT4UmxNn45wVZ6grpes4Rli5_qN8a_XdAFbXiOsvYeXVNT7LZiuMu2i-NIr9Q8qWcDgc4xRQDCW7ozGzy30/s1600/bond_dead.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="157" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJF2o1aaHuscLIwsh0KeKUdLXarzfHAHRCdgI7cHkb3LPAYzLgwRgeUsThpT4UmxNn45wVZ6grpes4Rli5_qN8a_XdAFbXiOsvYeXVNT7LZiuMu2i-NIr9Q8qWcDgc4xRQDCW7ozGzy30/s320/bond_dead.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: red; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: small;">Müziğiyle, tasarımıyla, plan-sekansıyla şahane bir açılış!</span></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Sinema tarihinin bu en pahalı Bond filmi olan “Spectre”, her
Bond filminde olduğu gibi iddialı bir aksiyon sekansıyla açılıyor. </b>Meksika
sokaklarındaki Ölüler Günü kutlamalarında yüzlerce kişinin içinde Bond’la
birlikte yürüyen kamera onun heyecanlı suikastını nefes kesen bir gerilim ve
tempoyla aktarıyor bize. 50 yılı aşkın bir zamandır Bond’a duyulan ilgi ve
sevginin hiç eksilmemesine bir nazire sanki bu ölüler günü sekansı. Bu muhteşem
açılışın ardından kapkaranlık sahnelerle yürüyen gelişmeler, Bond’un giderek
yaklaştığı gizli bir teşkilatı işaret ediyor. “Spectre” adlı bu gizli
organizasyonun başında ise Bond’un geçmişinden gelen bir ‘tanıdığı’, Franz
Oberhauser adlı bir adam vardır. Spectre’nin eski bir üyesinin kızı olan
Madeleine Swann’ı koruması altına alan Bond, onunla beraber tüm dünya
istihbaratını ele geçirmeye çalışan bu karanlık örgütü çökertmek için harekete
geçer.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Film o kadar muhteşem bir açılış yapıyor ki sonrası aynı
iddiayı ve beklentiyi sürdüremediği için ufak ufak eriyor sanki.</b> Bond’un
Meksika’da başlayan macerası, İtalya’ya, Avusturya, Fas ve sonunda da Londra sokaklarına kadar
ulaşıyor. Gittiği her yerde büyük ve heyecanlı aksiyon sahneleri var. Ancak
yine de senaryosunda dikiş tutmayan bazı yerlere takılmamak elde değil. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOgyTUYcxKXcjlNlHsYrT2dDh9rigcYZ2NiEbL1_fg-w6WgUOJoPSeEDmUiymUAX3D93G0Mi2cI7tlgAw4ulnjXVnp0Lx79bQTtmbyw_9AwjYQwEDD78x0eOO2BOrHx775ECPoD3ubBAY/s1600/spectre_4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOgyTUYcxKXcjlNlHsYrT2dDh9rigcYZ2NiEbL1_fg-w6WgUOJoPSeEDmUiymUAX3D93G0Mi2cI7tlgAw4ulnjXVnp0Lx79bQTtmbyw_9AwjYQwEDD78x0eOO2BOrHx775ECPoD3ubBAY/s400/spectre_4.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Mesela Daniel Craig’li önceki Bond filmlerinin bütün kötü
adamlarının da üyesi olduklarının anlaşıldığı Spectre adlı bu örgütün tehlikesi
ve hacmi yeterince güçlü çizilemiyor. Yüzlerce katilden ve uluslararası
boyutları olan devasa maddi gücünden bahsedilen bu örgüt, bir süre sonra
Oberhauser ve 15-20 adamına indirgeniyor. Hiç konuşmayan ve iri yarı olmasının
dışında bir işlevi olmayan tetikçisi de eski Bond filmlerinden bildiğimiz başka
bir kötü karakteri anımsatması dışında bir işlev taşımıyor. <b>Üstelik aynı filmde
iki kez ‘kötü adamın kaçması için son anda yetişen helikopter’ klişesi
kullanılmasa iyi olurmuş. Ama hikayenin tek sorunu bunlar değil.</b> Bond’un
“Casino Royale”de Vesper Lynd ile yaşadığı tutkulu aşk ne kadar gerçekçi ve
duygusalsa bu filmde Madeleine ile yaşadığı ilişki o kadar hızlı ve zorlama... Gelgelelim
özellikle ilk bir saat, yani hikayenin derdi tam olarak ortaya serilmeden önce
film o kadar ‘yakışıklı’ ilerliyor ki, her karesi bir sanat eseri sanki. Ancak
sonra özellikle de Madeleine’in hikayeye girişinin ardından bildiğimiz Bond
klişelerine geri dönülüyor... 148 dakikalık bu en uzun Bond filmi süresine
rağmen sıkmıyor ama sürpriz bir final beklentisini de boşa çıkarıyor.. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6A4nyYz1_V4evTV6_pPA7ALa0A90OJmqy_IeFU4z0k24bU_dQlhgUYlb_EAflTqWfe8gMZ2EbWz5Uf89aAihm7m-l-lUUiy8UAH1ryMlCIYp4Q3N4OSughKiA0InlThlOTSzlun3zf8Y/s1600/spectre_5.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="166" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6A4nyYz1_V4evTV6_pPA7ALa0A90OJmqy_IeFU4z0k24bU_dQlhgUYlb_EAflTqWfe8gMZ2EbWz5Uf89aAihm7m-l-lUUiy8UAH1ryMlCIYp4Q3N4OSughKiA0InlThlOTSzlun3zf8Y/s400/spectre_5.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Franz Oberhauser yani nam-ı diğer Blofeld’i özellikle
“Soysuzlar Çetesi”ndeki şahane performansından sonra çok sevdiğimiz Christoph
Waltz’un oynayacağını duyduğumuzda sevinmiş ve beklentimiz artmıştı. Waltz
filmin ilk yarısında gölgeler içinde esrarengiz bir çıkış yapıyor yapmasına ama
görünür olduğunda aynı karizmayı sürdüremiyor. Çünkü senaryoda psikopat olması
dışında herhangi bir detayla zenginleştirilememiş! Bond kızı Léa Seydoux’nun
(Mavi En Sıcak Renktir) farklı güzelliği göz dolduruyor ama senaryo onun karakteri
için de fazla cömert yazılmamış. <b>Beyazperdenin en cazip kadınlarından biri olan
Monica Bellucci ise hiç de iz bırakmayacak bir rolle, beş dakikalık bir sahnede
James Bond’a meze edilmiş adeta, yazık olmuş!</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">“Spectre”nin Daniel Craig’in son Bond filmi olma ihtimali
var. Açıkçası ilk duyurulduğunda ben dahil pek çok kişi yanlış bir seçim
olabileceğini düşünmüştü. Ancak Craig şanslıymış, iyi yönetmenlerle ve
senaristlerle çalıştı. Onun rol aldığı dört film de (özellikle ‘Casino Royale’)
dramatik yanları eskilerine göre daha güçlü, karakterli filmler oldular. <b>3/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMD40V0F4pGiKR858lkyJ3SQdHcQpSYbSkur5iG9cSZc3G-nCaz2-KQPe_YoyzFuSg6MnnAkFMEsA9vLlOcuWqsR4IgB0FETDXwy6IPrIu0vZt3qVZFNFUb64YVmqJPRT6ob1P1f7PF60/s1600/spectre_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMD40V0F4pGiKR858lkyJ3SQdHcQpSYbSkur5iG9cSZc3G-nCaz2-KQPe_YoyzFuSg6MnnAkFMEsA9vLlOcuWqsR4IgB0FETDXwy6IPrIu0vZt3qVZFNFUb64YVmqJPRT6ob1P1f7PF60/s200/spectre_afis.jpg" width="139" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Spectre<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b> Sam
Mendes</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular: </b>Daniel
Craig, Christoph Waltz, Léa Seydoux, Ralph Fiennes, Ben Whishaw, Monica Bellucci</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">148 dakika</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><span style="color: red;">"GİZLİ DOSYA" (TRUTH): </span>Can yakan
“gerçek”ler...<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnWKENV40wFyRoupSbpOK8FvBA_zWo2JSKvOPOxERxCV_gwYVwo4M62U31O_CTFbVRRz2frBho2jbsmL6vndeuYxPWhMBtd1uLpU-CzFHEe9YQwjyvRacyFliis7tbv1OYZ5uc0PL3xVc/s1600/gizli_dosya_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnWKENV40wFyRoupSbpOK8FvBA_zWo2JSKvOPOxERxCV_gwYVwo4M62U31O_CTFbVRRz2frBho2jbsmL6vndeuYxPWhMBtd1uLpU-CzFHEe9YQwjyvRacyFliis7tbv1OYZ5uc0PL3xVc/s400/gizli_dosya_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Dünya yakın tarihine icraatlarıyla pek de hoş olmayan izler
bırakan George W. Bush, hayli şaibeli bir seçimin ardından 2001 yılında başkan
oldu. Bu şaibenin hikayesini anlatan “Oyun” (Recount) adlı filmi, Bush’un özellikle
politik kariyerine odaklanan “W. Bush” adlı Oliver Stone filmini ve başkanlık
döneminde yaptığı icraatlarının sonuçlarını anlatan Michael Moore’un “Fahrenheit 9/11” belgeselini
izlemenizi tavsiye ederim...</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Ancak bu filmlerin hiçbiri Bush’un ikinci kez başka
seçildiği dönemi anlatmaz. Orada da değişik olaylar yaşanmış aslında. “Gizli
Dosya” işte bunun hikayesini anlatıyor. Amerikan televizyonlarının köklü haber
programı “60 Dakika”nın yapımcısı tecrübeli gazeteci Mary Mapes’ın tutkusu her
doğru gazetecide olduğu gibi ‘soru sormak’tır. Kurduğu becerikli ekiple Bush’un
gençken 1972’de pilot olarak yaptığı askeri hizmetin detaylarını
araştırmaktadır. Bu araştırmalarının sonucunda elde ettikleri belgeler, Bush’un
ikinci seçim kampanyasında kullanılan ifadelerle uyuşmuyordur. Mapes programın
emektar gazetecisi Dan Rather’la birlikte bu haberi patlatır. Ancak küçücük,
şüpheli bir durum haberin özünün dikkatlerden kaçırılmasına sebep olur.
Başkanın bürokratları ve yandaş medya, ödüllü ve saygın gazeteciler olan Mapes
ve Rather’a itibar suikastleri düzenlemeye başlarlar. Bu hikayenin sonu
ülkemizde de sık sık tanık olduğumuz şekilde bitecektir maalesef... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkLfn6SSdbGetHSH_dM8Anp0FcaAIZmhVh1sidM_DYWCVd-_O_hbpBI8FndRGqUJ4ONTm5DM3FHu5PkbMU6M5Gk0ZJgGW3wnsvQssR-WeSbMnlk42V7rV35kf6hAb2HWsI0UKlpn9mLwU/s1600/gizli_dosya_4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkLfn6SSdbGetHSH_dM8Anp0FcaAIZmhVh1sidM_DYWCVd-_O_hbpBI8FndRGqUJ4ONTm5DM3FHu5PkbMU6M5Gk0ZJgGW3wnsvQssR-WeSbMnlk42V7rV35kf6hAb2HWsI0UKlpn9mLwU/s400/gizli_dosya_4.jpg" width="400" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Sistemin ne kadar hileli olduğu çok açık. Demokrasinin bu
topraklardan çok daha iyi işlediğini iddia eden ABD’de bile sistem hile üzerine
kurulu. Bazen ne yaparsan yap ‘gerçek’in toplum ve sistem üzerinde yaratması
gereken etki, onu canı pahasına arayıp bulanların düşündükleri kadar olamıyor.
</b>Halkın ‘gerçeği’ öğrenmesi için varolan medya, bazen gerçeğin çürütülmesi için
gayret gösteren bir aygıt olarak da kullanılabiliyor, sistem ve hakim
iktidarlar tarafından. “Gizli Dosya” bunun ve Mary Mapes ve Dan Rather gibi
dürüst gazetecilerin filmi. Onlar kaybetmiş gibi görünseler de ‘gerçek’in
peşinde koşmuş, cesur ve doğru insanlar...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Hollywood’un sol kanadından gelmiş bir film bu. Aynı ekolden
bir “Şebeke” (Network) ya da daha yakın tarihli “Köstebek” (Insider) gibi
klasik Amerikan filmleri kadar güçlü bir sineması yok belki “Gizli Dosya”nın.
Ama meselesi çok gerçek ve toplumların neden basın özgürlüğünün üzerine
titremesi gerektiğini anlatması açısından da çok önemli. Çünkü her zaman
birileri gerçeklerin bilinmesine engel olmak isteyecektir!</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeG61Sk_Gd9fIX90kYrfmBh4XlxcvpYGGB-fxyo1nmDwwuKZ1VUjKeSksLbALmzpPtsncidnXOhxcBV60JIiN96wirYusiA_Js66iDZhynhwe7G6okOhwC9KonKKFK4QQs4qaMfyTrNv0/s1600/gizli_dosya_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjeG61Sk_Gd9fIX90kYrfmBh4XlxcvpYGGB-fxyo1nmDwwuKZ1VUjKeSksLbALmzpPtsncidnXOhxcBV60JIiN96wirYusiA_Js66iDZhynhwe7G6okOhwC9KonKKFK4QQs4qaMfyTrNv0/s400/gizli_dosya_2.jpg" width="400" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Genç senarist James Vanderbilt’in senaryosu iyi ve
incelikli. Ancak yönetmen olarak bu ilk filminde güçlü bir performans
gösterememiş kendisi. Filmin görsel bir ağırlığı yok maalesef. Aklımızda kalan
bir sahne, tansiyonu yükselten bir mizansen ya da estetik duygularımıza hitap
eden sahneleri yok filmin.<b> Ama yine olağanüstü bir Cate Blanchett’i var. Oyuncu
güçlü, inatçı ama aynı zamanda kırılgan Mary Mapes’i ‘Oscarlık’ bir
performansla canlandırıyor. </b>Çok yaşlanmış olmasına rağmen hâlâ son derece aktif
bir oyuncu olan Robert Redford da keyif veriyor... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Özellikle Türk medyasında çalışan herkesin mutlaka görmesi
gereken, cesur bir film “Gizli Dosya”. Keşke bizde de yapılabilse benzer
filmler...<b> 3,5 /5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjujUjU4Kt9QMZQpBURZsyfyuTvdv8C3E2uYzvp39e26EPjRtHdF2IQIUALssOBjAdI3LytePQEYHxmIPLS8hARf3wcsqr3iO8FJtJ7ffLDJMfxjLQ0_ocNrg0wZ6PEdoznOzPlXDtd5tU/s1600/gizli_dosya_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjujUjU4Kt9QMZQpBURZsyfyuTvdv8C3E2uYzvp39e26EPjRtHdF2IQIUALssOBjAdI3LytePQEYHxmIPLS8hARf3wcsqr3iO8FJtJ7ffLDJMfxjLQ0_ocNrg0wZ6PEdoznOzPlXDtd5tU/s200/gizli_dosya_afis.jpg" width="138" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Gizli Dosya</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Truth</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b> James
Vanderbilt</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular: </b>Cate
Blanchett, Robert Redford, Dennis Quaid, Topher Grace, Elisabeth Moss, Bruce Greenwood, Stacy Keach<span class="apple-converted-space"><span style="background: white; color: #333333; font-size: 10pt;"> </span></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">121 dakika</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><span style="color: red;"><b>"ABLUKA": </b></span><b>Türkiye’nin cinnet hali</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><a href="http://cdncms.todayszaman.com/todayszaman/2015/11/05/232527.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://cdncms.todayszaman.com/todayszaman/2015/11/05/232527.jpg" height="200" width="400" /></a></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">İlk filmi “Tepenin Ardı” ile dikkat çekici bir çıkış
yakalayan ve küçük bir taşra hikayesi anlatıyormuş gibi yapıp bir Türkiye
alegorisi çıkartmayı başaran genç yönetmen Emin Alper, yeni filmi “Abluka”da da
aslında bugünün Türkiye’sinin hatta tam da 1 Kasım öncesi cinnet halinin fotoğrafını
çekiyor sanki, o günlerden çok önce çekilmiş olmasına rağmen... </b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Film tam belirtilmeyen bir zamanda, polisin içerde terörist
aramak için abluka altına aldığı, İstanbul’un bir semtinde geçiyor. Birbirlerinden
yıllardır kopmuş olan üç erkek kardeşin yolu bu semtte aynı günlerde kesişiyor
aslında. Kardeşlerden en büyüğü Kadir 20 yıldır yattığı hapishaneden çıkıp
küçük kardeşi Ahmet’in yanına geliyor. Ancak semte girmeden önce istihbarat
tarafından içerden bilgi toplaması için görevlendiriliyor. Ahmet belediye için
sokak köpeklerini öldüren bir ekibin başındadır. Bir gün öldüremeyip de
yaraladığı bir köpeğe merhamet edip onu evine almaya karar verir. Kadir de
terörist olduğundan emin olduğu genç bir kadına yardım etmek konusunda tereddüt
içindedir. Ortanca kardeş ise kayıptır, istihbarat onun teröristler arasında
etkili biri olduğunu düşünmektedir...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Bu üç kardeşin hali maalesef bu toplumda her biri bir yana dağılmış
ve ayrıştırılmış halkları simgeliyor. Kadir de Ahmet de kendi paranoyaları
içinde kaybolmaya giden, devlet tarafından abluka içinde bırakılmış
karakterler. Senarist/yönetmenin çok derinlerine inmediği ama genel hatlarıyla
iyi düşünerek oluşturduğu bu karakterleri ortasına bıraktığı mahalle ise Türk
sinemasında örneği çok görülmeyen müthiş bir görsel çalışmanın ürünü şüphesiz.</b>
Filmin atmosferi, ses ve görüntü tasarımı bu kimlikte bir film için kusursuz
denebilecek düzeyde. “Abluka” kimi zaman bir politik gerilime kimi zaman da daha
bireysel, paranoyak bir psikolojik gerilim hikayeye dönüşüyor. Sinemamızda çok
fazla denenmeyen türde olan film, Cronenberg ya da Polanski gibi yabancı usta
yönetmenlerin filmlerini de andırıyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Filmin ana karakterlerini canlandıran Mehmet Özgür (Kadir),
Berkay Ateş (Ahmet) ve Meral rolünde Tülin Özer etkili oyunculuk
performanslarıyla filmi daha da yükseltiyorlar. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>“Abluka”nın en büyük dezavantajı sinema seyircisine fazla
mesafeli bir film oluşu. Halbuki anlatılan tümüyle bizim ‘gerçek’ hikayemiz.</b> Keşke
Alper, seyirciye hikayesini bu kadar sembolik anlatıma boğmadan, bu kadar da
‘örtük’ anlatmasaymış. Daha çok seyirci gelse, daha çok izlense ve konuşulsa... <b>3,5 / 5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><a href="http://art-meets-world.com/sinevizyon/wp-content/uploads/2015/09/abluka-filmi-afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://art-meets-world.com/sinevizyon/wp-content/uploads/2015/09/abluka-filmi-afis.jpg" height="200" width="140" /></a></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Abluka </span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Yönetmen:</b> Emin
Alper</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Oyuncular:</b> Mehmet
Özgür, Berkay Ateş, Tülin Özer</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">119 dakika</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-48681186793022010142015-10-15T23:56:00.001+03:002015-10-15T23:56:06.089+03:00KORKU TERAPİSİ<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>İnsanoğlunun inanç meselesiyle imtihanı...</b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1YSe4SmYYBfBx_6KfA2WV4ETk0bwFkn2Bt5mYfP5-DiKGaKd3vDIWo59-JhwjTtA25f-bhfkCWwjMsD7oCOYEj9BJNtRBxC69-jr92mrKjpJKccAUepoCf7JdYEwLTdno5mG5j_X_Yfw/s1600/korku_terapisi_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1YSe4SmYYBfBx_6KfA2WV4ETk0bwFkn2Bt5mYfP5-DiKGaKd3vDIWo59-JhwjTtA25f-bhfkCWwjMsD7oCOYEj9BJNtRBxC69-jr92mrKjpJKccAUepoCf7JdYEwLTdno5mG5j_X_Yfw/s400/korku_terapisi_2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Filmin türkçe adının “Korku Terapisi” olduğuna bakmayın, bu
filmin içinde korku öğelerinin de olduğunu seyirciye hissettirmek için yapılmış
bir numara. <b>Filmde sık kullanılan bir terapi var gerçekten ama onun adı
“regresyon terapisi”. Uzman terapistler hastalarına uyguladıkları bu terapide
onları anılarına götürerek, travma yaşamalarına neden olan duygusal ve zihinsel
kilitleri açmaya çalışırlar. </b>Bu terapinin handikapı, terapistin hastayı
yönlendirmesi sırasında anıların fantezilerle karışabilme olasılığı... En çok
da “Diğerleri” (The Others) adlı filmiyle uluslararası ilgi kazanan Alejandro
Amenabar da orijinal adı “Regresyon” olan bu yeni filminde hem karakterlerine
hem de seyircisine bu terapiyi uyguluyor adeta... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">1980’lerde patlayan satanizm korkusu, tıpkı 60’lı yıllardaki
komünizm korkusu gibi bazı toplumların dengesini bozmuş, insanların
birbirlerini ihbar etmesine yol açmıştı. “Korku Terapisi” de 1990’da geçen
hikayesinde küçük bir Amerikan kentinde dedektif Bruce Kenner’ın peşine
takılıyor. Kenner bir agnostiktir (Tanrı’nın varlığını tümüyle reddetmeyen ama
şüpheyle yaklaşan düşünce akımı) ve baba tacizine uğradığı için kiliseye
sığınan Angela adlı genç bir kızın vakasıyla ilgilenmeye başlar. Angela’nın
ifadesine göre babası ve beraber yaşadıkları büyükannesi satanist bir tarikata
mensupturlar. Kenner bir psikologtan destek alarak Angela’nın babasına
regresyon terapisi uygular. Böylelikle gerçeklerle hayallerin karıştığı
karmaşık bir inanç savaşı başlar. Psikolog bilimi, Angela’nın sığındığı
kilisenin rahibi dini, polis de otoriteyi temsil eder. Herkes kendi inancına
tutunarak Angela’nın ifadelerini yorumlamaktadır ve herkes kendi inandığını
diğerlerine kabul ettirme derdindedir. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Zaten Amenabar’ın anlatmak istediği tam da bu. <b>Film şeytana
tapan bir tarikatın peşine düşen polisin hikayesini anlatırmış gibi yaparken
aslında insanların ‘körü körüne inanmak’ eğilimlerine eleştirel bir bakış
getiriyor. </b>Zira kendi inandıklarını radikalleştirenler önlerindeki gerçeği
farkedememektedirler. Ethan Hawke ve David Thewlis gibi nitelikli oyuncuların
göz doldurduğu film belki büyük bir buluşa ve unutulmaz bir yapıta dönüşmüyor.
Ama düşünmeye zorlayan, sürekli ters
köşeye yatıran ve şüphe duyduran hikayesi ve kopkoyu tekinsiz atmosferiyle
kendisini ilgiyle izleten bir film olmayı başarıyor. Bizim cinli islami korku
filmleri çeken yönetmenlerin asla cüret edemediği sorgulamalara giriyor
tecrübeli yönetmen Amenabar. <b>Kutsal bir mesaja ulaşmayı reeddetip karakterini
(Kenner’ı) ortada bırakması ise neye inanacağını şaşıran insanoğlunun halini
gösteriyor aslında... </b>Filmdeki tüm
günahkar karakterlerin içinde bedel ödemeye razı olan tek karakterin ise
Angela’nın babası olması son derece düşündürücü... <b>3,5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpx8DGLF8JPMmH1gbxuwf5Mc-2pHYEqy_OWHEhqn0pq-ERStzgVHrOVC8LfEP-AOzSb_siXvhNRwp01jG3X9X9uoDCabyXKnwnPbEHJhr50r6TLQBQThUDWicbDVC6PU9fUqtUUTdsBaU/s1600/korku_terapisi_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpx8DGLF8JPMmH1gbxuwf5Mc-2pHYEqy_OWHEhqn0pq-ERStzgVHrOVC8LfEP-AOzSb_siXvhNRwp01jG3X9X9uoDCabyXKnwnPbEHJhr50r6TLQBQThUDWicbDVC6PU9fUqtUUTdsBaU/s200/korku_terapisi_afis.jpg" width="138" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Korku Terapisi</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Regression</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen: </b>Alejandro Amenabar</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular:</b> Ethan Hawke, Emma Watson, David Thewlis, </span><span class="itemprop" itemprop="name"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Aaron Ashmore</span></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">106 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-45370991758774413212015-10-15T13:43:00.000+03:002015-10-15T13:43:02.952+03:00TEHLİKELİ YÜRÜYÜŞ<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Nefes kesen anlamlı bir yürüyüş!</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhN5efaPpTXGr0AWe07jL1N7fYkKX9btAwrxATZlf4ERt9FeMcjUTWduJRhZ4M_hlkKpZns9zYHOojj2kjABX9FQcpxKbkpTTULpuFhnpFeopiix9ao9AIcNBj54kGUcszk_9325Ymm6MI/s1600/tehlikeli_yuruyus_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhN5efaPpTXGr0AWe07jL1N7fYkKX9btAwrxATZlf4ERt9FeMcjUTWduJRhZ4M_hlkKpZns9zYHOojj2kjABX9FQcpxKbkpTTULpuFhnpFeopiix9ao9AIcNBj54kGUcszk_9325Ymm6MI/s400/tehlikeli_yuruyus_2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>1974 senesinde, bugün artık olmayan İkiz Kuleler’in arasına
çelik halat çekip üzerinde yürüyen Fransız sanatçı Philippe Petit’nin gerçek
hikayesi “Tehlikeli Yürüyüş”te...<span style="background: white; color: #252525; font-size: 10.5pt;"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yapımı yaklaşık altı yıl süren ve 1973’te açılan Dünya Ticaret
Merkezi gökyüzüne yükselen ikiz kuleleriyle New York şehrinin sembollerinden
biriydi. Malum 11 Eylül saldırısında 2.606 insanla birlikte tarihe gömülen ikiz
kuleler, kimine göre kapitalizmin en ihtişamlı eseri, kimine göre göklere
ulaşmaya çalışan insanlığın zaferiydi. Fransız sanatçı Philippe Petit içinse başka
türlü bir cazibe merkezi. Petit 1968’de bir dişçi muayenehanesinde beklerken
karıştırdığı dergide ikiz kulelerin inşaatının başladığını okuduğundan ve
bitmiş halinin çizimini gördüğünden beri bir hayal kurmuştu: İki kulenin
arasında bir çelik hat çekip üzerinde yürümek... Kendi ifadesiyle bu “yüzyılın
en artistik suçu” olacaktır.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Petit’nin altı yıl boyunca hazırlık yapıp 1974’te
gerçekleştirdiği bu zor hayalinin hikayesi daha önce 2008’de Oscar ödüllü bir
belgesele de konu olmuştu. “Teldeki Adam” (Man on Wire) Petit’nin hayalinin ve
gerekçelerinin heyecanlı ve eğlenceli bir anlatımıydı. Bu barışçıl
başkaldırının güzel bir ifadesiydi. </b>Nasıl olmasındı ki, hikaye durduğu yerde
cazipti. Petit yerden 400 metre yükseklikte, yaklaşık 200 kilo ağırlığındaki ve
8 metre uzunluğundaki bir çelik halat üzerinde 45 dakika boyunca elindeki 25
kiloluk denge çubuğuyla tam 6 yürüyüş gerçekleştirmişti. Çıkarıldığı mahkemede
New York’un ünlü Central Parkı’nda çocuklar için gösteri yapma cezasıyla (!)
salıverilmişti. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Petit yardımcılarıyla birlikte henüz inşaatı yeni bitmiş
olan kulelere gerekli malzemeleri bir gece önceden gizlice sokmuş ve sabahında
bu nefes kesen, anarşist ve artistik yürüyüşünü gerçekleştirmişti. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hayalinin peşinden
yürü!<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTqF9TUykNHpQnxkHZtXGPJHC5Fmfc7jKfErTVoEW1zi0JKEeC_Z-wZo2xjxjz9J-BeZ0oalykZfmKRwfbZRJs-klG3w-DTwI1-haMJQ_4tymLtmPnrJZCX6aWq74OYGlf8j1tb2uT_2o/s1600/tehlikeli_yuruyus_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTqF9TUykNHpQnxkHZtXGPJHC5Fmfc7jKfErTVoEW1zi0JKEeC_Z-wZo2xjxjz9J-BeZ0oalykZfmKRwfbZRJs-klG3w-DTwI1-haMJQ_4tymLtmPnrJZCX6aWq74OYGlf8j1tb2uT_2o/s400/tehlikeli_yuruyus_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Geleceğe Dönüş” (Back to the Future), “Mesaj” (Contact) ve
“Forrest Gump” filmlerinin usta yönetmeni Robert Zemeckis’in filmi ise
Petit’nin Fransa’daki akrobasi tutkusundan başlayarak İkiz Kuleler’deki
yürüyüşüne kadar geliyor. Sanatçının Fransa’daki yıllarını adeta, yine çok
sevilen başka bir Fransız filmi “Amelie” gibi anlatıyor Zemeckis. Petit’nin
hiperaktif tavırları, güleryüzü ve pozitif bir rol model olarak portresi filmin
ilk yarısını bir komedi filmi profiline yaklaştırıyor yer yer. Sanatçıyla
ilgili bir sürü cümle kuruyor film buralarda ancak bu hayalinin ardındaki
felsefeyi önceki belgesel film kadar güçlü kuramıyor. Türlü oyunlarla
(Petit’nin film boyunca Özgürlük Heykeli’nin tepesinden yaptığı anlatıcılık,
siyah beyaz sokak performansları, küçük bir romantik hikaye gibi) eğlendiriyor,
izletiyor kendisini ama Petit’nin akıl hocası eski akrobat Baba Rudy’nin birkaç
sahnesi dışında çok da derinleşemiyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Filmin son 30-40 dakikası ise olayı bambaşka bir boyuta
taşıyor. Sinemada seyirciye yükseklik duygusunu bu kadar güçlü veren başka bir
film hatırlamıyorum. Petit’nin olağanüstü yürüyüşünü Zemeckis apayrı bir film
gibi ele alıyor adeta.</b> Son derece inandırıcı bir sinematografiyle (biraz da
süsleyerek) o telin üzerinde yürüdüğünüzü düşündürtüyor. Yükseklik korkunuz
olmasa bile kalp atışlarınızı hızlandırmayı, yer yer başınızı döndürmeyi
başarıyor. Özellikle de IMAX bir salonda 3D izlediğinizde bu etki iki üç kat
artıyor. Zemeckis’in filmi tabi ki belgeselle olan farkını bu son yarısında
gösteriyor en çok. Petit rolünde izlediğimiz Joseph Gordon-Levitt her filminde
olduğu gibi yine şeker gibi! Sevimli performansıyla film boyunca izletiyor
kendisini.. Baba Rudy rolünde Ben Kingsley o kadar rahat ki, zaten benzer
karakterlere defalarca hayat vermişti... </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Tehlikeli Yürüyüş”, bir ‘hayalinin peşinden koş’ hikayesi
olarak 7 yaşından büyük çocuklarla da izlenebilir. Ama yüksek yerlerde yürümek
konusunda gereğinden fazla cesaretlenmelere kapılmamalarını da
hatırlatmalısınız onlara. <b>3,5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-3Dsh7FV4Y3IJjgq5Wi5cH24asFj1sx5I99bAP_DvP2y3pNZrHYPZfw2PjAjXRnWurFdcCrH4Vb2xgRgIdwcffplcTDBBLgOoxK7TZE2SK0SzIYZiogjrtmyWqYUbbA8VpT1iOQBdGxg/s1600/tehlikeli_yuruyus_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-3Dsh7FV4Y3IJjgq5Wi5cH24asFj1sx5I99bAP_DvP2y3pNZrHYPZfw2PjAjXRnWurFdcCrH4Vb2xgRgIdwcffplcTDBBLgOoxK7TZE2SK0SzIYZiogjrtmyWqYUbbA8VpT1iOQBdGxg/s200/tehlikeli_yuruyus_afis.jpg" width="139" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>Tehlikeli Yürüyüş</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>The Walk</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen: </b>Robert Zemeckis</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular: </b>Joseph Gordon-Levitt, Charlotte Le Bon, Ben
Kingsley,<i> </i>James Badge Dale, Clement Sibony, Cesar Domboy</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">123 dakika </span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-85780673661194148242015-10-03T19:12:00.003+03:002015-10-03T19:21:50.741+03:00BULANTI<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Aydınlığı emen karanlık! <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkuNUJtxmYd81Ax9ct8I20y51fZYkiCIGomYoSMPNmraIZaqOVZtRSqGKCQI0wTieE-n2rd_enLBKthZFnVr3XMo7H1T2YrUzCPpDf5imgPRrB4_nnlccUMJmhgHJ0zbEWjS_j9_N2E5M/s1600/bulanti_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkuNUJtxmYd81Ax9ct8I20y51fZYkiCIGomYoSMPNmraIZaqOVZtRSqGKCQI0wTieE-n2rd_enLBKthZFnVr3XMo7H1T2YrUzCPpDf5imgPRrB4_nnlccUMJmhgHJ0zbEWjS_j9_N2E5M/s400/bulanti_1.jpg" width="400" /></a></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Türkiye’nin önemli sinemacılarından biri olan Zeki
Demirkubuz’un yeni filmi “Bulantı”, en başta Fransız düşünür ve yazar Jean-Paul
Sartre’ın aynı adlı romanından uyarlanmış gibi algılansa da onunla pek ilgisi yok. Ama
kuşkusuz Dostoyevski, Camus ve Goethe gibi yazarların dünyasına olduğu kadar
Sartre’ın varoluşçu romanını anımsatan kimi özellikleri de yok değil. Demirkubuz
bu filminde üst orta sınıfının aydın bir üyesinin, bir edebiyat öğretim görevlisinin karanlık ruh haline çeviriyor kamerasını. Ahmet sevgilisiyle olduğu akşam
karısı ve kızını (‘Yazgı’yı) bir trafik kazasında kaybeder. Ancak bu büyük
trajediden çok etkilenmemiş gibi hayatına devam eder. Derslerine giriyordur,
sevgilisiyle ilişkisi sürüyordur. Ama Ahmet’in içindeki karanlık giderek
büyüyecektir. Sevgilisiyle arası giderek bozulacak, huzursuzluğu artacak ve kendi sağlığından da şüphe etmeye başlayacaktır. Zaten gözleri açık uyuyan hatta
bazen ölü sanılan, yarı ölü bir adamdır. Evine temizliğe gelen ve eski
hayatından tanıdık kalan tek şey olan apartman görevlisi Neriman, etrafında
insanlığını hatırlatabilecek tek kişidir aslında. Sonunda içindeki karanlık
dışarıyı da kaplayınca kendisiyle yüzleşecektir (bir nevi ‘İtiraf’ edecektir)..
</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Filmin sonunun neredeyse tümüyle karanlıkta geçmesi, yani Ahmet'in kendi kendiyle başbaşa kalıp bir yüzleşme yaşadığı sahne sinematografik
bir zirveyi işaret etse de öncesinde fazlasıyla bildik sularda yüzüyor
Demirkubuz. Aydın bencilliği, insanların kötücüllüğü ve hatta modernitenin
insanı yalnızlaştırıcı, farkındalıktan uzaklaştırıcı etkisini bir bulantı
olarak tarifleyen film, Demirkubuz’un önceki filmlerinin neredeyse tümüne de
referanslar gönderiyor. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ahmet’in hali ister istemez 'ne kadar çok bilirsen o kadar
mutsuz olursun’u düşündürtmüyor değil bir yandan. Mesela Neriman tek odalı bodrum
dairesinde (‘Yeraltı’nda), küçük oğlu ve kızını tek başına kıt kanaat
geçindirebilse de Ahmet kadar mutsuz ve arayış içinde değildir. Ahmet’in
arayışı ise çok umutsuzdur. Saçma sapan flörtlerinden tatmin olması mümkün
değildir. Sahte karizmasının çizilmesi an meselesidir. Nitekim eski
öğrencisinin evindeki kaçamağı sırasında, bir genç kızın odasında (‘Bekleme
Odası’nda) kızgın bir erkek arkadaştan saklanmak zorunda kaldığında bu
gerçekleşir de...</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Demirkubuz’un Ahmet’i başka bir oyuncuya bırakmaması cesur
ve son derece de bilinçli alınmış bir karar. Yine kendisinin başrolde
olduğu 2003 yapımı filmi “Bekleme Odası”nı bir ölçüde tamamlayan bir film olmuş
“Bulantı”.</b> Ancak tabi ki Demirkubuz’un oyunculuğu bazen yabancılaştırıcı bir
etki yaratmıyor da değil. Ayrıca karakterin baskınlığı diğer oyuncuların da
alanını bir hayli kısıtlıyor. Yine de bu kısıtlı alanda sevgili rolünde Öykü Karayel yemek
sahnesindeki, Ahmet'in hiç önemsemediği erkek kardeşi rolünde Çağlar Çorumlu da kısa performanslarıyla dikkat çekebiliyorlar.. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Belki “Masumiyet” ya da “Kader” gibi zirve filmlerinden biri
değil ama “Bulantı” yine de baştan sona ilgiyle izlenen ve kendisinin de oynamasının etkisiyle daha önce hiç olmadığı kadar samimi bir Zeki Demirkubuz
filmi... <b> 3/5 </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK4wQ_52wmf1nG0fDeW7plyxF48-gCvqe-NythPyUfPbv_mXFicJSWD420UDNVia8HiwPwZ07SiPBV6EIAjg6BJaHIkK_fHjuP7DI8DZNp-P2Brb-4mRcTugu4mWHdpTa2BA2IHhyfBrc/s1600/bulanti_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK4wQ_52wmf1nG0fDeW7plyxF48-gCvqe-NythPyUfPbv_mXFicJSWD420UDNVia8HiwPwZ07SiPBV6EIAjg6BJaHIkK_fHjuP7DI8DZNp-P2Brb-4mRcTugu4mWHdpTa2BA2IHhyfBrc/s200/bulanti_afis.jpg" width="140" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bulantı</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen:</b> Zeki
Demirkubuz</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular:</b> Zeki
Demirkubuz, Öykü Karayel, Şebnem Hassanisoughi, Çağlar Çorumlu, Ercan Kesal, Nurhayat Kavrak</span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">117 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-32792353042345541662015-10-02T15:03:00.001+03:002015-10-05T14:04:27.570+03:00MARSLI<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Mars’ta tek başına...</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqX3VBisybXr8iu6-Qclr70GYGMSEwOYZoKDhbcuWrSruca2x0a7CUvKQH9OAP65f9y15L3aeiOHq_4ZBhnoXQ7tfxv_Sq85w7pdrT0elG_xC1T0tHUeBSAzXzXhb7UJecrEKnJ1EIn0M/s1600/marsli_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqX3VBisybXr8iu6-Qclr70GYGMSEwOYZoKDhbcuWrSruca2x0a7CUvKQH9OAP65f9y15L3aeiOHq_4ZBhnoXQ7tfxv_Sq85w7pdrT0elG_xC1T0tHUeBSAzXzXhb7UJecrEKnJ1EIn0M/s400/marsli_2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Ülkemizde de ilgi gören Andy Weir imzalı “Marslı” adlı
popüler romanın jet hızıyla çekilen filmi sinemalarımızda bu hafta... Film uzun
süresine rağmen gayet akıcı ve şık bir NASA reklamı gibi.. </b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Mars gezegeninde araştırma yapan altı kişilik bir astronot
ekibi gezegendeki büyük bir fırtına sonrasında acil kalkış yapmak zorundadır.
Bir anda fırtınanın tam ortasında kalan ekipten geride kalan bir kişinin,
botanikçi/mühendis Mark Watney’in öldüğünü sanan arkadaşları Mars’ı son anda terk
edebilirler. Böylece Mark’ın Mars’taki yanlız günleri de başlar. Mars’ı sürekli
gözleyen NASA çalışanları bir süre sonra Mark’ın terkedilmiş üste bazı
değişiklikler yaptığını farkederler.. Mark’ın zekası, NASA’nın zeki mühendisleri
ve son derece insancıl yöneticileri sayesinde milyonlarca kilometre uzaktan
birbirleriyle iletişim kurup geniş çaplı bir kurtarma operasyonu da
başlatacaklardır. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>NASA’nın milyonluk imkanlarını tek bir astronotlarını bile
kurtarmak için bir çırpıda harcayabileceğinin anlatıldığı bu Ridley Scott filmi,
başından sonuna ilgiyle izletiyor kendini. Üstelik pek çok bilimsel ve sıkıcı
detayın başarıyla üstesinden gelindiği gayet anlaşılır bir senaryoyla yapıyor
bunu. </b>Doğrusu son derece popüler olan romanı okumaya fırsatım olmadı, hemen filmi
geliverdi zira.. Ama beklenti oldukça yüksekti. Çünkü her ne kadar son yıllarda
kariyeri çok iyi gitmese de, bilimkurgu türüne “Blade Runner” ve “Alien” gibi
çok önemli filmler armağan etmiş önemli bir yönetmenin bir uzay macerasıyla
daha karşımıza geliyor oluşu belli bir heyecan yaratıyor sinemaseverde. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ancak
bu filmin bir Ridley Scott vizyonundan çıktığına inanmak pek mümkün değil.
<b>Kuşkusuz “Marslı” gibi filmler Ridley Scott’ın çok rahat çekebileceği türden
filmler, ama yönetmenin dünyasına ya da yorumuna pek de alan açmayan bu tip
mega bütçeli filmler her zaman “Gladyatör” gibi sonuçlar doğuramıyor.
</b>Müzikleri, görüntüleri, parlak oyuncuları, akıcı diyalogları ve baştan sona
pozitif bir tavırla ele alınmış hikayesiyle “Marslı” akıp gidiyor rahat bir
şekilde ama derinleşemiyor bir türlü... Aslında bunun sebebi filmin Mark’ın
koskoca ve yabancı bir gezegende tek başına kalmasının ne melankolisini ne de
felsefesinin tadını hiç çıkarmıyor olması. Bunun yerine hikayenin NASA
tarafındaki kurtarma çalışmalarına daha çok önem verilerek yeni bir “Apollo 13”
filmi yapılması tercih edilmiş sanki. Mark’ın umutsuzluğa çok fazla kapılmayıp,
karşılaştığı tüm zorlukların üstesinden kolayca gelmesi, filmin geçen yıl
izlediğimiz “Yerçekimi”nde (Gravity) olduğu gibi izleyicisini uzaydaymış gibi heyecanlandırması
mümkün kılmıyor pek. <b>Filmin NASA’da geçen bölümleri ise büyük bir reklam filmi
gibi. Kurumun aslında ne kadar şeffaf çalıştığı, basından bir şey saklamamaya
özen göstermesi, insana değer veriyor oluşu, ne kadar güzel ve çalışkan
insanlar çalıştırdığını gözümüze sokan sahneleri her ne kadar eğlenceli olsalar
da filmin dezavantajını oluşturmakta. </b>Evet, bir yandan da uzun bir NASA reklam
filmi duygusu vermiyor değil “Marslı”. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yine de başta Matt Damon olmak üzere sempatik bir oyuncu
kadrosu, Abba’dan David Bowie’ye kadar uzanan şarkı listesi, görüntü yönetmeni
Dariusz Wolski’nin tertemiz görüntüleri ile 140 dakikanın nasıl geçtiğini
anlamıyor ve güzel duygularla çıkıyorsunuz salondan.. <b>3/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdz7CCpxg-0leKCfqbZyCxbm1Ap_2CZDsREIIkiBNzkwQef2I-i_TWb6ZlntaCCa0EmFmzxVt9cYMP22Tm8LogV4haQXESxmxkb46SW2WZm1esvsUL2EpgbHB6vQX4Z_rRVA3w52ki8HU/s1600/marsli_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdz7CCpxg-0leKCfqbZyCxbm1Ap_2CZDsREIIkiBNzkwQef2I-i_TWb6ZlntaCCa0EmFmzxVt9cYMP22Tm8LogV4haQXESxmxkb46SW2WZm1esvsUL2EpgbHB6vQX4Z_rRVA3w52ki8HU/s200/marsli_afis.jpg" width="139" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Marslı</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>The Martian</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen:</b> Ridley
Scott</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular:</b> Matt
Damon, Jessica Chastain, Jeff Daniels, Kristen Wiig, Michael Pena, Sean Bean, Kate Mara, Sebastian Stan</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">141 dakika </span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-37471281771566082512015-09-25T23:45:00.002+03:002015-09-25T23:46:24.075+03:00"45 YIL" ve "YOK ARTIK!"<div class="MsoNormal">
<span style="background-color: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Sonra "45 Yıl" gibi filmleri seviyoruz diye biz suçlu oluyoruz! </b></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><o:p><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirJqpGCRLlZr30QYe0ECk9ITNBQEszY4LKcTrMgQk8ehiNSUSTdStJKjjwpyUy9-z4SgTQLcP4bYtSNTobXLU_tKaTZFf7yHTEhE36PYnjsg4lc5QUJlQP04OQHBb7XAPApxeIo85JlOo/s1600/45_yil_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirJqpGCRLlZr30QYe0ECk9ITNBQEszY4LKcTrMgQk8ehiNSUSTdStJKjjwpyUy9-z4SgTQLcP4bYtSNTobXLU_tKaTZFf7yHTEhE36PYnjsg4lc5QUJlQP04OQHBb7XAPApxeIo85JlOo/s400/45_yil_2.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Evliliklerinin
45. yılını özel bir partiyle kutlamaya hazırlanan, İngiltere kırsalında rahat
ve huzurlu bir yaşantıları olan bir çifttir Kate ve Geoff. Partiye yaklaşık bir
hafta kala Geoff’a bir mektup gelir. Mektupta Katya adlı bir kadın cesedinin
İsviçre’de buzulların içinde bulunduğu haberi vardır. Katya Geoff’un evlenmeden
önceki sevgilisidir ve İsviçre’deki dağ yürüyüşleri sırasında bir buzul çukura
düşüp ölmüştür. Cesedi 50 yıldan fazla orada kalmış ve hiç bozulmamıştır. Kate,
Katya’yı biliyordur bilmesine ama Geoff’un bunca yıl sonra gelen bu haberle uyanan
duygularını elinde olmadan çok kıskanacaktır. Aslında acı olan, Katya’nın
hatırası 45 yıldır onlarla birlikte yaşıyordur ve Kate bunu yeni öğrenir. <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Seyircilerinin kalbine dokunmayı başarabilen "45 Yıl", iki müthiş oyuncusu Charlotte Rampling ve Tom Courtenay’ın da
büyük katkısıyla, zarif senaryosu üzerinden öyle güzel bir sinemasal haz veriyor ki sinematografisiyle etkilenmemek, hikayesinin ruhuyla da duygulanmamak elde değil.</b> Küçük detayların büyük önem kazandığı sahnelerde
45 yılını birlikte geçirmiş bir çiftin içlerinde kopan küçük fırtınalar sarsıcı
etkiler yaratmakta. İnsan yaşlandıkça her şeyi değişiyor, bazı fikirleri,
bedeni, konuşma tarzı, bazı alışkanlıkları ama kalbi hep aynı kalıyor işte. Katya’nın
hâlâ genç olan ölüsü kuşkusuz Geoff’un gençliğine duyduğu özlemle de
birleşiyor. Geoff’un Katya’sını hatırlaması, bunca yıl sonra onun yasını
tutması ve hatırladıkça özlem duyması Kate’i de yaralıyor giderek. Bir yandan
bütün kasabanın, arkadaşlarının davetli olacağı partiyi hazırlamaya çalışırken,
diğer yandan kocasının eski aşkıyla mücadele ediyor adeta. 45 yılını verdiği bu
evliliğin samimiyetini sorguluyor sessizce Kate. <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen Andrew
Haigh, o kadar zarif bir sinemayla anlatıyor ki bu güzelim hikayeyi insan denen
varlığın ne kadar kırılgan ve gizemli mahluklar olduğunu bir kez daha
anlıyorsunuz. </b>Sinemamızda pek sık göremediğimiz insan ruhunun derinliklerine
dalabilen zariflikte bir film “45 Yıl”. <b>4/5</b><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivRpROlMGZe5HTVfOrB-7mdP6FiPLIuLxtnWfnPfgFrJX5a0MD89YmVXcUoX7PQvrx60xfMxnaDYtPeQ2iKBS1LDRH19poMXhIY29tAICDGxE9G5xYF5WZ75PDRajXdxysvpCo1556EAI/s1600/45_yil_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivRpROlMGZe5HTVfOrB-7mdP6FiPLIuLxtnWfnPfgFrJX5a0MD89YmVXcUoX7PQvrx60xfMxnaDYtPeQ2iKBS1LDRH19poMXhIY29tAICDGxE9G5xYF5WZ75PDRajXdxysvpCo1556EAI/s200/45_yil_afis.jpg" width="141" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">45 Yıl</span></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">(45 Years)</span></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b><span style="background: white; color: #252525;">Yönetmen:</span></b><span style="background: white; color: #252525;"> Andrew Haigh <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b><span style="background: white; color: #252525;">Oyuncular:</span></b><span style="background: white; color: #252525;"> </span><span style="background: white; color: #2b2b2b;">Charlotte Rampling, Tom Courtenay, Geraldine James</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #2b2b2b;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">95 dakika</span></span><span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span></b>
<b><span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span></b>
<b><span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Eksik kalmış bir çaba..</span></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyQCK7j6sux5dqP2bOvo8xF9QUmaE841WXIX7OXmB_1Yursdj5vG6rnoFnYe5oBWgj0Y87YmnSsX6EngtFGNBWmikWcvvWICJ25bQAT5z3Ni0Pud-pmyJxtIHREgMzwDj8t0FydHmBNgk/s1600/yok_artik_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyQCK7j6sux5dqP2bOvo8xF9QUmaE841WXIX7OXmB_1Yursdj5vG6rnoFnYe5oBWgj0Y87YmnSsX6EngtFGNBWmikWcvvWICJ25bQAT5z3Ni0Pud-pmyJxtIHREgMzwDj8t0FydHmBNgk/s400/yok_artik_1.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Her hafta sulu
sepken esprilerle dolu yerli yapımların arasında “Yok Artık!” yine de farklı
bir amaçla yola çıkıyor. Birbirlerine organik olarak bağlı olmayan komik
hikayeleri birbirinden yetenekli oyuncular eşliğinde bir ana çatı altında
sunmaya girişiyor. Skeç mantığıyla yazılmış ama öyle değil gibi gözüken
samimiyetsiz komedilerden farklı olarak skeç mantığını temel amaç olarak kuran
dürüst bir film. <b>Ancak bu sefer de başka bir handikapa fena halde takılınmış:
Aynı elden (karikatürist Serkan Altuniğne) çıkmasına rağmen hikayeler arasındaki
dengesizlik.</b> Geveze bir taksi şoförünün giderek meddahlaşarak sağda solda
anlattığı, inanması zor gibi gözüken tesadüflerin ve durumların oluşturduğu
komik hikayelerden oluşuyor film. İlk hikaye gereğinden fazla uzatılmış bir
bant karikatür esprisi. Bindiği takside şoföre almanca bildiğini söyleyen adam,
şoför Alman bir kıza çarpınca uyduruk almancasıyla zor bir durumda kalıveriyor.
İkinci hikaye kızının kaçırıldığı haberini alan bir adamın fidye parasıyla
İstanbul trafiğinde cebelleşmesini anlatıyor ki bu da fazla bariz ve demode
esprilerle dolu. Ehliyet sınavı sırasında geçen bağrış çağrışlı ve saman alevi
gibi olan bölüm filmin en zayıf hikayesi olarak tam ortasında yer alıyor. <b>En
güzel hikaye ise açık arayla “Ayrılık” adını taşıyan dördüncü hikaye. Başka bir
kadınla birlikte olmak için sevgilisinden ayrılmaya çalışan bir adamın başına
gelenler Serkan Keskin ve Algı Eke’nin samimi performanslarının da katkısıyla
yükseliyor ve nitelikli bir mizaha ulaşabiliyor. </b>Üstelik bu hikayenin hayli
‘yama gibi’ duran son sahnesine rağmen diğerlerinden daha iyi yazılmış olduğu
da bariz ortada. Son hikaye ise sevgilisinin köpek taklidi yüzünden hafızasını
kaybeden zavallı bir adamın hikayesini anlatıyor ki ‘çok daha komik olabilirdi’
duygusuyla izlediğimiz bu hikaye de filmin yine de ikinci başarılı bölümünü oluşturuyor.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>İster istemez
aklımız geçen aylarda izlediğimiz Arjantin filmi “Asabiyim Ben”e (Wild Tales)
gidiyor. Komik ama dertleri olan hikayeler, sonunda bir ana damara
bağlanmıyordu o filmde. Ama yine de tematik olarak ortak bir paydaya
sahiplerdi; öfkesinden taşan bir toplumun tasvirini yapıyordu bütününde.</b> “Yok
Artık!”da ise birbirinden farklı temalardan oluşan hikayeler sonunda bir yere
bağlanıyor bağlanmasına ama ‘keşke bağlanmasaydı’ diye düşündüren ve ‘bütün bunlara
ne gerek vardı’ dedirten bir final bu. Açıkçası her biri kendisini ispatlamış
oyunculardan oluşan kadrosu, çalışkan prodüksiyonu ve genç oyuncu/yönetmen
Caner Özyurtlu’nun temiz işçiliği daha güçlü ve komik hikayeleri hakediyormuş. <b>2/5</b><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLzHnDSvwrVt0-Mdj28XH04a2oZXlY_KZejOoqVuJY6eCw8MsKfr0j6HguLVcQLu_BdfLA16h8qF4-LkTYB1hG3itHeFu2fBPdUs3xOD7RGIUfwvqMGMDxk3mS4sBGc_67ccZbXrN6ZUI/s1600/yok_artik_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLzHnDSvwrVt0-Mdj28XH04a2oZXlY_KZejOoqVuJY6eCw8MsKfr0j6HguLVcQLu_BdfLA16h8qF4-LkTYB1hG3itHeFu2fBPdUs3xOD7RGIUfwvqMGMDxk3mS4sBGc_67ccZbXrN6ZUI/s200/yok_artik_afis.jpg" width="140" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yok Artık!</span></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b><span style="background: white; color: #252525;">Yönetmen:</span></b><span style="background: white; color: #252525;"> </span><span style="background: white; color: #2b2b2b;">Caner Özyurtlu<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b><span style="background: white; color: #2b2b2b;">Oyuncular:</span></b><span style="background: white; color: #2b2b2b;"> Erkan Kolçak Köstendil, Serkan Keskin,
Algı Eke, Demet Evgar, Çağlar Çorumlu, Murat Akkoyunlu, Şebnem Bozoklu, Necip Memili</span><span style="background: white; color: #252525;"><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="background: white; color: #252525;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">90 dakika</span><o:p></o:p></span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-80645147538301263952015-09-04T15:24:00.001+03:002015-09-04T15:24:42.823+03:00"BEN KİMİM?" ve "MİNYONLAR"<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İyi çekilmiş ama fazla bildik bir 'tekno-kabus' filmi..</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2OEgB3mMyMK5SbtDWwIWEA5A3lyFowMRTq1JgwcQKVxZhmecVza7HiO0Q_tlyPASN5ECeQlfa3NjaLGa-dSehRJ4yoXIlczo5KfbmEGpw0rqdie4r5HLKfCHKncCfAiQEBB4Nd0vRSWE/s1600/Ben_kimim_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2OEgB3mMyMK5SbtDWwIWEA5A3lyFowMRTq1JgwcQKVxZhmecVza7HiO0Q_tlyPASN5ECeQlfa3NjaLGa-dSehRJ4yoXIlczo5KfbmEGpw0rqdie4r5HLKfCHKncCfAiQEBB4Nd0vRSWE/s320/Ben_kimim_2.jpg" width="320" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ne zaman bir hacker filmi izlesek, internetin bu kadar
yaygın kullanıldığı bir zamanda paranoya duygusuyla yaşamaya nasıl da mahkum
edildiğimizle yüzleşiyoruz. “Ben Kimim?” Alman yapımı bir gerilim filmi. Ama
aslında genellikle yalnızlık ve itilmişlik duygusuyla baş etmeye çalışan
gençlerin neden hackerlık yapmayı seçtiğini de özetliyor en başta. Tabi ki bunlar artık beylik nedenler. Çünkü ‘önemli’ olmak istiyorlar. Kafaları başka bir dile, yani bilgisayar
diline çok çalışan bu genç profil, asosyal bir hayata mahkum edildiğinde bir
nevi intikam duygusuyla sisteme saldırıyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">"Ben Kimim?"de 25 yaşındaki Benjamin de böyle bir
durumda. Karizmatik görünen başka bir hacker olan Max’in dikkatini çekiyor bir
gün ve onun ekibine katılıyor. Birlikte daha büyük işler yapmaya çalışıyorlar.
Alman İstihbarat Servisi BND’nin merkez binasına sızmaya kadar büyüyor
hedefler. Sonrasında hiç istemeyecekleri tehlikeli insanlarla muhatap oldukları
yetmiyormuş gibi aralarında da problem çıkıyor. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>“Ben Kimim?” ritmi yüksek hikayesi içinde en çok da sanal
dünyada ‘hacker’ların arasında olan biteni yapılabilecek en görsel ve anlaşılır
haliyle sunarak başarılı oluyor. Üstelik bunun için bilgisayar ekranlarını
minimum seviyede kullanıyor yönetmen Baran bo Odar.</b> “Dövüş Kulübü”ne (Fight Club, 1999) göz kırpan ve iki
kere ‘twist’ yaptığı finaliyle de ilgi çekiyor çekmesine ama hikayenin en büyük handikapı artık bu hikaye kalıbının çok fazla tanıdık olması. Filmdeki hacker
çocuklar da, onları kovalayan sarışın kadın polis ve yaşananların neredeyse
tümü de (hep bir kızın dikkatini çekme isteğiyle başlar!) çok tanıdık ve hatta
defalarca kullanılmış polisiye/gerilim klişelerinden ibaret. Hikayesine derinlik katmak konusunda da Odar yetersiz kalmış. Ama yönetmen bütün bu
klişeler toplamını son derece dinamik bir sinemayla, iyi çekilmiş sahneler ve
atmosfer duygusuyla sunuyor seyircisine. Filmin görsel dünyası ve ritmi onu kolay
izlenen iyi bir seyirlik haline getiriyor. <b>2,5/5 </b>
</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIbNWqnC9I-oYuYDPydO4RgsaT9MqtIudox5JUC664Oj8QcwtU2WvM0qqTY0aZCChuGC5H_U6yaqoOtqfEldTIyb0DhiG6kjXF-Xf5hAEjoFHS1bxCgqvkWC0cw5szOdQSsFqhl1XVec4/s1600/Ben_kimim_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIbNWqnC9I-oYuYDPydO4RgsaT9MqtIudox5JUC664Oj8QcwtU2WvM0qqTY0aZCChuGC5H_U6yaqoOtqfEldTIyb0DhiG6kjXF-Xf5hAEjoFHS1bxCgqvkWC0cw5szOdQSsFqhl1XVec4/s200/Ben_kimim_afis.jpg" width="141" /></span></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ben Kimim?</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">WhoAmI</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen: </b>Baran bo Odar</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular: </b>Tom Schilling, Elyas M’Barek, Wotan Wilke Möhring, Tyrine Dyrholm, Hannah Herzsprung</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">102 dakika</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>“Çılgın Hırsız”dan önce...</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYxE0YVRwIKQOkzwzbP-cSN6wXj2EUT5g_gjwFGhdFo2rRIknT1yhtt24O35BB_L65_hDFOYktTGF0RQz962eolc6Hg7YZIfF16N7Bd0uEUM-xDjNaYmTb_vNRW4INVQuXl3a_9NFpmVU/s1600/minyonlar_1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="172" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYxE0YVRwIKQOkzwzbP-cSN6wXj2EUT5g_gjwFGhdFo2rRIknT1yhtt24O35BB_L65_hDFOYktTGF0RQz962eolc6Hg7YZIfF16N7Bd0uEUM-xDjNaYmTb_vNRW4INVQuXl3a_9NFpmVU/s320/minyonlar_1.jpg" width="320" /></a></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İki “Çılgın Hırsız” (Despicable Me) filmi de animasyon
sinemasının en eğlenceli serilerinden birini oluşturmuştu. Sağlam bir teması
vardı: Her kötülüğün içinde bir iyilik merkezinin de olabileceği ve onun bu
yönünü harekete geçiren durumla karşılaşmasını konu alan, senaryosu iyi
yazılmış ilk filmde tanıdığımız Gru, dünyanın ‘taşınamaz varlık'larını (mesela
piramitler!) çalan, bencil, acımasız ve üstün zekasını kötülüğe çalıştıran bir
çılgın profesör parodisiydi... Herhangi
bir insancıl tavıra pek sahip olmayan Gru, kötü emelleri için kullanmayı
planladığı üç yetim çocuk sayesinde içindeki iyi insanla karşılaşıveriyordu.
Hikaye güzel, espriler komikti ama rol çalanlar vardı: Gru’nun tüm ayak
işlerini yapan ve birbirlerinden klonlanmış küçük yaratıklar, yani minyonlar...
</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Tıpkı daha önce “Madagaskar” serisindeki penguenlere olduğu
gibi “Çılgın Hırsız”da da minyonlar, gördükleri ilgi ve sevgi sayesinde filmden
taştılar ve kendi filmlerinin yapılmasına neden oldular. <b>Bu “Çılgın Hırsız”
filmlerinin ‘öncesi’ni anlatan filmde sürekli yönlendirilmek arzusu taşıyan bir
topluluk olan minyonların kendilerine bir sahip arayışlarını izliyoruz.
Enteresan olan genellikle kötü liderlerin peşine takılıyor olmaları, onların 'güç'lerine
hayranlık duymaları. </b>Bu anlamda küçük bir alegori de sunmuyor değil film. Bu
son derece saf ve eğlenceli tiplerin neden böyle bir lidere kapılanmak
istediklerinin cevabını verdiği pek söylenemez filmin. Belki de insanların güce
tapan yönlerine yapılan bir vurgudur bu! 1960’ların Londra’sında kraliçe
Elizabeth’in tacının peşine düşmüş suç kraliçesi Scarlet Overkill’in peşine
takılan sarı kahramanlarımızın üç kişilik öncü grubu büyük bir karmaşanın
ortasında kalıyorlar film boyunca. Güzel fikirler, kutuplardan New York’a
oradan da Londra’ya uzanan zengin bir coğrafya içinde, dönemin şahane rock
müzikleri eşliğinde eğlenceli bir animasyon izliyoruz sonuç olarak. <b>3,5/5</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdtAJORu5ewJ3CA922WmXxTOsmZM68cqJ1tCc0hx0yrs-oEO1PRlwnvkLDAOEOzAj_RHjEHiSIbv72X_hSIJwQjZmNvBPvDvtLTHM6AttQNqz7Ldqw7pcy1sik24NQxEwRxi29zCxXsC0/s1600/minyonlar_afis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdtAJORu5ewJ3CA922WmXxTOsmZM68cqJ1tCc0hx0yrs-oEO1PRlwnvkLDAOEOzAj_RHjEHiSIbv72X_hSIJwQjZmNvBPvDvtLTHM6AttQNqz7Ldqw7pcy1sik24NQxEwRxi29zCxXsC0/s200/minyonlar_afis.jpg" width="138" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>Minyonlar</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Minions</b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmenler: </b>Kyle Balda, Pierre Coffin</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Seslendirenler:</b> Beren Saat, Kenan Doğulu</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">91 dakika</span></div>
Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3106627851460104507.post-50488183160390291562015-08-17T00:31:00.002+03:002015-08-17T00:31:41.216+03:00Kesintisiz, melankolik ve heyecanlı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiw84Ql_-NqPdMJwJ_Z6qaXLWRkAyO0MBLCESObHodDR6HQ-BzeAgK34As-sP7tt2F6c16ZZ7k4Mc4hyW0XZ6WdlYjf9GT1gRbD4xDe7oF3ZVvJX5XwDA0MllA-gTjY43k1lpLf2jzuIbk/s1600/victoria1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="197" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiw84Ql_-NqPdMJwJ_Z6qaXLWRkAyO0MBLCESObHodDR6HQ-BzeAgK34As-sP7tt2F6c16ZZ7k4Mc4hyW0XZ6WdlYjf9GT1gRbD4xDe7oF3ZVvJX5XwDA0MllA-gTjY43k1lpLf2jzuIbk/s400/victoria1.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>VICTORIA</b><br /></span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i>Romantik başlayıp heyecanlı bir soygun filmine dönüşen, 140 dakika süren, tek plan çekilmiş kesintisiz anlatımıyla sinema sanatında bir meydan okuma “Victoria”... </i></span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Son yılların en dikkat çekici yapımlarından biri olan “Victoria”, filme de adını veren şahane bir kızı tanıtıyor bize. Berlin’e Barselona’dan gelmiş, okuduğu konservatuarda tutunamayınca kendisini hayatın akışına bırakmış, küçük bir kafede garsonluk yapmaktan gocunmayan bir genç kız. Bir gün sabaha karşı tek başına takıldığı bir barın çıkışında tanıştığı üç arkadaşla bir süreliğine takılmaya karar verir. Bu genç adamlar haşarı çocuklar gibi neşeli ve kabına sığmayan arkadaşlardır. Özellikle diğerlerine göre daha yol yordam bilen Sonne ile Victoria arasında bir çekim oluşur daha ilk dakikalarda. Önlerindeki bir saati hep birlikte yarı romantik ve yarı çılgın aktivitelerle geçirmeye başlarlar. Ancak gençlerin sabah olmadan hayır diyemeyecekleri bir işleri vardır yapmaları gereken. Bu bir soygun işidir ve onlara katılacak bir diğer arkadaşları son anda oyun dışı kalır. O saatten sonra başka birisini bulmaları imkansızdır. Gençler Victoria’dan yardım istemek zorunda kalırlar. Genç kadın öncelikle Sonne’yi merak ettiği için teklifi kabul eder. Gün doğana kadar yaşanacaklar hiçbirinin beklemediği bir sona ulaştıracaktır onları... </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>“Victoria” bu hikayeyi klasik anlatı yapısına bağlı bir senaryoyla ele alsaydı bu kadar çarpıcı bir film elde edemezdi belki de. Ama Alman yönetmen Sebastian Schipper bu hikayeyi anlatabilmenin en zor yolunu seçmiş. Bütün filmi tek plan olarak kesintisiz bir şekilde çekmeye soyunmuş. Böylece 140 dakika boyunca Victoria’nın bu tehlikeli macerasını gerçek zamanlı olarak izliyoruz. </b>Müthiş bir planlama-programlamanın her saniyesinde kendisini belli ettiği bir film bu. Üstelik “Birdman”de olduğu gibi bilgisayar destekli kurgusal hilelere de başvurulmamış hiç. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Tatlı bir aşk filminden, ‘kaçak aşıklar’a...</b></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVZOtlATX9n0Tte5N_QzUU1ctjzXitKbWeVz1voM17v-rH0HoBgRGPXNclTzT6aP4bCCqnoA40A7HZvP_1o2UiAiD0SFiSGqaPk86d72oPXLhA9zCOeL6pLP68R7pguZZX3rP52e_fMDk/s1600/victoria3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="197" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVZOtlATX9n0Tte5N_QzUU1ctjzXitKbWeVz1voM17v-rH0HoBgRGPXNclTzT6aP4bCCqnoA40A7HZvP_1o2UiAiD0SFiSGqaPk86d72oPXLhA9zCOeL6pLP68R7pguZZX3rP52e_fMDk/s400/victoria3.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kurgusal bir ayrım olmasa da hikayesinin gereği filmi ikiye ayırmak mümkün aslında. İlk yarısı Victoria’nın bu tekinsiz gençlerle tanışıp kaynaştığı ve içlerinden biriyle diğerlerinden farklı bir duygusallıkla yakınlaşması... <b>Burası çok güzel yazılmış diyaloglarla, iki genç oyuncunun (Laia Costa ve Frederick Lau) bir eldivene giren parmaklar gibi birbirleriyle uyum sağlayabilmiş olmalarının da etkisiyle şahane ve romantik bir tanışma hikayesi... </b>Damdan düşer gibi kendilerini bir soygunun içinde buldukları bölüm ise ikinci bölümü oluşturuyor. Bu kısım teknik anlamda çok zorlayıcı. Arabaya binip inmeler, mekandan mekana girip çıkmalar ve baş döndürücü bir hızla gelişen olaylar bu hiç kesmeden kurulan yapıyı oldukça zora sokan meydan okumalar. Filmin bu anlamda bir teknik falsosu yok. İlk kısım mükemmele yakın bir kimya ile büyülüyor. Görür görmez sevdiğimiz Victoria’nın başına bir şey gelecek tedirginliğiyle bir süre izledikten sonra hikaye sıkıcılıktan uzak bir romantizme evriliyor. İkinci bölüm ise kuşkusuz daha gergin ve hareketli kısım. Burada ise özellikle de soygundan hemen sonra yaşananlar biraz uzatılmış hissi yaratmıyor değil. Ama yönetmenin bu kaygısını da anlamak lazım. O kadar çok şey yaşanıyor ki gözlerimizin önünde, bütün bu olan bitenin ikna ediciliği 90 dakika içinde çok sorgulanabilirdi. 140 dakikalık süre bu sorgulamayı tümüyle yok etmese de belli oranda azaltıyor. Ancak yine de tek planın sınırladığı bir mekan birliği var filmde. Soygundan sonraki olaylar çok hızlı bir şekilde, birbirlerine çok yakın cadde ve sokaklarda geçmek zorunda çünkü.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Açıkçası ilk bölüm karakter odaklı, küçük bütçeli bir aşk filmi kadar lezzetli. İkinci kısımdaki dönüşüm, filmi hikaye odaklı bir hale getiriyor ki onun da kendine ait meziyetleri var. </b>Bu anlamda bir film fiyatına iki film tatmini de sağlamıyor değil yani... </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Alman yönetmen Schipper'in filmini tek plan çekmiş olmasını "şov yapmış" ve "kibirlilik" olarak gören bazı yazarlara ise Schipper'in yaptığı için bir şov sayılmayacağını, ama bir 'meydan okuma' olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebilirim. Bence "şov" yakıştırmasını "Birdman"deki yönetmenliğiyle Innnaritu daha çok hakediyor... </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b>4/5</b></span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQmAcddm35_4BJdC9WRdz8Haw1ZDnNIVRKNc3N_Rg199BBKDj_sWljjYlL_LTfvc4pQesLoVQfscVfI_iSsjjqSEFNjSpoAaeKYnnySonhyF9eSaziiCsWV7l2tNVkYnBtvQ6IlNWjYQk/s1600/11141191_10153234593578171_9001225157894358182_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQmAcddm35_4BJdC9WRdz8Haw1ZDnNIVRKNc3N_Rg199BBKDj_sWljjYlL_LTfvc4pQesLoVQfscVfI_iSsjjqSEFNjSpoAaeKYnnySonhyF9eSaziiCsWV7l2tNVkYnBtvQ6IlNWjYQk/s200/11141191_10153234593578171_9001225157894358182_n.jpg" width="141" /></a></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Victoria</b></span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Yönetmen: </b>Sebastian Schipper</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oyuncular:</b> Laia Costa, Frederick Lau, Franz Rogowski, Burak Yiğit, Max Mauff</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">140 dakika</span><br />
<br />
<br />Burak Göralhttp://www.blogger.com/profile/02004102444944870277noreply@blogger.com0