Eleştirmenin Not Defteri

6 Kasım 2014 Perşembe

KISA ELEŞTİRİ: SİVAS

Bir erkek olma meselesi olarak "Sivas"...


Bazı genç sinemacılarımızın ilk filmleri beklenmedik olgunluklarla çıkar karşımıza. Özcan Alper’in “Sonbahar”ı, Seren Yüce’nin “Çoğunluk”u, Deniz Akçay’ın “Köksüz”ü mesela... Daha ilk filmleriyle heyecanlandıran bu genç yönetmenlerin bu tek kelimelik isimler taşıyan filmlerinin ortak özellikleri söylemek istediklerinde çok net ve yürekli oluşları aslında...
Kaan Müjdeci’nin “Sivas”ı da daha şimdiden bu kervana katıldı. “Sivas” küçücük ve hatta çok klişe bir hikayeden yola çıkıyor. Kısaca ‘taşrada büyümenin zor koşulları’nı bilmemkaçıncı kez –bu kez Yozgat’ta- izliyoruz ama “Sivas”ta bizi kendisine bağlayan daha güçlü bir şeyler var. Müfredat gereği okullarında piyes olarak oynayacakları Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’de prenses rolüne seçilen beğendiği kız Ayşe’nin karşısında Prens olamayacağı için canı fena halde sıkılan 11 yaşındaki Aslan’ın peşine takılıyoruz film boyunca. Aslan arkadaşları tarafından da hep ‘dışarıda’ tutulan, itilen bir çocuktur. Civarlarında sıkça gerçekleştirilen bir köpek dövüşünden sonra ağabeyini ve babasını, yenik düştüğü için terkedilmiş, ‘itilmiş’ bir  köpeği evine almaya ikna eder... Aslan’ın Sivas adlı bu köpekle kurduğu dostluk öyle bildiğimiz Hollywoodvari köpek-çocuk dostluğu değil. Nitekim Aslan, Sivas’ın yine de dövüş müsabakalarına katılmasına engel olmaz. İçindeki öfkeyi kendi öfke patlamaları kadar Sivas’ın üzerinden de aktarmayı sürdürür. Bozkırlarda başka türlü gitmiyordur zaten hayat..
Film bize Aslan’ın köpekle kurduğu ilişki üzerinden taşranın sert koşullarının erkekleri nasıl da zorladığı ve şiddetle ne kadar iç içe yaşadıklarını anlatıyor. Aslında bir süre sonra taşradan da çıkıyor mesele, daha çocukken dillerine iyice yerleşen eril küfürlerle büyüyen Türk erkeklerin dünyasına sert bir bakış atıyor.   
Sonunda hiçbir köpeğe zarar verilmediği yazılsa da köpeklerin birbirlerine zarar verip vermediği konusunda izleyenlerin kafasında soru işaretleri bıraksa da bu değerli filmin şahane çocuk oyuncusu Doğan İzci’nin gözlerinde vücut bulan öfke filmin meselesiyle çok uyuşuyor. Onun büyük oyunculardan farkı olmayan performansı, son yılların en unutulmaz oyuncu performanslarından biri olarak da hafızalarımıza kazınıyor...   

Not: Bu yazı Vogue dergisinin Kasım 2014 sayısında da yayımlanmıştır...  

KISA ELEŞTİRİ: OLUR OLUR

Böyle oluyor işte böyle ülkenin seks komedisi! Bence “Olur Olur”da olanlar ve olamayanlar şöyle sıralanıyor:

  • Çeşitli sulu sepken berbat komedilere göre tutarlı sayılabilecek bir çizgide ilerleyen hikayesiyle onlardan bir adım öne çıkabiliyor..
  • Ama hikaye de öyle bildik, öyle klişe bir hikaye ki... İki Steve Carell filmi “40 Yıllık Bekar” ve “Crazy, Stupid, Love”dan da izler taşıyan bir formül komedisi bu. Özgüven yoksunu, saf ve ‘tecrübesiz’ Ali’nin gözünün açılması için dalavereci bir yaşam koçu olan Zihni ve yardımcısı canhıraş bir şekilde uğraşıyorlar film boyunca...
  • Filmin komedisi en çok da ana karakterinden değil Zihni ve yardımcısından çıkıyor. Özellikle de Zihni’yi oynayan Şinasi Yurtsever’in ‘interaktif’ performansı zaman zaman filmin eğlencesini de domine ediyor.
  • Filmin cinsiyetçi esprileri bazen fazla zorluyor ve kabalık sınırlarında dolaşıyor... Eşcinselliğin hâlâ bu kadar kabaca komedi malzemesi yapılıyor oluşu, bu konuyu bir türlü aşamayacağımızın işaretlerinden biri...
  • Artık pek çok Türk filminde karşımıza çıkan ‘yetenek yarışması’ klişesi burada ‘benzerler yarışıyor’ finaliyle bir kez daha tekrarlanıyor. Ama kendi benzerlerini canlandıran ‘ünlüler’ esprisi bazı yerlerde iyi çalışıyor... Bazı ünlülerin kendi kendilerini taklit etmeleri ama inandıramamaları güzel fikir. 
  • Rahmetli Ciguli’nin en son görüntülerini onu kaybettikten birkaç gün sonra izlemek... Ve bu kendine has, hep güleryüzlü müzisyeni özleyeceğimizi düşünmek... 
  • Ayça Varlıer çok yetenekli bir oyuncu ama bu filmde o kadar sıradan bir rolde ki, aslında sinemada hiçbir filmde değerlendirilemeyen şanssız bir oyuncu da bence...  
  • Filmde bir süre sonra ortadan kaybolan minik hikayelere sahip yan karakterler var... Hikayeye hizmet etmedikleri gibi, süre doldurmak için oradaymış hissi yaratmaktalar...
  • Aslında Ali’nin annesi iyi bir mizah kaynağı ama daha iyi kullanılabilirmiş filmde..
  • Alper Kul iyi bir komedi oyuncusu bence ama bu ‘saf oğlan’ tiplemesinde de bu kadar ısrarcı olunmaz ki!