Önce bir itiraf: Guy Ritche filmlerinden sonra Jason
Statham’ın hiçbir filminden hazzetmedim... Tamam, “Tetikçi” (Crank) filmi
aksiyon türü içinde bir parça yenilikçiydi. Ama onun dışındaki hiçbir filminde
Statham’ı çekici bir karakterde izlemedik. Kanımca ne bir cinsel cazibesi var
ne de sempati besleyebileceğiniz herhangi bir başka özelliği... Arnold
Schwarzenegger’in de cinsel cazibesi yoktu çoğunluğa göre, ama bir sempatisi
vardı mesela..!
Ancak eski usül aksiyon severler için aksiyon sinemasının
çehre değiştirdiği ve sırtını iyiden iyiye görsel efektlere ve teenage zevklere
dayadığı “Transformers”lı, “Battleship”li, “Alacakaranlık”lı bu zamanlarda,
yani yoklukta gidiyor Statham filmleri... Hepsinde sert ve tavizsiz bir duruş
sergileyen kahraman prototipi kimi zaman “Tetikçi” (Crank), kimi zaman “Taşıyıcı”
(The Transporter), bazen de “Suikastçı” (War) oldu... Ama her filminde de siyah
takım, beyaz gömlekten oluşan “Kurtlar
Vadisi” kostümünü dolabında hazır etti... En azından kimse tutarlı olmadığını
söyleyemez! Oyuncunun yeni ‘bilmemneci’ filmi “Kurtarıcı”da da bu anlamda
yeni hiçbir şey yok sonuçta... Aynı ifadelerle dolu yüzü ve vücut diliyle
bildiğiniz Jason Statham...
Ama “Kurtarıcı”da ortalamanın üzerinde bir farklı bakış var
ki filmi ilgiyle izlemenizi sağlayan da tam bu “bakış”. Arada böyle ‘eski köye
yeni adet’ filmler çıkıyor. Mesela James Wan’ın sıradan hikayesine üslupsal bir
farklılık getirmeyi başardığı Kevin Bacon’lı filmi “Ölüm Emri” (Death Sentence)
gibi... “Kurtarıcı”da da daha açılışında farklı bir üslupla karşılaşmak filmi
daha ciddiye almanızı sağlıyor en başından...
Amerikan dizilerini takip edenler bilirler; dizilerin her
bir bölümünün başında dizinin ana omurgasının o bölümde izleyeceğimiz karakter
ve olayları ilgilendiren kısmına dair 30-40 saniyelik bir özet sunarlar.
(Biliyorsunuz bizim dizilerde bu özetler seyirciyi aptal yerine koyan bir
mantıkla 55 dakika filan sürüyor!)
Yanındaki küçük çocuğu koruyan her eli silahlı kahramanın seyirci için gideri var... Artık iyice anlaşıldı bu... |
“Kurtarıcı”da biraz böyle başlıyor. Ana hikayesinin ‘serim’
kısmını yani karakterlerinin bizi ve izleyeceğimiz ana hikayeyi ilgilendiren
geçmişlerini bir çırpıda kesik kesik sekanslarla hap gibi veriyor bize. Biz bir
boks dövüşü sırasında şike yapan eski polis Luke Wright’ın Rus mafyasıyla
başının derde girmesi, Çin mafyasının daha Çin’den itibaren takibe aldığı küçük
bir dahi kızın peşine düşüp New York’a getirmesi ve onu kendi çıkarları için
kullanmaya başlaması. Bu küçük kızın ve Luke’un yollarının kesişmesine çok
dinamik bir kurgu eşliğinde hiç oyalanmadan, yormadan ve de savsaklamadan öz
bir kurguyla getiriyor sizi. Sonra kirli polisler ile politikacılar, Çin
mafyası ve Rus mafyası arasında öyle ölümcül bir üçgen kuruyor ki 80’lerde
izlediğimiz ve ayakları yere basan eski usül polisiye aksiyonlardaki heyecanı yakalayabiliyorsunuz.
Bu ‘eski usül’ kavramı filmin içeriğine de uygun aslında. Nitekim Çin
mafyasının bilgisayar teknolojisinden değil de beynini çok iyi kullanan küçük
bir kız çocuğundan faydalanıyor olması da eski usül. Filmin ‘bir çocuğu korumak
için ortalığı dağıtan dürüst kahraman’ konusu da öyle... Üstelik görsel efekt kullanımında
da oldukça ekonomik...
"Bütün kirli polisler toplandık! Filmin en güzel sahnelerinden birine doğru yürüyoruz...!" |
Not: Bu yazı Arka Pencere dergisinin 133.sayısı'nda da yayımlanmıştır...
Size link verdim, bide hoşgeldim.
YanıtlaSilBir diğer filmsever blog cu anne Çiğdem
Hoşgeldiniz Çiğdem Hanım... hem filmsever hem anne... ne güzel..!
Sil