Eleştirmenin Not Defteri

28 Mart 2012 Çarşamba

Film eleştirisi: TİTANLARIN SAVAŞI (Clash of the Titans)

Hazır devam filmi vizyona çıkıyorken birinci filmi hatırlayalım... Pek iyi anmayacağız ama yine de ikinci filmin çarpık mantığını anlamak açısından faydalı olacaktır...

Bir kahraman olağan dünyadan doğaüstü tuhaflıkların bölgesine doğru ilerler. Burada masalsı güçlerle karşılaşır ve kesin bir zafer kazanılır. Kahraman bu gizemli maceradan benzerleri üzerinde üstünlük sağlayan bir güçle geri döner.
Bu sözler ünlü Amerikalı mitolojist/yazar Joseph Campbell’ın 1949 yılında yazdığı olağanüstü kitabı “The Hero with a Thousand Faces”dan bir alıntı. Campbell mitoloji ve efsanelerin ortak hikaye kalıplarını incelemiş ve ortaya çıkardığı modele de “kahramanın yolculuğu” adını vermişti. Bu öyle bir eserdir ki dünyayı kavramak ve olan bitenin farkına varmak bütün bu hikayelerin ortak dünyasını keşfetmekten geçtiğini farkettirir okuyana.
Hollywood içinse başka bir şeyi ifade ediyor: garanti hikaye. Hz. İsa’nın hikayesi hatta ondan önceki söylenler, efsaneler, mitler hepsi insanlığın hafızasına işlenmiş etkileyici hikayeler… Campbell bütün bunların nedenlerini ve nasıl bir araya getirilebileceğinin anahtarını tüm dünyayla paylaştığında Hollywood’a da büyük bir iyilik yapmış oldu. Bugün baktığınızda neredeyse tüm tarihi epik filmlerin ve hatta kaçış sineması başlığı altına giren filmler Campbell’ın şemasını dahi çizdiği, mitolojinin öyküleme (narration) modellerini kullandığını görürsünüz. “The Matrix”, “Indiana Jones”, “Star Wars”, “Gladyatör”, “Cesur Yürek”… Liste daha uzar…      
“Kahramanın Yolculuğu” ve  doğrudan mitolojik hikayeler üzerine kurulu “Troy” ve “300”ün gişe başarısı, sonunda geç de olsa 1981’de çekilen ve ünlü efekt ve stop-motion ustası Ray Harryhausen’ın katkısıyla vücuda getirilen “Clash Of Thesh of Titans"anakün değil. iyle, sinemayla filan (!) sinir oluyorsunuz!rde rüşvet olarak kullanmayı akıl ediyor!eus filmde da Titans”a da el atılmasına yol açtı. Film Tanrı Zeus’un insanlardan da tanrılardan da kabul görmeyen oğlu kahraman Perseus’un hikayesine dayanır. Campbell’ın şemasını elinden geldiğince takip eden film, “Star Wars”dan hemen sonra çekildiği için ondan da kimi esintiler taşır. Mark Hamill’in yerini bu kez Harry Hamlin almıştır! R2D2’nun işlevini aynen yerine getiren Bubo adlı robot bir baykuş bile vardır filmde! Zaten daha kağıt üzerinde bile mitolojiyi bozan bir hikaye kurgusu vardır. Robot baykuş, yeraltı tanrısı Hades’in etkisinin göz ardı edilmesi, aslında İskandinav mitinde yeralan Kraken adlı canavarı alıp finale eklenmesi gibi değişiklikler filmi dönemin fantastik film anlayışına yaklaştırmak için yapılmış hamlelerdi. Bugün bakılınca Laurence Olivier’nin Zeus performansına, Ursula Andress’in kısacık Aphrodite sahnesine ve Harryhausen’in stop-motion numaralarına nostaljik bir tatla takılıyorsunuz. 
Bu yeniden çevrim ise mitolojiyi “Transformers” kıvamına getirmekten ibaret! İşin ilginci ilk filmle dalga geçer gibi bir sahnede Baykuş Bubo’yu ‘yeni’ Amerikan askeri traşlı Perseus’un eline tutuşturup ‘bu ne ya?’ diye sordurtup, başka bir kahraman askere ‘boşver onu şimdi’ gibisinden bir şey dedirterek verilen mesaj: ‘Böyle çocuksu, gereksiz şeyler yok bizim filmde’. Sen bununla alay et ama onun yerine ağaç gövdeli bir ‘çöl çini’ uydur koy oraya Chewbacca misali! Ya da alay ettiğin ilk filmde de farklı bir mitolojiden transfer edilmiş Kraken’i al sen de kullan kendi finalinde... Neredeyse Beowulf da girecek bir yerden! Zaten Perseus’a yolculuğunda eşlik eden savaşçılar Spartalı/Beowulf kırması olmuşlar tam. Araya da iki tane Ortadoğulu karıştırmışlar ırkçı değiliz demek için! Büyük ve kötücül güçlere karşı çıkan kahraman insanlar! (united nations!)
Neyse ki Gemma Arterton vardı filmde..!
Mitolojide tamamen farklı bir yerde duran ve aslında Zeus’un aşığı olan mini mini etekli Io’yu (Gemma Arterton), Perseus’un peşine takıp, gönül ilişkisi çıkartmışlar oradan bir de. Perseus o zaman niye prensesi kurtarmaya çalışıyor ki?
Hüzünlü ve şartların onu kahraman yapmaya zorladığı Perseus’u çelik bakışlı, yer yer lafı gediğine koyan bir ilah haline getirmenin ötesinde hikayeyi Harry Potter seviyesine indirmişler. Gerçek mitolojide tanrıların gönderdiği kılıç, kalkan ve görünmez yapan miğfer gibi araç gereçleri alıp bir güzel kullanan Perseus, bu filmde “300 Spartalı”nın kumandanı gibi daha onurlu olsun diye bu yardımlara tenezzül bile ettirilmiyor.  “Tanrıları bu insan halimle dövücem” diyen yakışıklı cengaver, Zeus’un verdiği altın parayı niye alıyor ki o zaman? Senaristler onu da harika çözmüşler: Yazı-tura atmak için! Neyse ki yanlarında ağaç kılıklı savaşçı varmış, odun modun ama o kadar insan arasında gereken yerde parayı rüşvet olarak kullanmayı bir tek o akıl ediyor!
Mitolojiyle hiç alakası olmayan seyirci için lunaparka gitmiş etkisi yaratabilir film. Ama biraz ilgiliyseniz mitolojiyle, sinemayla filan (!) sinir olmamanız mümkün değil.

Not: Bu yazı 2 Nisan 2010 tarihinde, online sinema dergisi Arka Pencere'nin 23. sayısında  yayınlanmıştır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder