Hazır devam filmi vizyona çıkıyorken birinci filmi hatırlayalım... Pek iyi anmayacağız ama yine de ikinci filmin çarpık mantığını anlamak açısından faydalı olacaktır...
Bir kahraman olağan
dünyadan doğaüstü tuhaflıkların bölgesine doğru ilerler. Burada masalsı
güçlerle karşılaşır ve kesin bir zafer kazanılır. Kahraman bu gizemli maceradan
benzerleri üzerinde üstünlük sağlayan bir güçle geri döner.
Bu sözler ünlü Amerikalı
mitolojist/yazar Joseph Campbell’ın 1949 yılında yazdığı olağanüstü kitabı “The Hero with a Thousand Faces”dan
bir alıntı. Campbell
mitoloji ve efsanelerin ortak hikaye kalıplarını incelemiş ve ortaya çıkardığı modele
de “kahramanın yolculuğu” adını vermişti. Bu öyle bir eserdir ki dünyayı
kavramak ve olan bitenin farkına varmak bütün bu hikayelerin ortak dünyasını
keşfetmekten geçtiğini farkettirir okuyana.
Hollywood içinse başka bir şeyi ifade ediyor: garanti hikaye. Hz. İsa’nın
hikayesi hatta ondan önceki söylenler, efsaneler, mitler hepsi insanlığın
hafızasına işlenmiş etkileyici hikayeler… Campbell
bütün bunların nedenlerini ve nasıl bir araya getirilebileceğinin anahtarını
tüm dünyayla paylaştığında Hollywood’a da büyük bir iyilik yapmış oldu. Bugün
baktığınızda neredeyse tüm tarihi epik filmlerin ve hatta kaçış sineması başlığı
altına giren filmler Campbell’ın
şemasını dahi çizdiği, mitolojinin öyküleme (narration) modellerini kullandığını
görürsünüz. “The Matrix”, “Indiana Jones”, “Star Wars”, “Gladyatör”, “Cesur
Yürek”… Liste daha uzar…
“Kahramanın
Yolculuğu” ve doğrudan mitolojik
hikayeler üzerine kurulu “Troy” ve “300”ün gişe başarısı, sonunda geç de olsa
1981’de çekilen ve ünlü efekt ve stop-motion ustası Ray Harryhausen’ın katkısıyla
vücuda getirilen “Clash Of The Titans”a da el
atılmasına yol açtı. Film Tanrı Zeus’un insanlardan da tanrılardan da kabul görmeyen oğlu
kahraman Perseus’un hikayesine dayanır. Campbell’ın
şemasını elinden geldiğince takip eden
film, “Star Wars”dan hemen sonra çekildiği için ondan da kimi esintiler taşır.
Mark Hamill’in yerini bu kez Harry Hamlin almıştır! R2D2’nun işlevini aynen
yerine getiren Bubo adlı robot bir baykuş bile vardır filmde! Zaten daha kağıt
üzerinde bile mitolojiyi bozan bir hikaye kurgusu vardır. Robot baykuş, yeraltı
tanrısı Hades’in etkisinin göz ardı edilmesi, aslında İskandinav mitinde yeralan Kraken
adlı canavarı alıp finale eklenmesi gibi değişiklikler filmi dönemin fantastik
film anlayışına yaklaştırmak için yapılmış hamlelerdi. Bugün bakılınca Laurence
Olivier’nin Zeus performansına, Ursula Andress’in kısacık Aphrodite sahnesine
ve Harryhausen’in stop-motion numaralarına nostaljik bir tatla takılıyorsunuz.
Bu
yeniden çevrim ise mitolojiyi “Transformers” kıvamına getirmekten ibaret! İşin ilginci
ilk filmle dalga geçer gibi bir sahnede Baykuş Bubo’yu ‘yeni’ Amerikan askeri traşlı Perseus’un eline
tutuşturup ‘bu ne ya?’ diye sordurtup, başka bir kahraman askere ‘boşver onu
şimdi’ gibisinden bir şey dedirterek verilen mesaj: ‘Böyle çocuksu, gereksiz
şeyler yok bizim filmde’. Sen bununla alay et ama onun yerine ağaç gövdeli bir ‘çöl
çini’ uydur koy oraya Chewbacca misali! Ya da alay ettiğin ilk filmde de farklı
bir mitolojiden transfer edilmiş Kraken’i al sen de kullan kendi finalinde...
Neredeyse Beowulf da girecek bir yerden! Zaten Perseus’a yolculuğunda eşlik eden savaşçılar
Spartalı/Beowulf kırması olmuşlar tam. Araya da iki tane Ortadoğulu
karıştırmışlar ırkçı değiliz demek için! Büyük ve kötücül güçlere karşı çıkan
kahraman insanlar! (united nations!)
Neyse ki Gemma Arterton vardı filmde..! |
Mitolojide
tamamen farklı bir yerde duran ve aslında Zeus’un aşığı olan mini mini etekli Io’yu (Gemma Arterton), Perseus’un peşine takıp, gönül ilişkisi
çıkartmışlar oradan bir de. Perseus o zaman niye prensesi kurtarmaya çalışıyor
ki?
Hüzünlü
ve şartların onu kahraman yapmaya zorladığı Perseus’u çelik bakışlı, yer yer
lafı gediğine koyan bir ilah haline getirmenin ötesinde hikayeyi Harry Potter
seviyesine indirmişler. Gerçek mitolojide tanrıların gönderdiği kılıç, kalkan
ve görünmez yapan miğfer gibi araç gereçleri alıp bir güzel kullanan Perseus,
bu filmde “300 Spartalı”nın kumandanı gibi daha onurlu olsun diye bu yardımlara
tenezzül bile ettirilmiyor. “Tanrıları bu
insan halimle dövücem” diyen yakışıklı cengaver, Zeus’un verdiği altın parayı
niye alıyor ki o zaman? Senaristler onu da harika çözmüşler: Yazı-tura atmak
için! Neyse ki yanlarında ağaç kılıklı savaşçı varmış, odun modun ama o kadar
insan arasında gereken yerde parayı rüşvet olarak kullanmayı bir tek o akıl
ediyor!
Mitolojiyle
hiç alakası olmayan seyirci için lunaparka gitmiş etkisi yaratabilir film. Ama
biraz ilgiliyseniz mitolojiyle, sinemayla filan (!) sinir olmamanız mümkün
değil.
Not: Bu yazı 2 Nisan 2010 tarihinde, online sinema dergisi Arka Pencere'nin 23. sayısında yayınlanmıştır...
Not: Bu yazı 2 Nisan 2010 tarihinde, online sinema dergisi Arka Pencere'nin 23. sayısında yayınlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder