Eleştirmenin Not Defteri

2 Mart 2012 Cuma

Film eleştirisi: SEN KİMSİN?

Bu zamanda bir polisiye parodisi yapmak hem kolay hem de zordur. Kolaydır çünkü bir polisiye hikaye omurgası bulduktan sonra, türün klişeleriyle oynayabildiğiniz ‘gag’lerle omurgayı sararsınız... Komediden anlayan ve senaryo yazabilen birileri için bu zevkli bir yolculuktur...
Bir yandan da zordur çünkü yapılmış çok iyi örnekleri vardır... Blake Edwards – Peter Sellers ortaklığının ürünleri “Pembe Panter” serisi orada öylece bozulmamış bir halde durur. Absürd parodi janrının en iyilerinden olan “Çıplak Silah” serisi de hâlâ zevkle izlenebilen örneklerdir. Hatta polisiye parodilerle akraba sayılabilecek ajan parodileri de iyisiyle kötüsüyle hayli yaygın bir şekilde devam etmekte... Bizde de sıkça denenen bir türdü zamanında. Ama Ertem Eğilmez’in Sadık şendil’in senaryosundan çektiği “Şabanoğlu Şaban”ı diğer tüm örneklerden ayrı tutmak gerek. Film Kemal Sunal tipi mizahla destekli olup “Pembe Panter” filmlerinin izinden başarıyla ‘Türkleşerek’ giderken hayli komik gag’lerle süslenmiş Türk sinemasının en komik filmlerinden biridir.
Yani demem o ki; sakar bir polis dedektifi yaratmakla iş bitmiyor pek... İyi-kötü bir gizem barındıran, mümkünse “suçlu kim?” sorusunun cevabını gizleyen ya da bunu yapmayı tercih etmese bile dramaturjik bir merak unsuru yaratabilen bir senaryo çıkartmak lazım.    
Son yıllarda çıkış yapan komedi yıldızları arasında Tolga Çevik – kariyerine Semih Kaplanoğlu filmi “Herkes Kendi Evinde” ile başlamış olsa da- kendine has bir yer edinmedi değil. Küçük de olsa bir baskı hissettiği anda eli ayağına dolaşan ve beceriksizliğini şanssızlığına bağlayan adam karakteri, Tolga Çevik’in komedi personasını oluşturuyor. Bu yüzden seyirciyle sıcak bir temas kurabiliyor. Onu kitlelere sevdiren “Komedi Dükkanı”nın sırrı da bu ‘komik loser’ın her kontrpiyede kalışında çırpındıkça batıyor oluşuydu...
“Sen Kimsin?”de polis babasının başarısı altında ezilen, polis olamamış ama özel dedektif olarak ayakta kalmaya çalışan Tekin’in ilk macerasını izliyoruz. İlk macera diyoruz çünkü belli ki her ‘tutan’ komedyenin ilk yaptığı şeyi yapmaya çalışıyor Çevik: belli bir seyirci garantisi olan bir komedi serisine kapağı atmak...
Tekin’in ve emekli trafik polisi İsmail Abi’sinin bir polisiye vakanın içine düştüğü maceranın bu “polisiye vaka”sı pek güçlü değil ne yazık ki. Bu da bütün yükü Tekin’in üzerine yıkıyor. Üvey kızının mirasına konmaya çalışan bir kadın ve ne olduğu belli olmayan yardımcısının tasarladıkları cinayete bu iki ‘özelliksiz’ dedektifi şahit yazdırmaya çalışması, kabul etmek lazım ki sağlam bir hikaye omurgası sunmuyor izleyene...
“Sen Kimsin?” kahramanını bize hareketli bir ‘girizgah’la tanıtabiliyor. Tekin’in gözetleme yaptığı otelde bir özel harekat timi baskınına denk gelmesi iyi bir başlangıç. Sonrasında Amerikan kara filmlerine de gönderme yapan, gizemli bir kadının dedektif bürosuna yaptığı ziyaret sahnesi eşliğinde, kahramanımızın görevini almasıyla başlayan hikaye, uzun bir süre patinaj yapıyor ve durumu Tekin’in beceriksizliğiyle ‘idare ediyor’. 
Tolga Çevik’in zaman zaman Peter Sellers mimiklerinden ‘ödünç’ alması 
birilerini güldürebilir ama açıkçası beni biraz rahatsız etti...
Ancak Tekin karakterinde de bir sorun var. Olanca sempatisine rağmen kendisinden düşük seviyedeki pilavcının arabasını sakarlıkla değil, bilerek ve isteyerek kırıyor mesela... Fonda çalan “Staying Alive” eşliğinde kendisini bir an Amerikan polisi zannetmesi de oldukça sevimsiz... Yaşlı ve sempatik partneri İsmail’i araba bagajına koyması da öyle... Kahramanı seyircinin gözünde yaralayan bu ve benzeri sahneler yüzünden film ve karakter kendisini daha geç sevdirmeye başlıyor... Buralarda da “Pembe Panter”in Dedektif Clouseau’sunun sorgu teknikleri (!) sık sık Tekin’de de kendisini gösteriyor. Zaten bir sahnede bir şovalye zırhı gösterilerek Clouseau’ya bir nevi selam da gönderiliyor...
Tekin’in takip ettiği şüphelinin peşinden spor merkezine girip saunada sorgu yapmaya çalışması ve yakalanışının ardından yaşananlar da filmin bir nebze vites atmasına sebep oluyor. Aksiyon ritmi iyi çizilmiş kaçma-kovalama sahnesi ise filmin mizahının doruk noktası.
Herşeye rağmen prodüksiyon değeri anlamında kolaya kaçılmamış. Hikayenin açılabildiği ölçüde ve Türk komedilerine göre ‘büyük’ bir finalle sonlanıyor film. Zaten Ozan Açıktan’ın ilk filmi “Çok Filim Hareketler Bunlar”da da dikkat çeken pürüzsüz yönetmenliği bu filmde de kendisini gösteriyor... 
İlk kez “Bir Avuç Deniz”de izlediğimiz Zeynep Özder güzelliği 
ve aksamayan performansıyla parlıyor... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder