Eleştirmenin Not Defteri

3 Aralık 2012 Pazartesi

"ARGO" hakkında...



“Argo”, özünde ‘Hollywood işte böyle yeri geldiğinde hayat da kurtarır’ diyen bir film. Kahraman Amerikalılar vatandaşlarını Hollywood imkanlarını da kullanarak düşman elinden burunları bile kanamadan kurtarıyorlar. Film bunu sinemasal bir ustalıkla anlatıyor orası ayrı. Ben Affleck "Hırsızlar Şehri”nde (The Town) Michael Mann sinemasını (ama senaryosu delik deşikti), "Argo"da da Sidney Lumet gibi 70'lerin Hollywood'una yön veren ciddi yönetmenleri taklit ediyor... Bu yüzden filmleri şık görünüyor. Bir Amerikalı olsam Hollywood'u ve CIA'in inatçı, gözüpek ve vatansever ajanlarını övdüğü için "Argo"yu coşkuyla karşılayabilirdim belki. Ama bu haliyle bize ne oluyor ki?!!
Özellikle son yarım saatinde film, anlattığı hikayeden çok, 'buraya kadar getirdik finalinde neler yapsak da gerilimi yükseltsek' duygusuyla bir dizi saçma sapan 'numara çekmeye' yoğunlaşıyor... Yine de 70'lerde çekilmiş izlenimini vermesi ve Hollywood sahnelerindeki mizahi yaklaşımından dolayı benim için 5 üzerinden en fazla 3 alabilecek bir filmdir...

Kimi İran sahnelerinin Türkiye’de çekilmesine gelince; Türkiye’yi ya da İstanbul’u hedef alan bir bakış yok bence filmde... Ama 2000’lerin Türkiye’sinin 80’ler İran’ına plato olması ve bu sahneleri izlerken gerçekten de İran’da çekilmiş izlenimini veriyor oluşu da düşünmemiz gereken ilginç bir detaydır bence!
Benim için Affleck'in yönetmen olarak en iyi filmi hâlâ -kuvvetle muhtemel iyi yazılmış bir romandan uyarlandığı için- "Kızımı Kurtarın" (Gone Baby Gone) ve sanırım yıllarca da öyle kalacak... ‘Oyuncu’ Ben Affleck’in ise sadece “Chasing Amy” adlı o muhteşem Kevin Smith filminde oynamak için doğduğunu düşünmekteyim hâlâ...  
Ben Affleck'in Ayasofya'nın ışıklandırmasına yaptığı destek zamanında gazetelerimizde de bolca haber olmuştu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder