Eleştirmenin Not Defteri

27 Aralık 2012 Perşembe

Film eleştirisi: Pİ'NİN YAŞAMI





Uyarlandığı kitabı okumamış biri olarak, bir gemi kazası sonucu açık denizde bir Bengal kaplanıyla aynı botu paylaşmak zorunda kalan genç ve meraklı bir adamın Tanrı’yı sorgulamasını, sonra da inancına sarılmasını “misyonerlik”le açıklayamıyorum. Çünkü misyoner filmler sizi belirli bir dine doğru iterler. “Pi’nin Yaşamı” belki Tanrı inancına doğru yönlendirme yapmasıyla eleştirilebilir (ki zaten olumsuz eleştiriler de bu yüzden yapılıyor) ama bir yönetmenin (bir misyoner mantığı gütmeden) bunu yapabilme özgürlüğü ve hakkının da olduğunu düşünüyorum. Çünkü bence Tanrı’nın varlığı üzerinden hayatı kutsayan bir film “Pi’nin Yaşamı”... 
Sadece insanın değil her ‘canlı’nın sahip olduğu ‘yaşam’ın, anlamı, değeri ve kutsallığını, bazen sert bazen de hassas ve duygusal bir hikayeyle ele almak için ille de ateist olmaya gerek yok sonuçta...
Bu temayı, Hitchcock’un “Yaşamak İstiyoruz” (Lifeboat) filmindeki gibi din mevzularına hiç girmeden de anlatabilirdi aslında Ang Lee. Nitekim filmin yumuşak karnı asıl meseleye ulaşana kadarki kısmı, yani kahramanın (Piscine’nin) çocukluğunda farklı dinlerle olan teşvik-i mesaisinin anlatıldığı bölüm. Bu sahneleri kitabın aslına uygun olarak çekip  kimi sevimli bazı detaylarla da aşmayı amaçlayan Lee bu bölümü daha kısa tutarak dinsel bazlı bir hikaye anlatıyor hissini azaltabilirdi aslında...   

Finalde de yapılabilecek küçük bir rötuşla filmin etkisini daha da arttırabilirdi diye düşünüyorum. Olayları yaşayan Pi’nin anlattıklarının hangisinin gerçek olduğunu soran müfettişlere söylediği gibi “sen hangi versiyona inanıyorsan, bu hikaye öyle bir hikaye”dir... Finalde bize gerekli olan tek cümle bu, ama film bu noktada biraz fazla gevezelik ediyor...     

“Pi’nin Yaşamı”, üç parçalı bir büyük hikaye ihtiva ediyor.  Bu üç parçanın en iyi kotarılmış olanı hikayenin en zor kısmı... Yani bir kurtarma filikasında kaplan Richard Parker’la tam 227 gün başbaşa kalan Pi’nin okyanus ortasındaki yaşam mücadelesi... Bu bölüm özellikle de genç Hintli oyuncu Suraj Sharma’nın inandırıcı performansıyla daha da yükseliyor.

3D filmlerin cirit attığı bir ortamda Lee’nin 3D teknolojisini, bazen biraz fazla zorlayıp kartpostal resimleri yaratma merakına yenik düşmesine rağmen, çoğunlukla hakkıyla kullandığını da söylemek mümkün. 3,5 / 5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder