Eleştirmenin Not Defteri

9 Kasım 2012 Cuma

"ALACAKARANLIK" BİTİYOR YAŞASIN!


Edward: - Evliliğimize satranç öğrenerek başlıyoruz Bella... Yoksa senle böyle boş boş geçmez bu hayat valla...!

Zaten en başından beri ‘genç kız tuzağı’ olarak tasarlanan bir projeydi “Alacakaranlık”. Ama dört filmin içinde en samimiyetsiz olanı kesinlikle “Şafak Vakti Bölüm 1”di... Şimdi 2. bölümü izlemeden önce hem seriye hem de bu son filme bir kez daha bakalım m?  

“Alacakaranlık” serisinin başardığı en önemli şey, yıllarca vampir terminolojisine soğuk bakan kadın izleyiciye kabul edebileceği yeni bir pencere açması. Halbuki Bram Stoker’ın 1897 yılında yayınlanan başyapıtı “Dracula”dan beri vampir edebiyatında hep bir erotizm soslu romantizm vardır. Ama yine de kadın izleyicinin fantastik sinemayla kurduğu mesafeli ilişki, vampir edebiyatından beslenen korku soslu romantik filmlere karşı da önyargılı durmalarına neden oldu. Tom Cruise, Brad Pitt, Antonio Banderas ve Christian Slater’ı aynı vampir filmine (Vampir’le Görüşme) sığdırsalar bile olmadı bir türlü... Aranan büyük ilgi patlaması yaşanamadı...  
Ancak, zaten yüz yıldan fazla bir süredir var olan vampir romantizmine liseli hormonları karıştıran ve bir pembe dizi mantığıyla yazılan bu “Alacakaranlık” pembe romanları sonunda aranan ‘kan’ın bulunmasını sağladı.
Edward: - Ne? Yemek yapmayı da mı bilmiyorsun? Hep yumurta mı yiyeceğiz?
Sürekli gömlek giyen aristokrat vampir Edward ile tişörtten başka bir şey giymeyen hatta her bulduğu fırsatta onu bile çıkarıp atan işçi sınıfının fakir ama gururlu genci kurtadam Jacob arasında kalan boş kafalı, hayattan romantizm dışında başka hiçbir şey beklemeyen 18 yaşındaki Bella Swan’ın (bu ad-soyad oyunu bile mide bulandırıyor) hiç bir derinlik barındırmayan ama buna rağmen uzadıkça uzayan hikayesinin sinema filmleri, genç kızlar için hazırlanmış cilalı tuzaklar oldular hep. Serinin ilk filmi yetenekli bir yönetmen (2008, Catherine Hardwick) tarafından nispeten sağlam bir temel üzerine kurulmuştu. Ancak sonrasında her gelen film kimi iyi yönetmenlerin elinden çıkmış olsa da bir öncekini aratmaya başladı.
Yapımcıların dört kitaplık seriden beş film çıkarma gayreti neticesinde karşımıza ‘1. Bölüm’ etiketiyle gelen film, tacir zihniyetini iyiden iyiye açık etmesinin yanısıra serinin kendi müptelalarını bile bezdirebilir derecede derinliksiz, vıcık vıcık bir romantizme bırakmıştı kendisini.
Serinin ana damarını oluşturan iki ayrı kişilikteki erkeğin arasında kalan genç kız temasının benzerini HBO’nun “True Blood”ında yaşayan Sookie Stackhouse hiç değilse daha kişilikli bir genç kızken; dizinin senaryosu da daha akıllıca ve kimi ırksal mevzulara dair farklı okumalara fırsat verirken özellikle serinin bu filmdeki ‘sığlık’ı ve sırtını iyiden iyiye dayadığı ‘genç kız rüyası’ tavrı rahatsız edici düzeyde. 18 yaşındaki Bella’nın Edward ile olan hazırlık, gelinlik, seremoni, evlilik yeminini sanki gerçek zamanlı yaşatmayı hedefliyor film bize. Hemen ardından romantik sürprizlerin ve zenginliğin gözümüze sokulduğu balayı sahneleri geliyor. Sonrasında da Bella’nın hamileliği devreye giriyor ki önceki filmlerdeki dertlerin hepsi unutuluyor ve film bambaşka bir ‘hikaye’ye dönüşüyor. Bütün final önceki filmlerdeki gibi bir kez daha ‘birilerinin saldırısını bekleyen birileri’ çıkmazında sıkışıyor.
Karakterlerinin tek boyutlulukları, anlatılacak olayların giderek azaldığı bu filmde daha da göze batar oluyor haliyle. Mesela izleyen her türden genç kızın kolayca özdeşelebilmesi için hayatı boş bir A4 sayfası kadar dolu gösterilen (!) Bella’nın hikayeye olan etkisi tabi ki de ‘küçük kızın inadı’ndan öteye geçemiyor.  
Final böyle bitse keşke:
Bella: - O kadar sıkıcı ve boş bir insanım ki vampir olunca hayatıma bir renk gelir artık diye düşünüyorum!!
“Dreamgirls” ve “Kinsey” gibi iki iyi filme imza atmış olan yönetmen Bill Condon’ın kendi imzasını ‘Twilight şirketi’nin altında eritmesi ise kariyeri için pek de iyi değil açıkçası. Çünkü Condon filmin yapay ve ticari romantizm sahnelerinde duygusal, bol CGI’lı kurt dövüşü sahnelerinde de akıcı olamıyor. Belki ikinci bölümde biraz olsun durumu toparlar. Hikaye ise zaten zaaflı. Önceki filmlerde figüran gibi duran Rosalie karakteri bir anda Bella’nın en yakın arkadaşı oluveriyor. Muhtemelen ikinci filmde önem kazanacak bir karaktere çok geç kalınmış bir giriş yapılıyor. Bella’nın ailesinin herşeyi bu kadar olağan karşılaması ise hiç inandırıcı olamıyor. 
Finalin ikinci bölümünü de izleyelim de sonra ondan da bir şekilde bahsederiz artık...

6 yorum:

  1. Zevkle okudum yazıyı, ki ben filmler hakkında yazılan yazıları çok fazla okuyan bir tip değilim :)

    Bu serinin sadece ilk filmini izledim, ve tabii ki bir kız olarak etkilendim. Ama 2.sini erkek arkadaşım izlerken yanına oturup bir göz gezdirip bıraktım, bunalttı beni :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkürler... 100 küsur yıllık koca vampir edebiyatını "genç kız rüyası"na çevirdiler ya ben ona yanıyorum...! :)
      neyse ki bitiyor artık... ama tabi ki yerine yenileri gelecek, bu çark böyle dönüyor...!

      Sil
  2. Önemli olan filmi sevdirebilmek ve bunu da yaptılar.Ki ayrıca bu filmi izleyenlerin % 80'i memnun.Bütün hepsini izledim hatta kitaplarını dahil okudum daha başka bir şekilde anlatılabilirdi bu film ama bu şekilde de beğeni kazandı.Sonuçlar önemlidir.Teşekkürler..

    YanıtlaSil
  3. Yorumunuzu zevkle okudum, tamamına katılıyorum. Yeni yorumlarınızı bekliyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim yorumlarınız için... son filmi de izleyip yine buraya ve arkapencere.com'a yazacağım... bakalım bu "genç kız rüyası"nın sonu nasıl bitecek...

      Sil
  4. BEN SİZE KATILMIYORUM... AMA YİNEDE EMEĞİNİZE SAĞLIK

    YanıtlaSil