Edward: - Evliliğimize satranç
öğrenerek başlıyoruz Bella... Yoksa senle böyle boş boş geçmez bu hayat
valla...!
|
Zaten en başından beri ‘genç kız tuzağı’ olarak tasarlanan
bir projeydi “Alacakaranlık”. Ama dört filmin içinde en samimiyetsiz olanı
kesinlikle “Şafak Vakti Bölüm 1”di... Şimdi 2. bölümü izlemeden önce hem seriye
hem de bu son filme bir kez daha bakalım m?
“Alacakaranlık” serisinin başardığı en önemli şey, yıllarca
vampir terminolojisine soğuk bakan kadın izleyiciye kabul edebileceği yeni bir
pencere açması. Halbuki Bram Stoker’ın 1897 yılında yayınlanan başyapıtı
“Dracula”dan beri vampir edebiyatında hep bir erotizm soslu romantizm vardır. Ama
yine de kadın izleyicinin fantastik sinemayla kurduğu mesafeli ilişki, vampir
edebiyatından beslenen korku soslu romantik filmlere karşı da önyargılı
durmalarına neden oldu. Tom Cruise, Brad Pitt, Antonio Banderas ve Christian
Slater’ı aynı vampir filmine (Vampir’le Görüşme) sığdırsalar bile olmadı bir
türlü... Aranan büyük ilgi patlaması yaşanamadı...
Ancak, zaten yüz yıldan fazla bir süredir var olan vampir
romantizmine liseli hormonları karıştıran ve bir pembe dizi mantığıyla yazılan bu
“Alacakaranlık” pembe romanları sonunda aranan ‘kan’ın bulunmasını sağladı.
Edward: - Ne? Yemek yapmayı da mı bilmiyorsun? Hep yumurta mı yiyeceğiz? |
Sürekli gömlek giyen aristokrat vampir Edward ile tişörtten
başka bir şey giymeyen hatta her bulduğu fırsatta onu bile çıkarıp atan işçi
sınıfının fakir ama gururlu genci kurtadam Jacob arasında kalan boş kafalı,
hayattan romantizm dışında başka hiçbir şey beklemeyen 18 yaşındaki Bella Swan’ın
(bu ad-soyad oyunu bile mide bulandırıyor) hiç bir derinlik barındırmayan ama
buna rağmen uzadıkça uzayan hikayesinin sinema filmleri, genç kızlar için
hazırlanmış cilalı tuzaklar oldular hep. Serinin ilk filmi yetenekli bir
yönetmen (2008, Catherine Hardwick) tarafından nispeten sağlam bir temel
üzerine kurulmuştu. Ancak sonrasında her gelen film kimi iyi yönetmenlerin
elinden çıkmış olsa da bir öncekini aratmaya başladı.
Yapımcıların dört kitaplık seriden beş film çıkarma gayreti
neticesinde karşımıza ‘1. Bölüm’ etiketiyle gelen film, tacir zihniyetini
iyiden iyiye açık etmesinin yanısıra serinin kendi müptelalarını bile
bezdirebilir derecede derinliksiz, vıcık vıcık bir romantizme bırakmıştı
kendisini.
Serinin ana damarını oluşturan iki ayrı kişilikteki erkeğin
arasında kalan genç kız temasının benzerini HBO’nun “True Blood”ında yaşayan
Sookie Stackhouse hiç değilse daha kişilikli bir genç kızken; dizinin senaryosu
da daha akıllıca ve kimi ırksal mevzulara dair farklı okumalara fırsat verirken
özellikle serinin bu filmdeki ‘sığlık’ı ve sırtını iyiden iyiye dayadığı ‘genç
kız rüyası’ tavrı rahatsız edici düzeyde. 18 yaşındaki Bella’nın Edward ile
olan hazırlık, gelinlik, seremoni, evlilik yeminini sanki gerçek zamanlı
yaşatmayı hedefliyor film bize. Hemen ardından romantik sürprizlerin ve
zenginliğin gözümüze sokulduğu balayı sahneleri geliyor. Sonrasında da Bella’nın
hamileliği devreye giriyor ki önceki filmlerdeki dertlerin hepsi unutuluyor ve
film bambaşka bir ‘hikaye’ye dönüşüyor. Bütün final önceki filmlerdeki gibi bir
kez daha ‘birilerinin saldırısını bekleyen birileri’ çıkmazında sıkışıyor.
Karakterlerinin tek boyutlulukları, anlatılacak olayların
giderek azaldığı bu filmde daha da göze batar oluyor haliyle. Mesela izleyen
her türden genç kızın kolayca özdeşelebilmesi için hayatı boş bir A4 sayfası
kadar dolu gösterilen (!) Bella’nın hikayeye olan etkisi tabi ki de ‘küçük
kızın inadı’ndan öteye geçemiyor.
Final böyle bitse keşke:
Bella: - O kadar sıkıcı ve boş bir
insanım ki vampir olunca hayatıma bir renk gelir artık diye düşünüyorum!!
|
“Dreamgirls” ve “Kinsey” gibi iki iyi filme imza atmış olan
yönetmen Bill Condon’ın kendi imzasını ‘Twilight şirketi’nin altında eritmesi ise
kariyeri için pek de iyi değil açıkçası. Çünkü Condon filmin yapay ve ticari
romantizm sahnelerinde duygusal, bol CGI’lı kurt dövüşü sahnelerinde de akıcı
olamıyor. Belki ikinci bölümde biraz olsun durumu toparlar. Hikaye ise zaten
zaaflı. Önceki filmlerde figüran gibi duran Rosalie karakteri bir anda
Bella’nın en yakın arkadaşı oluveriyor. Muhtemelen ikinci filmde önem kazanacak
bir karaktere çok geç kalınmış bir giriş yapılıyor. Bella’nın ailesinin herşeyi
bu kadar olağan karşılaması ise hiç inandırıcı olamıyor.
Finalin ikinci bölümünü de izleyelim de sonra ondan da bir şekilde bahsederiz artık...
Zevkle okudum yazıyı, ki ben filmler hakkında yazılan yazıları çok fazla okuyan bir tip değilim :)
YanıtlaSilBu serinin sadece ilk filmini izledim, ve tabii ki bir kız olarak etkilendim. Ama 2.sini erkek arkadaşım izlerken yanına oturup bir göz gezdirip bıraktım, bunalttı beni :)
teşekkürler... 100 küsur yıllık koca vampir edebiyatını "genç kız rüyası"na çevirdiler ya ben ona yanıyorum...! :)
Silneyse ki bitiyor artık... ama tabi ki yerine yenileri gelecek, bu çark böyle dönüyor...!
Önemli olan filmi sevdirebilmek ve bunu da yaptılar.Ki ayrıca bu filmi izleyenlerin % 80'i memnun.Bütün hepsini izledim hatta kitaplarını dahil okudum daha başka bir şekilde anlatılabilirdi bu film ama bu şekilde de beğeni kazandı.Sonuçlar önemlidir.Teşekkürler..
YanıtlaSilYorumunuzu zevkle okudum, tamamına katılıyorum. Yeni yorumlarınızı bekliyoruz.
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorumlarınız için... son filmi de izleyip yine buraya ve arkapencere.com'a yazacağım... bakalım bu "genç kız rüyası"nın sonu nasıl bitecek...
SilBEN SİZE KATILMIYORUM... AMA YİNEDE EMEĞİNİZE SAĞLIK
YanıtlaSil