Eleştirmenin Not Defteri

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Film eleştirisi: İNANILMAZ ÖRÜMCEK-ADAM


Örümcek Adam çizgi romanı 1960’larda ilk çıktığında çok çabuk kabul gördü ve kısa zamanda müthiş bir satış başarısı sağladı. Halbuki yayıncısı Marvel pek de ümitli değildi en başta... Ne de olsa insanların pek de sevimli bulmadığı bir hayvan olan ‘örümcek’ yeteneklerine kavuşan bir süperkahraman vardı ellerinde...
Ama ergenler çok sevdiler... Çünkü Peter Parker onlar gibiydi. Peter şanssız bir çocuktu. Anne-babası bir uçak kazasında ölünce halası ve Ben amcasıyla büyümek zorunda kalan Peter sorunlu bir ergenlik yaşar haliyle... Kızlarla ilişkileri sorunluydu, okulun popüler çocuklarıyla da iyi ilişkileri yoktu, biraz sinikti ve sosyalleşme problemleri yaşıyordu her daim...
Genç okuyucular onda kendilerini buldular. Üstelik Peter Parker yaşadığı değişime rağmen kostümünü giydiğinde de kişiliğini koruyan bir karakterdi. Aynı şanssızlıkları kostümlüyken de yaşayabiliyordu. Sevimliydi, espriliydi ve süperkahramanlık yapmadığı zamanlarda gündelik yaşamsal sorunlarla da başetmek zorundaydı. Geçmesi gereken derslere zaman ayırmak, halasının evinden ayrıldıktan sonra yerleştiği evinin kirasını kazanabilmek için çalışmak ve hatta huysuz patronu Jonah Jameson’la uğraşmak gibi dertleri vardı... Bütün bunlar Peter Parker’a diğer süperkahramanlardan farklı bir sempatiyle yaklaşmamızı sağlıyordu. 
Filmi izlerken bu sahnede işaret ettiğim yere dikkatli bakın.. Kitapların en üstünde başrolünde "eski Örümcek-Adam" Tobey Maguire'in oynadığı "Seabiscuit" filminin romanını göreceksiniz!
Örümcek Adam’ın sinemadaki en gösterişli temsilini sunan 2002 yapımı Sam Raimi filmi ve devamları onun bütün bu özelliklerini biraz daha abartarak karşımıza getirmişti. Orijinal hikayenin bir çok yeri değiştirilerek oluşturulmuş senaryoları yine de kendi içlerinde tutarlı ve düzgündüler. Ancak Raimi’nin tercihleri ve biraz da Tobey Maguire’in fazla çocuksu fiziği ve iddiasız beden dilinin de sayesinde Peter Parker olduğundan daha şanssız, fazla çekingen ve fazla itilip kakılan bir gence dönüşmüştü.
Stan Lee ve Steve Ditko’nun ana hikayesinde okul gezisinde radyoaktif deneylere maruz kalan bir örümcek tarafından ısırılan Peter Parker geçirdiği evrim sonucunda kazandığı yeteneklerini farkedince bundan biraz para kazanmayı hedefleyip güreş müsabakalarına katılıyordu. Burası Sam Raimi’nin filminde de aynen varken “İnanılmaz Örümcek Adam” filminde sadece Peter’ın maske fikrini güreşçi figürlerinden edinmiş olduğunu görüyoruz. Amcasının ölümünün kurgusu da tamamen değişmiş. Sam Raimi bu konuda asıl hikayeye daha sadık kalmıştı halbuki.
Gwen Stacy'i canlandıran Emma Stone
o güzel yüzüyle rolüne,

daha önce "Örümcek Adam 3"te
aynı rolü canlandıran

Bryce Dallas Howard'dan
daha çok yakışmış...
Tabii Raimi’nin yaptığı en büyük değişiklik Peter Parker’ın ilk aşkını Mary Jane olarak göstermesiydi. Oysa Peter’ın ondan önce çok büyük bir aşkla bağlandığı Gwen Stacy karakteri vardı. (Raimi’nin üçüncü Örümcek-Adam filminde çıkıyordu ortaya Gwen) “İnanılmaz Örümcek-Adam” Peter-Gwen ilişkisini alıyor merkezine ilk filminde ama orada da önemli bir değişiklik yapıyor. Gwen Peter’ın Örümcek Adam olduğunu bu kadar çabuk öğrenmiyordu orijinal hikayede. Ayrıca da Gwen’in trajik bir sonu vardır normalde. Bu durum Peter’da ciddi bir travma yaratır ve sonrasında Mary Jane’le yaşadığı ilişki onu tedavi eder. Ancak yeni “Örümcek Adam” serisinde bu çizgide ilerleneceğini pek sanmıyorum. Hatta Gwen ve Mary Jane arasında Peter’ın çalıştığı gazetedeki (Daily Bugle) patron Jonah Jameson’ın sekreteri Bayan Brandt ile de küçük bir ilişkisi oluyordu. Sam Raimi’nin filmlerinde belli belirsiz birkaç hamle vardı bu konuda. Bayan Brandt rolünde Elizabeth Banks’i oynatan Raimi aynı şaşırtmayı Dr. Curt Connors karakteriyle de yaptı. Peter okulunda ders veren bilimadamı Curt Connors’ı Dylan Baker’a oynatarak Lizzard’ın yavaş yavaş geldiği hissini verdi bize. Ama biz üç Spider-Man filminde de ne Bayan Brandt’in ne de Dr. Connors’ın öyküsünü izleyebildik...
“İnanılmaz Örümcek-Adam” hikayeyi başa sararken yine orijinal hikayenin bir kısmını alıp, karanlık ve daha olgun kısımlarını bir daha törpülüyor. Nitekim film dakika dakika ilerlerken bunu hissetmeniz de mümkün oluyor. Andrew Garfield’ın hayat verdiği Peter Parker daha ölçülü bir “ezik” bu sefer. Raimi’nin versiyonunda zaman zaman parodileşen başına gelen şanssızlıklar silsilesi biraz daha gerçekçi ve dozunda ayarlanmış.
Gwen’in polis babasının şehirde koca bir sürüngen terör estirirken kafayı Örümcek-Adam’a takması, Doktor Curt Connors’ın tehlikeli ihtirasının yeterince işlenememesi, Gwen ve Peter ikilisine bağlantılı olarak geliştirilen kimi aşırı tesadüfler, Peter’ın fotoğrafçılık yönüne yarım yamalak değinip amcasının ölümünden sonra yaşadığı maddi sıkıntıya hiç girilmemesi (çünkü o yüzden gazeteye fotoğraf satmaya çalışıyordu ve dolayısıyla gazetecilikle ilgili hiçbir şey yok filmde) ve aslında filmin bütününe bakınca Lizzard’ın ortaya çıkmasının ve şehirdeki bütün terörürün sorumlusunun Peter Parker oluşu (sonuçta kendi yarattığı pisliği temizlemeye çalışan bir süperkahraman hikayesine dönüşüyor film) benim filmdeki takıldığım mevzular... 
Peter Parker ile okulda uğraşıp duran Flash bir süre sonra Parker'ın çok yakın arkadaşı oluyor orijinal hikayede. Film Raimi'ninkilerden farklı olarak bu arkadaşlığı başlatıyor...
Peter Parker’ın odasında asılı olan Albert Einstein’ın posteri ve onun ünlü bir sözü: “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” dikkat çekiyor. Filmin yönetmeni Marc Webb de biraz aynı fikirde sanırım... Filmin görsel dünyasına ve hikayeye nasıl daha parlak bir görsellik kazandırabiliriz fikrine daha çok önem vermiş sanki... Nitekim bazı sahnelerde bizzat Örümcek-Adam’ın görüş açısına geçmemiz, bize onun görsel dünyasını ve binalar arasında uçarken yaşadığı adrenalini anlamamıza olanacak sağlıyor (hele bir de IMAX versiyonunu izliyorsanız)... Finalde New York’un bütün işçi-memur sınıfının Örümcek-Adam’ın yanında saf alması ise güzel bir fikir. Bu 11 Eylül felaketini yaşamış bir şehir halkı için ‘birleştirici’ bir buluş. Raimi’nin versiyonlarında sıkça gözümüze sokulan Amerikan bayraklarından daha iyidir böyle küçük oyunlar en azından...
Webb çizgi romanın ünlü tema cümlesi, “Büyük güçler büyük sorumluluklar getirir”i filmin hiçbir yerinde dillendirmiyor. Bu cümleyi seyircinin kendisinin çıkarmasını istiyor daha çok. 
Sonuç olarak Örümcek Adam’dan Nolan’ın yaptığı ölçekte bir çizgi roman uyarlamasının çıkamayacağına artık iyice ikna olmalıyız. Her zaman Batman’e göre çocukların daha çok sevdiği bir karakter olan Örümcek-Adam’ın bu imajının sarsılmasını büyük risk olarak gören marka sahipleri (Marvel ve Sony) daha çok oyuncak ve yan ürünler satmak için onu hep belli bir dengede tutmak zorunda kalacaklar. Marc Webb bunun sınırlarını birazcık da olsa zorluyor (özellikle de finalde) ama genelde işverenlerini çok da kırmamaya özen gösteriyor...
2,5 / 5
         

3 yorum:

  1. Tüm blogunuz çok yararlı bilgiler ile dolu Ucuz notebook olarak blogunuzu sürekli takip ediyoruz bilgiler için teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  2. tek bir hata örümcek adam kostümünü kayakçılardan esinlenerek yapıyor.

    YanıtlaSil
  3. onun dışında çok güzel olmuş tebrik ediyorum

    YanıtlaSil