Örümcek Adam çizgi romanı 1960’larda ilk çıktığında çok
çabuk kabul gördü ve kısa zamanda müthiş bir satış başarısı sağladı. Halbuki
yayıncısı Marvel pek de ümitli değildi en başta... Ne de olsa insanların pek de
sevimli bulmadığı bir hayvan olan ‘örümcek’ yeteneklerine kavuşan bir
süperkahraman vardı ellerinde...
Ama ergenler çok sevdiler... Çünkü Peter Parker onlar
gibiydi. Peter şanssız bir çocuktu. Anne-babası bir uçak kazasında ölünce
halası ve Ben amcasıyla büyümek zorunda kalan Peter sorunlu bir ergenlik yaşar
haliyle... Kızlarla ilişkileri sorunluydu, okulun popüler çocuklarıyla da iyi
ilişkileri yoktu, biraz sinikti ve sosyalleşme problemleri yaşıyordu her
daim...
Genç okuyucular onda kendilerini buldular. Üstelik Peter Parker
yaşadığı değişime rağmen kostümünü giydiğinde de kişiliğini koruyan bir
karakterdi. Aynı şanssızlıkları kostümlüyken de yaşayabiliyordu. Sevimliydi,
espriliydi ve süperkahramanlık yapmadığı zamanlarda gündelik yaşamsal
sorunlarla da başetmek zorundaydı. Geçmesi gereken derslere zaman ayırmak,
halasının evinden ayrıldıktan sonra yerleştiği evinin kirasını kazanabilmek
için çalışmak ve hatta huysuz patronu Jonah Jameson’la uğraşmak gibi dertleri
vardı... Bütün bunlar Peter Parker’a diğer süperkahramanlardan farklı bir
sempatiyle yaklaşmamızı sağlıyordu.
Filmi izlerken bu sahnede işaret ettiğim yere dikkatli bakın.. Kitapların en üstünde başrolünde "eski Örümcek-Adam" Tobey Maguire'in oynadığı "Seabiscuit" filminin romanını göreceksiniz! |
Örümcek Adam’ın sinemadaki en gösterişli temsilini sunan
2002 yapımı Sam Raimi filmi ve devamları onun bütün bu özelliklerini biraz daha
abartarak karşımıza getirmişti. Orijinal hikayenin bir çok yeri değiştirilerek
oluşturulmuş senaryoları yine de kendi içlerinde tutarlı ve düzgündüler. Ancak Raimi’nin
tercihleri ve biraz da Tobey Maguire’in fazla çocuksu fiziği ve iddiasız beden
dilinin de sayesinde Peter Parker olduğundan daha şanssız, fazla çekingen ve fazla
itilip kakılan bir gence dönüşmüştü.
Stan Lee ve Steve Ditko’nun ana hikayesinde okul gezisinde
radyoaktif deneylere maruz kalan bir örümcek tarafından ısırılan Peter Parker
geçirdiği evrim sonucunda kazandığı yeteneklerini farkedince bundan biraz para
kazanmayı hedefleyip güreş müsabakalarına katılıyordu. Burası Sam Raimi’nin
filminde de aynen varken “İnanılmaz Örümcek Adam” filminde sadece Peter’ın maske
fikrini güreşçi figürlerinden edinmiş olduğunu görüyoruz. Amcasının ölümünün
kurgusu da tamamen değişmiş. Sam Raimi bu konuda asıl hikayeye daha sadık
kalmıştı halbuki.
Gwen Stacy'i canlandıran Emma Stone o güzel yüzüyle rolüne, daha önce "Örümcek Adam 3"te aynı rolü canlandıran Bryce Dallas Howard'dan daha çok yakışmış... |
Tabii Raimi’nin yaptığı en büyük değişiklik Peter Parker’ın
ilk aşkını Mary Jane olarak göstermesiydi. Oysa Peter’ın ondan önce çok büyük
bir aşkla bağlandığı Gwen Stacy karakteri vardı. (Raimi’nin üçüncü Örümcek-Adam
filminde çıkıyordu ortaya Gwen) “İnanılmaz Örümcek-Adam” Peter-Gwen ilişkisini
alıyor merkezine ilk filminde ama orada da önemli bir değişiklik yapıyor. Gwen
Peter’ın Örümcek Adam olduğunu bu kadar çabuk öğrenmiyordu orijinal hikayede.
Ayrıca da Gwen’in trajik bir sonu vardır normalde. Bu durum Peter’da ciddi bir
travma yaratır ve sonrasında Mary Jane’le yaşadığı ilişki onu tedavi eder.
Ancak yeni “Örümcek Adam” serisinde bu çizgide ilerleneceğini pek sanmıyorum.
Hatta Gwen ve Mary Jane arasında Peter’ın çalıştığı gazetedeki (Daily Bugle)
patron Jonah Jameson’ın sekreteri Bayan Brandt ile de küçük bir ilişkisi
oluyordu. Sam Raimi’nin filmlerinde belli belirsiz birkaç hamle vardı bu konuda.
Bayan Brandt rolünde Elizabeth Banks’i oynatan Raimi aynı şaşırtmayı Dr. Curt
Connors karakteriyle de yaptı. Peter okulunda ders veren bilimadamı Curt
Connors’ı Dylan Baker’a oynatarak Lizzard’ın yavaş yavaş geldiği hissini verdi bize.
Ama biz üç Spider-Man filminde de ne Bayan Brandt’in ne de Dr. Connors’ın
öyküsünü izleyebildik...
“İnanılmaz Örümcek-Adam” hikayeyi başa sararken yine
orijinal hikayenin bir kısmını alıp, karanlık ve daha olgun kısımlarını bir
daha törpülüyor. Nitekim film dakika dakika ilerlerken bunu hissetmeniz de
mümkün oluyor. Andrew Garfield’ın hayat verdiği Peter Parker daha ölçülü bir
“ezik” bu sefer. Raimi’nin versiyonunda zaman zaman parodileşen başına gelen şanssızlıklar
silsilesi biraz daha gerçekçi ve dozunda ayarlanmış.
Gwen’in polis babasının şehirde koca bir sürüngen terör
estirirken kafayı Örümcek-Adam’a takması, Doktor Curt Connors’ın tehlikeli
ihtirasının yeterince işlenememesi, Gwen ve Peter ikilisine bağlantılı olarak
geliştirilen kimi aşırı tesadüfler, Peter’ın fotoğrafçılık yönüne yarım yamalak
değinip amcasının ölümünden sonra yaşadığı maddi sıkıntıya hiç girilmemesi
(çünkü o yüzden gazeteye fotoğraf satmaya çalışıyordu ve dolayısıyla
gazetecilikle ilgili hiçbir şey yok filmde) ve aslında filmin bütününe bakınca
Lizzard’ın ortaya çıkmasının ve şehirdeki bütün terörürün sorumlusunun Peter
Parker oluşu (sonuçta kendi yarattığı pisliği temizlemeye çalışan bir süperkahraman
hikayesine dönüşüyor film) benim filmdeki takıldığım mevzular...
Peter Parker ile okulda uğraşıp duran Flash bir süre sonra Parker'ın çok yakın arkadaşı oluyor orijinal hikayede. Film Raimi'ninkilerden farklı olarak bu arkadaşlığı başlatıyor... |
Peter Parker’ın odasında asılı olan Albert Einstein’ın
posteri ve onun ünlü bir sözü: “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” dikkat
çekiyor. Filmin yönetmeni Marc Webb de biraz aynı fikirde sanırım... Filmin
görsel dünyasına ve hikayeye nasıl daha parlak bir görsellik kazandırabiliriz fikrine
daha çok önem vermiş sanki... Nitekim bazı sahnelerde bizzat Örümcek-Adam’ın
görüş açısına geçmemiz, bize onun görsel dünyasını ve binalar arasında uçarken
yaşadığı adrenalini anlamamıza olanacak sağlıyor (hele bir de IMAX versiyonunu
izliyorsanız)... Finalde New York’un bütün işçi-memur sınıfının Örümcek-Adam’ın
yanında saf alması ise güzel bir fikir. Bu 11 Eylül felaketini yaşamış bir
şehir halkı için ‘birleştirici’ bir buluş. Raimi’nin versiyonlarında sıkça
gözümüze sokulan Amerikan bayraklarından daha iyidir böyle küçük oyunlar en azından...
Webb çizgi romanın ünlü tema cümlesi, “Büyük güçler büyük
sorumluluklar getirir”i filmin hiçbir yerinde dillendirmiyor. Bu cümleyi
seyircinin kendisinin çıkarmasını istiyor daha çok.
Sonuç olarak Örümcek Adam’dan Nolan’ın yaptığı ölçekte bir
çizgi roman uyarlamasının çıkamayacağına artık iyice ikna olmalıyız. Her zaman
Batman’e göre çocukların daha çok sevdiği bir karakter olan Örümcek-Adam’ın bu
imajının sarsılmasını büyük risk olarak gören marka sahipleri (Marvel ve Sony)
daha çok oyuncak ve yan ürünler satmak için onu hep belli bir dengede tutmak
zorunda kalacaklar. Marc Webb bunun sınırlarını birazcık da olsa zorluyor
(özellikle de finalde) ama genelde işverenlerini çok da kırmamaya özen
gösteriyor...
2,5 / 5
Tüm blogunuz çok yararlı bilgiler ile dolu Ucuz notebook olarak blogunuzu sürekli takip ediyoruz bilgiler için teşekkür ederiz.
YanıtlaSiltek bir hata örümcek adam kostümünü kayakçılardan esinlenerek yapıyor.
YanıtlaSilonun dışında çok güzel olmuş tebrik ediyorum
YanıtlaSil