|
Filmin en güçlü ve ilginç karakteri (sağda) filmden en erken ayrılıyor.. |
1986 baharında Kiev’in Çernobil şehrinde Pripyat köyünün
hemen dibindeki nükleer reaktörde meydana gelen bir kazada atmosfere büyük
oranda bir fisyon sızıntısı yaşanmıştı. Sovyet yetkililer bu tüm dünyayı
etkileyecek büyük felaketi büyük bir yanlış kararla tam dört gün boyunca
dünyadan saklayarak, çaresini bulmaya çalıştılar. Ancak olan olmuştu... Reaktörün
yüzlerce çalışanı ve Pripyat köyü sakinleri tabi ki en aşırı doz
radyoaktiviteye maruz kalmıştı. Yıllar içinde bölgede ve çevresinde tiroid
kanserinden ölen binlerce insan oldu. Pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi
Türkiye’de de belli oranda etkisi olmuştu. Çünkü ilk kurtarma çalışmalarında
kazanın yaşandığı reaktörde toprak kullanılmıştı... Radyasyonun toprağa
karışması ise geniş bir alandaki bitki örtüsünü tümüyle etkilemişti. Türkiye’de
özellikle Karadeniz bölgesinde yetişen çayların bu radyasyondan etkilendiği de kanıtlanmıştı.
Ancak stoklarda şişen çayların bir şekilde tüketilmesi için zamanın bakanları
televizyona çıkıp bu çayları bizzat içerek halkımıza ‘korkmayın, için’ çağrısı
yaptı. Pek çok ülkenin almayı reddettiği o çayları Türk halkı tüketmek zorunda
kaldı... Felaketin sonrasında yapılan pek çok araştırma, reaktörde ardı ardına
yapılan sürüyle hatanın ortaya çıkmasına neden oldu. Şimdilerde ülkemizde
yapılması istenen nükleer santrallerin yine aynı ülkenin teknolojisine emanet
edilmeye hazırlanılması da başka bir korkunçluk!
Bu girizgahta anlattıklarım az sonra bahsedeceğim, bu
eleştiri yazısının konu edindiği filmden
çok daha korkunç şeyler aslında.
|
(solda) Kazadan sonraki gerçek Çernobil santrali... (sağda) Pripyat'tan Çernobil manzarası... |
Çernobil kazasını Pripyat köyünün sıradan insanları
üzerinden anlatan ve geçtiğimiz İstanbul Film Festivali’nde gösterilen “Land of
Oblivion” gibi etkili bir filmi izledikten sonra tabi ki de “Paranormal
Activity” ile piyangodan bir çıkış yakalayan Oren Peli’nin yeni tasarımından
çok da bir şey beklemiyorduk. Nitekim karşımıza 35 yıl önce Wes Craven’ın
yaptığı “Tepelerin Gözleri Var” (The Hills Have Eyes) ve hatta ‘yeniden çevrim’leriyle,
taklitleriyle sürekli yapılan ‘fotokopi’ bir film çıktı.
Soğuk savaş sonrası Sovyetler Birliği ya da Rusya, Hollywod
tarafından sakin sakin yeni korku merkezi haline getiriliyor sanki. Daha birkaç
ay önce “Karanlık Saat” (The Darkest Hour) adlı filmde birkaç Amerikalı ve
Avrupalı turist Moskova’da gezerken uzaylı saldırısına maruz kalmıştı. Şimdi de
yine birkaç genç turist yanlış zamanda yanlış yerde olmalarının bedelini
ödüyorlar.
|
Ne işiniz var sizin Çernobil'de?!! |
“Çernobil’in Sırları” tipik bir mockumentary (sahte
belgesel) gibi başlıyor. Yaklaşık 90 dakika yine baş döndürücü subjektif
kamerayla çekilmiş bir karın ağrısı izleyecekmişiz hissi veren bu sahnelerde filmin
esas turistlerinden birkaçının çeşitli Avrupa ülkelerinde yaptıkları
sululukları izliyoruz. Neyse ki film kısa bir süre sonra bu tonu terkediyor.
Bir araya gelen üç çift ekstrem turlar düzenlemekle gurur duyan bir rehber
eşliğinde Çernobil felaket bölgesini gezmeye doğru yola çıkıyorlar. Aslında
yola çıkmadan önce filmi çeken kameramanı bile dükkana kapatıp kapıyı
kitliyorlar! Sanki film bize ‘bu öyle elinde sürekli kamerayla gezen bir
çocuğun filmi’ olmayacak diyor ama ne yazık ki bu vaadini pek de yerine
getiremiyor.
Neyi bilip neyi bilmediğini bir türlü bilemediğimiz Rus
rehber Uri’nin yetkililerin izin vermemesine rağmen tümüyle terkedilmiş ve yer
yer radyasyon etkisindeki Çernobil’e soktuğu dördü Amerikalı, ikisi Avrupalı
genç turistler tabi ki radyasyon yüzünden ‘başkalaşmış’ insanlarca
sarılıyorlar... Bundan sonra tabi ki kurban haline gelen genç kız ve erkekleri
izliyoruz hem de hiç değişik ve de korkunç olamayan şekillerde. Film,
“Cehenneme Bir Adım”ın (The Descent) ya da Aja’nın yeniden çevrimi “Tepenin
Gözleri”nin atmosferinin ve dehşetinin çok çok gerisinde kalıyor.
Filmin Çernobil sahneleri Sırbistan’da çekilmiş olmasına
rağmen gerçek mekanında çekilmiş izlenimi veriyor. Ama ne karanlık, ne gölgeler
ne de o terkedilmiş lojmanlar ve reaktör etkili bir korku mahzeni oluşturamıyorlar
izleyenlere...
|
Filmin güzel kızı, Natalie rolündeki Olivia Taylor
Dudley (ortada). ‘Göğüs farkı’yla diğerlerinden daha çok dikkat çekiyor! |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder