Eleştirmenin Not Defteri

24 Nisan 2012 Salı

Film eleştirisi: BATTLESHIP


"İyi ki Hollywood'dasın, bak sokaklarda sürterken hemen subay oldun, gözlükleri taktın, mis gibi bir sarışın hatun olarak beni de tavladın... Bir de dünyayı kurtardın mı tamamdır..."
Hollywood’un sağcı damarından çıkan bu ‘gürültü bombaları’, onyıllardır bir sinema filminden çok, bir reklam ajansından çıkmış uzun reklam filmleri gibiler... İki saat civarındaki süreleri içinde bakın neleri başarıyorlar:
  1. Amerikalı gençlerin Amerikan ordusuyla arasında fiyakalı bir köprü kuruyorlar. Orduya katılırsan şık bir üniforma, güzel bir kız ve macera dolu günler seni bekler. Bir bakmışsın ki kahraman olmuşsun... Ordu disiplini mi? Yok canım, herkes ‘enseye tokat’ icabında...
  2. Silahlanma bazen iyidir. Olur da beklenmedik bir dış tehdit olursa bütün o ellerinde pankartlarla sokaklarda barış isteyen insanları bile kim koruyacak? Dolayısıyla bütün o ağır silahlar bir gün işe yarayabilir...
  3. Bir kutu oyununu bile film yapsak; içine bir pop yıldızı, fiyakalı görsel efektler, iri göğüslü bir sarışın, yakışıklı oğlanlar, gaza getiren ritm ve sözlere sahip rock şarkıları koyduk mu sinemaya en çok giden kitleyi yani ergenleri ya da ergen kalanları kapmış oluruz. Hikaye mi? Hiç gerek yok, olması gerekenleri saydık ya..!
En baştan söyleyeyim; “Battleship” benim “Recep İvedik” eleştirilerimde hep söylediğim şeyi yapan ve bu yüzden beni rahatsız eden bir film... “Recep İvedik” filmleri, ana karakterinin olanca cehaletine rağmen onu böyle kabul edip, cehaletinden güç alarak yaptığı bütün kabalıkları (tiyatrocuları dövmesi, üniversite hocasını rezil etmesi vs...) hoş görmemizi istiyor bizden. Biz de hoşgördükçe yaratıcılıktan yoksun bu ve benzeri filmler gişelerde güzel paralar kazanıyorlar! Son zamanlarda Hollywood’dan gelen büyük bütçeli filmlerdeki genç erkeklere bir bakınca yeni rol modeller için endişe duyuyor insan... Bu kadar mı boş insanlar bu yeni film kahramanları! Bunlar hep "Alacakaranlık" filmlerini seven çocuklar yüzünden oluyor, ben söyleyeyim..
“Battleship”in ana kahramanı Alex Hopper hiçbir işte dikiş tutturamayan aylak bir genç adam en başta. Donanmada iyi bir gelecek vaat eden ağabeyinin tüm düzeltme çabalarına rağmen düzelecek gibi değil. Ama o kadar sevimli bir aylaktır ki (!) hoşlandığı kız gecenin bir saatinde tavuk dürüm yemek istedi diye bir markete tavanından girip hırsızlık yapmayı ve polise yakalanmayı göze alıyor! Bu sahneler tam Levi’s reklamı...! 
Sonra bir bakıyoruz ki ağabeyini dinlemiş ve Amerikan donanmasında az zamanda büyük işler başarıp teğmen oluvermiş! Bu kadar aylak ve konuşma tarzıyla da ne kadar ‘boş’ olduğunu her daim belli eden kahramanımız yeri geldiğinde Homeros’dan ve Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı” eserinden alıntılar yapmasın mı?! 
Rihanna'dan Michelle Rodriguez yaratmaya çalışmışlar... Bu kız "sen de gel benim şemsiyemin altına" diyerek 'iye-iye-aye-şemsiye'yle (!) dans etmiyor muydu daha önce?
Ama Amiral (Liam Neeson) kızıyla fingirdeşen bu “sempatik” teğmenin potansiyelini harcamasına çok üzülüyor! Tam da Pearl Harbor açıklarında Japon donanmasıyla ortaklaşa gerçekleştirilecek deniz tatbikatı sırasında birtakım küçük aylaklıklar yapmaya devam ediyor. Araya uzaylılar girmese Alex’i potansiyel filan dinlemeyip kovacaklar, bütün ordu rahat edecek... Neyse ki uzaylılar Alex’in imdadına yetişiyorlar.
Bu arada yeni keşfedilen bu gezegene bizim radarlardan bir mesaj gönderiliyor. Sapsarı bir lazer eşliğinde “vıjjj” diye üstelik! O mesajda da artık ne varsa bunlar yüksek teknolojili gemileriyle Pearl Harbor’a iniveriyorlar. En küçük rütbeli askerinden, TV muhabirine kadar bütün Amerikalılar önce Çin’den şüpheleniyorlar. Malum, yeni paranoyamız bir sürü küçük adamın ve komünistin içinde yaşadığı o büyük ülke... Yetkililer bakana bilgi verirken yaşadıkları şaşkınlığı bir türlü gizleyemiyorlar: “Sadece bize değil her yerde bir şeyler oluyor, Almanya, Fransa hatta Iowa’da bile”... Adam kendi ülkesindeki küçük taşra eyaletini Almanya ve Fransa’yla bir tutuyor!
Böyle filmlerde görmeye çok alıştığımız genç, gözlüklü ve ebedi yalnız olduğu aşikar bir bilimadamı, bütün filmi daha baştan tahmin ediyor: “Uzaylılar gelecek ve onlar kovboy biz kızılderililer olacağız.” Olur da bu komplike filmi anlayamazsanız diye size açıklamasını yapıyor. Filmin bir yerinde daha aynı karakterin yine aynı nedenle bir açıklaması daha var. Uzaylılar gezegenleriyle iletişime geçip ‘süvarileri’ çağırmak için donanmanın uydularını kullanmak istiyorlar. Bizim bilimadamı espriyle açıklıyor durumu: “Ne yani E.T. evine telefon mu açmaya çalışıyor?”
Evet, iyi ki hatırlattın... Eskiden “E.T.” yapardınız, şimdi onları öldürmek için Playstation oynamak dışında bir kültürleri olmayan gençleri teğmen yapıyorsunuz. 
Böyle uzaylı mı olur ya? "Iron Man" hayranları bunlar herhalde...
II. Dünya Savaşı’nda önemli rol oynayan USS Missouri gemisinin ve emekli mürettebatının savaşa dahil olması ise kimbilir bu filmi yapanları ne kadar duygulandırmıştır! Belli ki o sahnede bütün dengeler ve mantıklar altüst olmuş. Olmuş ki, Missouri’ye patinaj yaptırarak düşmana roketi 90’dan takan Alex’i izledik biz. Böyle bir sahne çekmenin başka bir açıklaması olamaz! Çünkü yıllardır çalışmayan ve müze olarak kullanılan bir gemiyi, nerden buldukları belli olmayan eski teknolojili cephanelerle ve yakıtla doldurup, otoparktan yürütülen araba gibi limandan çıkarıp bir de o hareketi yaptırmak bu kimlikte bir film için bile fazla. Bu arada filmin bir yerinde uyarlandığı “Amiral Battı” oyununu da oynuyorlar uzaylılarla. Yani Hasbro’nun da hakkını veriyorlar iki arada bir derede...
En son yine hiçbir derde derman olamayan fantastik macera “John Carter”da izlediğimiz Taylor Kitsch yine boş bir karakterle karşımıza çıkarken filmde “Transformers”daki Megan Fox işlevini gören Brooklyn Decker da var. Liam Neeson’ı ise “Gri Kurt” (The Grey) gibi sağlam bir filmin ardından böyle bir filmde görmek, acı veriyor...
Oyunculuktan gelme yönetmen Peter Berg de meğer ne meraklıymış borazan olmaya! “Dünya İstilası: Los Angeles Savaşı” (Battle Los Angeles) bile bu kadar boş bir propaganda filmi değildi açıkçası...
Peki şimdi ne olacak? Yakında “Monopoly”i de filme çekerler mi? Valla böyle giderse çekerler...  
"Amiral Battı" kutu oyunundan film yaparlarsa "yoyo" oyuncaklardan da bomba yaparlar tabi...!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder