Muharrem’in Osmanlıca’daki anlamı “haram edilmiş”, “yasaklanmış”...
Muharrem önünde yasak içkiyle yalnız başına bırakılmış, toprağın altında yaşamaya
itilmiş bir patates gibidir...
|
Türk sinemasının bazı yönetmenlerinin bir türlü Dostoyeski’nin
“Suç ve Ceza”sı ve Albert Camus’nun “Yabancı”sından vazgeçememesine takığımdır
yıllardır. İki eser de müthiştir ve o kadar zenginlerdir ki sadece Türkiye’de
değil dünyanın pek çok ülkesinde dolaylı ya da dolaysız sürekli uyarlanırlar.
Yine de bazı yetenekli yönetmenlerin sürekli aynı kitaplardan feyz almalarını
çok sağlıklı bulmuyordum. Ama başka bir edebiyat uyarlaması olan “Kıskanmak”tan
sonra “Yeraltı”nı izleyince Demirkubuz’un Dostoyevski’ye dönüş yapmasına
sevindim açıkçası. Çünkü karşımızda çok güçlü bir uyarlama bulduk.
“Yeraltından Notlar” o kadar sağlam bir metindir ki yıllar
sonra tekrar tekrar dönüp okunmayı ister. Her okuduğunuzda edebiyatın varlığına
şükredersiniz... Romanın kahramanı kitabın ilk yarısında nasıl bir insan
olduğunu, çevresini ve halet-i ruhiyesinin neredeyse tamamını samimi bir dille
anlatır. Küçük bir devlet memurudur ve etrafındaki nankörlerden, ikiyüzlülerden,
iktidar sevdalısı zavallılardan, yalakalardan, hırsızlardan ve riyakarlıktan
sıkılmıştır. Kendi yaşantısını, yeraltındaki bir yaşama benzetir. Çünkü müthiş
potansiyeline, aklına ve kültürüne rağmen bu insanların arasında ciddi uyum
sorunu yaşıyordur. Kendisiyle ilgili çözemediği problemleri de cabası.
Kitabın ikinci bölümünde ise bu adam yaşadığı bazı olayları
bizimle paylaşır.
İçinde yaşadığımız apartmanlar bizim hapishanelerimizdir...
Demirkubuz’un ilk filmi “C Blok”tan beri kurduğu cümlelerden biridir bu...
|
Demirkubuz’un filmindeki bazı durumlar da bu bölümde tabi ki
farklı versiyonlarda yer alıyor... Bu son derece “insana dair” metin Ankara’daki
bir devlet memuruna uyarlanınca çok acayip bir şey oluyor. Demirkubuz’un “Yeraltı”nda
başardığı en önemli şey de bu işte. Muharrem adlı bir devlet memuru yüksekte
bir dairede yaşıyor olsa da kendisine ait bir ‘yeraltı’sı (!) vardır... Elinde
oynayıp durduğu (toprak altında yetişmiş) patates gibidir sanki...
Günümüz Türkiye’sinde özellikle de Ankara’daki otel
odalarında, apartman dairelerinde yaşananlar nedir? Nedir Muharrem’i bu kadar
yeraltına iten? Nankör ve riyakar gündelikçi kadın gibi insanlar mı? Ondan
bundan çalıp çırptığı fikirlerle kitaplar yazan, memlekette pek muteber bir
yere konan yazar arkadaşı ve onun etrafında dolanıp herşeyinden nasiplenmeye
çalışan yandaş arkadaşları gibiler mi? Her tarafını çepe çevre sarmış, köpek
sesi çıkaran insanlar mı yoksa? Sadece bir fahişe dinler Muharrem’i,
karanlıkta... Sanki Muharrem kendi yeraltındaymış gibi rahatça konuşur onun
yanında... Ama Muharrem’e iyi gelecek şey bir fahişenin şefkati değildir...
Muharrem “İyi bir insan olmak istiyordur. Ama bir türlü bırakmıyorlardır..”
Magdalalı Meryem ya da Maria Magdalena... Hz. İsa’nın en sadık takipçisi
olan günahkar kadın...
|
Filmin bence tek kusuru fahişeyle geçen otel odası
sahnesinin yeterince ‘işlenmemiş’ olmasına rağmen bir de fazla uzun olması...
Ama filmin merkezinde yer alan oteldeki yemek sahnesinin muhteşem yazılmış bir
sahne olduğunu düşünüyorum...
Peki Demirkubuz bu hikayeyi Ankara’ya yerleştirerek aslında
ne anlatmak istiyordur? Bugünün sosyal çevresine göndermeler yapmaktan ziyade politik
bir muhalifliği de var filmin. Üstelik fazlasıyla da dürüst bir bakışla, taş
gibi oturan bir ‘eleştirel’likle, zaman zaman kara mizah sınırlarında da dolaşarak
üstelik...
Engin Günaydın “Vavien”deki performansının çok üzerine
çıkıyor “Yeraltı”nda ve olağanüstü bir performans gösteriyor. Önümüzdeki tüm
ödüllerin “En iyi Erkek Oyuncu” kategorisini kapatmış sayılabilir... Genelde
çok tutmadığım bir oyuncu olan Nihal Yalçın da çok inandırıcı bir performansla
etkileyici...
Demirkubuz’un Nuri Bilge Ceylan’a gönderme yapıp yapmadığı
ise açıkçası beni çok ilgilendirmiyor. Yapsa da yapmasa da bu filmle ilgili
sadece ‘bu konu’yu konuşarak filmin meselesini hafifletmemek gerek... Çünkü
karşımızda dürüstçe yüzümüze bu zamanın bu insanlarıyla ilgili çok önemli
cümleler kuran “taş gibi” oturan, hazmı zor bir film var... 4/5
İktidar ve yandaşları...! |
gözünüze sağlık...
YanıtlaSil