“Beni Unutma”nın
senaryosunu yazarken aklımda görünürde bir “Love Story” hikayesi yaratıp,
altında insanları kendi ilişkilerini düşünmeye yönelten ‘hafıza’ içerikli bir
hikaye anlatmak vardı. Bir insanın başka bir insanla bir süre beraber olup
sonra bir sebeple ondan ayrılması, bir süre sonra da başka biriyle yine benzer
kimlikli başka bir ilişki kurması, aslında bir an düşününce çok enteresan gelir
bana... Bir zamanlar en özel şeyleri paylaştığınız bir insan ne kadar eski
olabilir ki? Bu kişi uygun bir koşul oluştuğunda sürpriz bir şekilde hayatının
çok önemli bir parçası olmaya devam edebilir yine kaldığı yerden...
“Beni Unutma”da bir beyin hastalığı yüzünden oluşan bir dizi bozukluğun son safhasında artık hafızasını yitiren kız
onu çok seven kocasını unutup eski sevdiğine dönüyordu. İki erkek arasında da düşmanca
ol(a)mayan bir kader birliği yaşanıyordu. Günümüz insanlarında artık kendisini giderek
kaybettiren ‘vefa’, ‘fedakarlık’, ‘beklentisiz aşk’ gibi insana dair duyguları
arayan bir film yazmaya çalışmıştım...
“Aşk Yemini”ni izlerken bütün bunlar bir daha beynime
üşüştü. Evet, bu filmde de geçirdiği bir araba kazası sonucunda çok sevdiği
kocasını unutan genç bir kadın var. Ama senaryo o kadar çalakalem ve film o
kadar ‘proje’ ki... Benim böye bir hikayede amaçladığım hiçbir ‘mesele’ye kafa
yormamışlar. Sevgililer gününde ürün satmaya çalışan bir reklam filmindeki kadar
da duygu var ancak...
Küçük bir müzik stüdyosu sahibi Leo ve hukuk okurken bir
anda hem ailesini hem de okulunu bırakıp sanatçı olmaya karar veren Paige’in tanışma
hikayesi bile ilginç değil. Oğlan kızı görüyor ve yanına gidip ‘kahve içelim
mi?’ diyor! Sonra da kahve içiyorlar...
Trafik kazası Paige’in ailesinin hikayeye girmesine yol
açıyor. Paige’in kocasını hatırlamaması senariste yetmemiş anlaşılan... Çünkü Paige’in
ailesi klişeler klişesi...
Channing Tatum ne kadar olmuyorsa, Rachel McAdams o kadar oluyor! |
Otoriter ve kızının hukukçu olmasını isteyen ağır
bir hakim (Sam Neill) ve ona karşı pek de sesini çıkaramayan bir anne (çok
yanlış bir seçimle Jessica Lange)... Kız hazır istenmeyen yılları resetlemişken
(!) onu kocasından koparıp kaldıkları yerden devam etmek istiyorlar...
Ama Leo hemen pes etmiyor. Karısını alıp evine geri
getiriyor ve kendini hatırlatmak için elinden geleni yapıyor! Kız çok büyük bir
kazanın ardından yoğun bakımdan çıkmış kafa travması yaşıyor, ama kocası evde
ona 50 kişilik sürpriz parti hazırlamış! Ne bekliyor ki? Tanıdığı herkesi
görünce bir anda açılacak mı beyni kızın? Leo daha neler yapmıyor ki... Çok
yüksek sesle müzik dinlemeyi severmiş karısı diye açıyor müziği sonuna kadar...
Kızın kafası patlayacak nerdeyse... Paige gıdıklanmaktan tahrik oluyormuş mesela...
Çocuk gıdıklayınca kız sıçrıyor tabi ‘noluyoruz!’ diye... Leo sürekli çıplak
uyuyor, her fırsatta tişörtünü de çıkarıyor, baklavalarını filan da gösteriyor ama
yok işte, kız hatırlamıyor!
Sonra eski nişanlı çıkıyor ortaya... Kızın ilgisi onun
aklını karıştırıyor. Şimdiki sevgilisini bir çırpıda terkediveriyor. Bir de
aptal bir adam ki, esas kocaya ‘karın kucağıma gelecek nasılsa’ gibi bir laf
ediyor ki sağlam bir yumruk yeyip aklı başına gelsin!
Kısacası insan duygularının kötü birer kopyalarından ibaret
bir senaryo var önümüzde. Sadece vücudu güzel diye sunulan ‘teşhir ürünü’
Channing Tatum hiçbir sahnede bizi karakterin yaşadığı drama inandıramıyor.
Rachel McAdams ise her zamanki sıcaklığıyla durumu idare ediyor en azından.
Senaryo ise her ne kadar gerçek olaylardan uyarlandığı başında ve sonunda
belirtilse de bize bu hikayenin boş bir ambalajla sunulduğunu çok belli ediyor.
Not: Bu yazı Arka Pencere'nin 129. sayısında da yayımlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder