Hastalığın teşhisi konulduktan sonra Olcay'da kimi krizler kendisini gösterir. Pick hastalığının yaygın belirtilerinden birisi şiddetli öfke krizleri... Olcay'ın geçmişten bulup çıkardığı küçük bir detay bu sahnede onların aile düzenlerine bomba gibi düşüyor. Olcay'ın hastalığının giderek ilerlediğini ve daha kötü olacağını belli eden bu sahnenin sonunda Sinan, oğlu Can ve karısı Olcay'ın arasında nasıl çırpındığını gösteriyordu... Ancak yarısı çekilebildi, Can'ın olduğu sahne çekilemedi bile... Seviyordum bu sahneyi, ama sadece başından çok kısa bir bölümü kalabildi filmde... Bakalım siz de beğenecek misiniz?
KESİLMİŞ SAHNE - 4
SİNAN
ve OLCAY’IN EVİ
Olcay’ın babası Mustafa ve Sinan salonda
karşılıklı oturuyordur… Başları yere bakıyordur… Sinan sakinleştirici içmiş
belli ki…
SİNAN (çok yorgun, bitap)
Herşey bombok bir hal alıyor giderek… Kendi
halimizle uğraşırken evi öyle saldık ki… Selin neredeyse bizde yaşoyor… ailesi
kızlarını yanlarına istiyor artık… Oğlan da var… annem filan da yardım ediyor
ama… Boşlukta sallanıyorum sanki… Sürekli düşüyor gibiyim…
MUSTAFA
Ne diyeyim Sinan… Hiç… bu kadar çaresiz
hissetmemiştim… Annesinin ölümünden beri…
SİNAN (aynı tonda devam eder)
(kendi kendine) Demişti… Ebru da demişti…
“Görürsün sen” demişti… (burnunu çeker, toplanır biraz) Bütün sosyal
alışkanlıkları değişecek demişti doktor… İşin kötüsü unutmalar da başladı… Ne
yapacağım ben baba?
Mustafa Sinan’a bakar… Sinan ona ilk kez
“baba” demiştir.. Gözleri dolar…
MUSTAFA
Güçlü olacağız oğlum… Başka yolu var mı?
Sizin bir oğlunuz var…
SİNAN
O da şaşkın zavallıcık… Ne olduğunu…
Sinan’ın sözü yarım kalır çünkü mutfaktan
büyük bir şangırtı sesi duyulur… Çocuk odasından Can’ın ağlama sesi yükselir…
Selin de o odadan fırlar mutfağa doğru…
Olcay mutfakta bütün dolapları aşağı indiriyordur…
Tabak kırılma seslerine onun hıçkırık ve nefes nefese kalmış sesleri karışır…
OLCAY
Nerde Allah’ın cezası nerde… Ağzına
sıçtığımın tabağı!!
Sinan girer içeri Olcay’ı yakalar…
Sakinleştirmeye çalışır…
SİNAN
Olcay! Olcay! Canım! Sakin ol…
Can mutfak kapısına gelmiş Selin’e sımsıkı
sarılmıştır… Gözleri yaşlıdır… Korkuyla anne-babasına bakıyordur…
SİNAN
Ne arıyorsun? Ne arıyorsun?
OLCAY (güçlükle durur)
Annemin şeyi… neydi o…
SİNAN
Ne? Nedir? Resmi mi?
Elleriyle daire çizer boşlukta…
OLCAY
Mmmm şey var ya… Şey işte…
SİNAN
Tepsi?
OLCAY
Şey vardı… Annemin…
SİNAN (kırık tabaklara bakar)
Tabak?
OLCAY
Annemin meyve tabağı…
Sinan Mustafa’ya bakar... Mustafa ne
diyeceğini bilemez…
OLCAY
Annem bi-bize elma soyardı… Portakal…
mandalina… Babamla bana… Kocaman bir tabak vardı… Üstünde küçük bir serçe
vardı… Elmayı küçük gagasıyla yemeye çalışan…
MUSTAFA
O tabak kırılmıştı Olcay…
OLCAY
Hayır!! Onu ben aldım… Aldım onu!! Ben
aldım onu… aldım aldım… aldım ben… Hatırlıyorum… buraya koydum bir yere…
Sinan’ın elinden kurtulur ve dolaplara
dalar yine… Sinan onu tutar yine…
SİNAN
Olcay… Oğlan korkuyor yapma… Nolur…
OLCAY (durur birden)
Oğlan? Oğlan… Oğlan…
SİNAN
O-oğlumuz… Can…
Olcay bir an kapıda Selin’e sarılmış Can’a
bakar… Ona baktıkça… yavaş yavaş hatırlar sanki…
OLCAY
Can… Can… Can…
Olcay sakince yaklaşır oğluna doğru… Can
ona kırgın bir ifadeyle bakar… Selin’e daha sıkı sarılır… Olcay dizlerinin
üstüne çöker oğlunun karşısında…
OLCAY
Oğlum…
Can yüzünü öbür tarafa çevirir… Sinan da karısının
yanına diz çöker Can’ın karşısında. Elini Can’a uzatır…
SİNAN
Gel oğlum… Gel sarıl bize… Gel…
Can babasının elini tutarak gelir… Sinan
Can’ı Olcay’a doğru getirir… Üçü birbirlerine sarılırlar…
* Fotoğraflar: Selin Demircioğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder