Eleştirmenin Not Defteri

17 Şubat 2012 Cuma

ELEŞTİRMENİN NOT DEFTERİ - 11

FETİH 1453
Hani resmi tarih cümlesi vardır: “İstanbul’un fethi Ortaçağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açmıştır” diye.. Gerçekten de öyle bir olaydır “İstanbul’un fethi”. Avrupa’nın tarihini ve dolayısıyla dünyanın tarihini değiştirmiştir, daha ne olsun...!
‘Türk sinemasının en pahalı filmi’, hatta ‘en uzun metrajlı’ filmi ve ‘en uzun sürede çekilen filmi’ ünvanlarını alan Fetih 1453, ‘Türk sinemasının en çok kazanan filmleri’nin yapımcısının yönetmenliğiyle geldi karşımıza. Ancak ne yazık ki bütün bu iddialara karşılık daha en başından senaryoyla ve hikaye anlatımıyla ilgili sorunları var filmin...
Sultan Mehmet’in tahta geliş hikayesi daha en baştan oldukça caziptir. 1444 yılında babası II. Murat tarafından politik bir hamle için 12 yaşında tahta çıkarılan ama iki yıl sonra yine babası tarafından tahttan indirilen Sultan Mehmet daha bu yönüyle diğer padişahlardan ayrılır. Çünkü 1451’de babası ölünce yeniden tahta çıkar ve daha önceki indirilişinin yarattığı küçük çaplı bir travmayla başetmek zorundadır. Daha o yaşlarda Konstantinopolis’i almak konusunda bir takıntısı vardır. Askerlik ve politika konusunda kendisini çok geliştirmiş, zeki, dindar, bilim ve sanata düşkün, tam bir diplomat zekasına sahip bir komutandır. Babası II. Murat’ın tedbirliğinin aksine inadıyla bilinir. Sultan Mehmet tahta ikinci oturuşundan itibaren gözünü ‘büyük fetih’e çevirir.
Film bize bu bir paragraflık özeti bile doğru düzgün veremeden başlıyor. Fatih’in tahta çıkışı ve sonrasında neredeyse bir – birbuçuk saat boyunca Bizans İmparatoru Konstantinos ile elçiler aracılığıyla yaşadığı politik çekişmeye saplanıyor film. Bu sahneler görsel efektlere boğulmuş, ‘green-box’ teknolojisiyle çekildiği her haliyle belli olan sahneler. Gerçek tek bir mekana rastlamak neredeyse mümkün değil. Bütün arka planlar sonradan eklenmişler ve harcanan onca para ve ekipmana rağmen efekt olduklarını belli edercesine ‘titriyorlar’... Kötü adam gülüşlü Bizanslılar sofralarında –tabi ki- domuz yiyorlar ve yanlarında buldukları yarı çıplak kadınlara yumuluyorlar bir yandan da...
Fatih’in psikolojisine çok az dalan bir anlatım var ilk yarıda. Abartılı bir rüya sahnesiyle geçiştirecek bir durum değil halbuki bu adamın ihtirası... Ama film kendi kahramanının psikolojisini neredeyse hiç önemsemiyor ve kamerasını ona her çevirdiğinde onu etrafındakilere sert veciz sözler söylerken yakalıyor. Yönetmen Aksoy hikayenin ‘duygu’sunu gerçekliği hâlâ kesin olmasa da varlığına yoğun bir şekilde inanılan Ulubatlı Hasan ve savaşın gidişatına yön veren Macar topçu ustası Urban’ın gerçekliğinden hiç emin olunmayan manevi kızı Era’yla yaşadığı aşkında arıyor. Filmin hikayesine ‘parça’ gibi giren bu ‘kurgu hikaye’  filmin ritmini de zorluyor. Filmin ritmini zedeleyen bir başka tarafı da seyircinin izlemek için pek de yanıp tutuşmadığı ama İmparator Konstantinos’un sıkışmışlığını anlatan Ortodoks kilise ile Vatikan arasındaki sürtüşmeyi gösteren sahneler. Hikayenin odak noktalarının doğru tespit edilememesinin sonuçları bunlar. Ulubatlı Hasan’ı bize Malkoçoğlu gibi gösterip Hollywood’vari bir hamleyle onu İtalya’dan takviye gelen komutan Giustiniani ile savaştıran film hiç olmazsa hikayenin bu tarafında dramatik bir zirve yakalamayı başarıyor.

Ama filmde sevdiğim şeyler de var... Bunları da madde madde sıralayayım:
1 - Devrim Evin'i kendisine açılabilen alanda yaptıkları için beğendim... Keşke daha iyi sahneler yazılsaydı ona...
2 - İbrahim Çelikkol'u bir aksiyon oyuncusu olarak beğendim... Bu filmden sonra yurt dışında yürüyebilecek tek oyuncu olacaktır...
3 - Fetih öncesi binlerce askerin namaz kıldığı sahneyi çok beğendim... Bu gerçek bir olaydır ve neresinden baksanız etkileyicidir...
4 - Bazı kalabalık savaş sahnelerini beğendim... Ama daha iyi tadı çıkarılabilecek o kadar güzel detaylar harcanmış ki, üzüldüm...
5 - Büyük Şahin topunun ilk göründüğü ve ilk ateşlendiği sahneyi beğendim... O heybeti veriyordu... Gemilerin taşındığı sahneyi de beğendim ama küçük bir detaymış gibi sunuldu. Ne öncesi var ne sonrası... Halbuki savaşın seyrini değiştiren bir olaydır... O gemilerin suya inişini bile göremedik... 2/5
MUPPETS
Çocukluğumun en güzel TV anılarını barındıran Muppet Show'un pek çok sinema ve video filmi yapıldı zamanında. Epey bir süredir Muppet’larla ilgili bir ürün vermeyen Hollywood sonunda onları hatırladı... Neyse ki projeyi kadir kıymet bilebilecek yeni nesil mizahçılara bırakmışlar. Başrol oyuncusu Jason Segel’in yazım ekibinde olması filme çok şey kazandırıyor belli ki. Segel’ın eski bir Muppet Show seyircisi olduğu herşeyiyle belli. Hollywood’un şu sıralar sıkça vurguladığı ve kendisini iyiden iyiye hissettiren “eskiye özlem” duygusu ise bu filme de yansımış. Nitekim son bir gösteri için bir araya gelmeye çalışan Muppet’ları bir araya getirmeye çalışanlar da eski tarz bir ilişki yaşayan saf ve çocuksu genç bir çift sonuçta... Jason Segel ve Amy Adams da bu çifti başarıyla oynamışlar...
Filmin müzikal olması ve dans koreografileri de hep bu bakışı yansıtmakta. Nitekim o hep özlediğimiz ve bir türlü içine düştüğü açmazdan çıkamayan Miss Piggy – Kermit ilişkisinin geldiği nokta, soğuk espri makinesi Ayı Fozzie’nin Muppet sonrası düştüğü acıklı hal ve tabi Gonzo’nun bir iş adamı olarak portresi... bunlar çok güzel buluşlar ve eğlenceliler... Ve son gösteri sırasında yapılan skeçler... özellikle de berber dörtlüsünün Nirvana’nın “Smells Like Teen Spirit” performansı... Çılgın davulcu “Animal”ın göründüğü her sahne... Bütün bunlar filmin çok eğlenceli sahneleri... Ama bu kadar da değil. Jack Black, Alan Arkin, Zach Galifianakis ve Emily Blunt gibi konuklarıyla da ilgi çeken film müzikleriyle de akılda kalıcı olmayı başarıyor. Filmin “yeni” Muppet kahramanı Walter’ın kendini bulma hikayesi de çok anlamlı bir mesaj sunuyor, özellikle de çocuklara... Jason Segel ile Walter’ın beraber seslendirdiği “Man or Muppet” şarkısına bayıldım mesela... Tek negatif eleştirimse şu: “Muppet Show”un daha bir sürü komik malzemesi vardı. Uzay domuzları, doktorlar, İsveçli aşçı ve bilimadamıyla yardımcısı “mi mi!”... Filmde bu malzemelerden daha da faydalanmak mümkündü...
The Muppets filmine çoluk çocuk gitmenizi ve keyifle arkanıza yaslanıp kendinizi onların dünyasına teslim etmenizi tavsiye ederim...  3,5 / 5

İşte size "Man or Muppet" şarkısının da klibi: 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder