Ticaretin 50 Tonu!
Zaten bir "fanfiction"mış. Yani Yazar olmayan bir kadın tarafından -ve diğer bazı "Alacakaranlık" fan'larının da katkılarıyla- oluşturulmuş bir hikaye. Üç kitaptan oluşan seriyi okuyanlar bu romanların hiçbir edebi niteliği olmayan, mısır patlağı gibi
çok ve çabuk tüketilen 'zevksiz' romanlar olduklarını söylemekteler. Hollywood da bu tüketime cilalı film
uyarlamalarıyla katılıp kendine pay çıkarmakta her zamanki gibi...
Bu tür 'bestseller' romanlarda anlatılan hikayeler daha önce defalarca anlatılmış ve bazıları klasik olmuş hikayelerin kötü birer kopyaları aslında. Nitekim “Grinin Elli Tonu”nun hikayesi de özellikle benim kuşağımın çok iyi bildiği “O’nun Hikayesi”, “Emmanuelle” filmlerinde hatta “Dokuzbuçuk Hafta” ve “Sekreter” gibi filmlerle de izlediğimiz bir hikayeyi yineliyor.
Bu tür 'bestseller' romanlarda anlatılan hikayeler daha önce defalarca anlatılmış ve bazıları klasik olmuş hikayelerin kötü birer kopyaları aslında. Nitekim “Grinin Elli Tonu”nun hikayesi de özellikle benim kuşağımın çok iyi bildiği “O’nun Hikayesi”, “Emmanuelle” filmlerinde hatta “Dokuzbuçuk Hafta” ve “Sekreter” gibi filmlerle de izlediğimiz bir hikayeyi yineliyor.
“Alacakaranlık”taki Bella’dan bir tık daha nitelikli özellikleri olan (bu iyi
bir şey), kolejden yeni mezun olmuş Anastasia (Ana), gizemli sırlara sahip
Christian Grey adlı zengin bir iş adamının hayatına dahil oluyor. Christian sık
sık romantik değilim ben diyor, öyle normal çiftler gibi sevişme sevmem, yemeğe
götürmem filan diyor. Ana yine de onu istiyor, bir süre ‘normalleştirmeye’ de
çalışıyor. Ama zaten adam da yapmam dediği her şeyi –bir süre surat assa da-
yapıyor! Ana’yı her gördüğünde bol bol öpüyor, sık sık helikoptere, planöre
filan bindirerek uçuruyor, araba, bilgisayar alıyor, aile yemeğine götürüyor vs.
Evet, bazen bir emretme huyu da var (!) ve zevkine göre döşediği bir ‘oyun odası’na da sokmaya
çalışıyor onu sürekli! Oyun odasında ne mi var? Kırbaçlar, kelepçeler, sopalar,
askılar, kablolar, ipler, dildolar ne ararsan var. Christian kızın önüne bir de
sözleşme koyuyor. Sözleşme bir kölelik anlaşması gibi. Ancak bu bir Hollywood
filmi ve kitlenin o kadar da ürkütülmemesi gerek. Christian’ın önceki 15
kadınlı sado-mazo geçmişi, zenginliği, dominantlığı filan Ana’nın alt dudağını
ısırmasıyla bertaraf oluyor adeta! Yine de Ana teslim bayrağını çekiyor bir
süreliğine... Doğrusu birkaç şaplak dışında pek de bir şey görmedik malum
sahnelerde. Dozun artıp artmayacağını ikinci, üçüncü filmde göreceğiz artık.. Oysa
farklı temada da olsa mesela bir “Temel İçgüdü” daha cesurdu erotizm
anlamında.
Ana’nın Christian ile tanıştığı sahnedeki eğretilik konu
ilerledikçe biraz düzelse de genel olarak tekdüze ve ‘kuru’ bir film “Grinin
Elli Tonu”. 80’lerin kült polisiyesi “Miami Vice”ın maço polisi Don Johnson’ın
kızı olan Dakota Johnson güzel ama çok etkileyici değil. Belli ki tacizle dolu
bir geçmişi olan Christian Grey’i oynayan Jamie Dornan da hiç güven vermeyen,
güldüğü zaman bile samimi görünemeyen bir ifadeye sahip çoğunlukla. Filmin dramatik yapısında da çokça sorun var. Gizemli olmak demek, bir öyle bir böyle, dengesiz olmak demek değildir.
"Grinin Elli Tonu"nun Türkiye'de kadına şiddetin tepe noktasında yaşandığı bir zamanda gösterime girmesi de tuhaf oldu doğrusu... Filmin bu anlamda 'özendirici' bir etkisi yok aslında. Ancak bizde cinsel açlık içinde büyüyen cinsiyetçi erkeklerin yine de yanlış anlayabileceği bir hikayesi de yok değil bütün üçlemenin... 2/5
Grinin Elli Tonu (Fifty Shades of Grey)
Yönetmen: Sam
Taylor-Johnson
Oyuncular: Dakota
Johnson, Jamie Dornan, Jennifer Ehle, Eloise Mumford, Victor Rasuk, Marcia Gay Harden
125 dakika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder