Kaçan balık büyük
olmuş!
Her ülkede tutan türden filmlere bir yönelme olur ama
bizdeki durum özellikle gişe filmleri açısından, tam bir keşmekeşe dönüşmüş
durumda. Bir tarafta islami korku filmleri, diğer tarafta sulu sepken abuk
sabuk isimli komedi filmleri... Arada bir de sırtını Yeşilçam'a dayamaya çalışan ama onlardan çok daha korkak (muhafazakar) ve (kadınlar tarafından yazılsalar bile) ataerkil romantik filmler...
Engin Günaydın’ın senaryosunu yazıp başrolünde olduğu
“İçimdeki Ses”, bir sürü hatalı kararına rağmen bu toplam içerisinde
ortalamanın üzerinde sayılabilecek bir komedi filmi olarak başlıyor hikayesine.
Bir dizi senaristi olan Selim (Engin Günaydın), doğru düzgün
bir ilişki yaşamamış, yalnız, özgüven sorunlarıyla cebelleşen bir adam. Bir spor
salonunda Ayşıl adlı dünya güzeli, 'üst lig'den bir kızla tanışıyor (eski Türkiye güzeli Leyla
Lydia Tuğutlu). Ayşıl, Selim’in yazdıklarından, kirpiklerinden (!) ve onu tanıdıkça da kişiliğinden
çok etkileniyor. Yani bir ‘güzel ve çirkin’ komedisi gibi başlıyor her şey...
Keşke hikaye bundan sonra Selim’in bu güzel kızı elinde tutabilmek için verdiği
mücadeleye odaklansaymış... Film hikayenin en çok bu tarafıyla güldürüyor. Ama sonra
senaryo bu damardan yürümek yerine Selim’in annesinin dahil olduğu yeni bir 'aks'a geçiyor. Ayşıl, Selim’in umreden yeni dönmüş annesine kendisini sevdirmeye
çalışıyor. Bu sahneler maalesef daha kolaycı bir komedi anlayışına yelken
açtırıyor filme. Uzun uzun hikayeye hiç hizmet etmeyen bir termal komedisi bölümü
hikayeyi resmen bölüyor. Bu sahnelerde düzenbaz bir tur rehberinin Selim'in annesi ve arkadaşlarını nasıl da dolandırmak üzereyken Ayşıl'ın olaya el koyuşunu izliyoruz. Komik şakalar var ama biz başka bir şey izliyorduk!
Araya ‘hoşluk’ olsun diye giren Sırrı Süreyya Önder sahnesinden sonra ise hikayenin üçüncü ayağı başlıyor: Ayşıl’ın giderek Selim’in çok anlaştığı annesine benzemesi! Selim bu noktadan sonra o aşık olduğu mükemmel kızın nasıl da giderek annesine benzediğini ve buna karşılık kendisinin de babasına dönüştüğünü anlatmaya başlıyor.
Araya ‘hoşluk’ olsun diye giren Sırrı Süreyya Önder sahnesinden sonra ise hikayenin üçüncü ayağı başlıyor: Ayşıl’ın giderek Selim’in çok anlaştığı annesine benzemesi! Selim bu noktadan sonra o aşık olduğu mükemmel kızın nasıl da giderek annesine benzediğini ve buna karşılık kendisinin de babasına dönüştüğünü anlatmaya başlıyor.
Romantik komedi formüllerinin vazgeçilmezi 'yakın arkadaş' kontenjanında izlediğimiz Ersin Korkut'un da belli sahnelerde katkısı mevcut ama 'Yılmaz Erdoğan benzerliği' esprisi fazla tekrar ediliyor -ki benzetmek de pek mümkün değil bence...
Maalesef Engin Günaydın çok iyi başlattığı hikayeyi kendi elleriyle safha safha öldürüyor. Üzerine apar topar bir finalle de tuz biber ekiyor. "Vavien" gibi bir senaryoya imza atmış bir kalemden hiç beklenmeyecek hamleler bunlar.
Maalesef Engin Günaydın çok iyi başlattığı hikayeyi kendi elleriyle safha safha öldürüyor. Üzerine apar topar bir finalle de tuz biber ekiyor. "Vavien" gibi bir senaryoya imza atmış bir kalemden hiç beklenmeyecek hamleler bunlar.
Ama yine de “İçimdeki Ses”, bir sürü işlevsiz komedinin
arasında bazen oldukça komik bazen de cesur sahneleriyle, Engin Günaydın’ın
sempatisi, Leyla Lydia Tuğutlu’nun güzelliği ve ümit veren oyunculuğu ile belli
bir ilgiyi hakediyor.
2,5 / 5
İçimdeki Ses
Yönetmen: Çağrı
Bayrak
Oyuncular: Engin
Günaydın, Leyla Lydia Tuğutlu, Füsun Demirel, Ersin Korkut, Hamdi Kahraman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder