Nihayet cinsiz bir korku filmi...
“Rezervuar Köpekleri”nin başında bir masa etrafında oturmuş,
bir soygun için biraraya gelmiş adamların kahve sohbetini izleriz. Tek bir
cümlede bile “soygun” kelimesi geçmez ama filmle alakasız konularda konuşan
karakterleri ilk 10 dakikada büyük oranda çözeriz. Korku filmi fanatiklerinin
merakla beklediği yerli korku filmi “Baskın”a, sonradan büyük bir belaya
bulaşacak beş polisi bir yemek masasında izleyerek başlıyoruz. Son derece kaba
ve cinsiyetçi olmaları, şişirilmiş egolar ve şovenist tavırları hepsinin ortak
paydaları. Belli ki rozet ve silahın gücüne sığınmış, ‘iktidarsız’ tipler. İçlerinden
bir nebze öne çıkan genç polis Arda’nın rüyalarına giren çocukluk anısı da bizi
pek bir yerlere götüremiyor. Freudyen bir gözlükle bakınca, baba ve aile
kurumunun, otoritenin birey üzerindeki etkisinden yürüyünce bir şeylerin ucu görünüyor... Ama buradan girilecekse, bu meseleye daha çok
odaklanan bir metin üzerinden gidilmeliydi sanki. Diğer karakterlerin ise birbirlerinden
ayırt edici hiçbir özellikleri yok. Bunlar araçlarına doluşup bir polis
çağrısına cevap verirler ve vardıkları yerde (Osmanlı karakoluymuş) onları
büyük işkenceler beklemektedir.
“Baskın”ın görsel dünyasının çok başarılı olduğunu en baştan
söylemek lazım. Üstelik nihayet cinli islami korku filmlerinin ötesinde farklı
bir yerde duran bir tavırla gerçekleştirilmiş. Ama sinema ne kadar görsel bir
sanat olsa da bir hikaye anlatma sanatıdır. Bu yüzden filmin olanca güzel
kadrajlarına, iyi tasarlanmış müziklerine ve makyaj başarılarına rağmen senaryosundaki
sorunları gözardı edemiyorum. Genç yönetmen Can Evrenol’un ilk başlarda doğru
bir hikayeyle yola çıktığını ama sonrasında korku türüne ait çok sevdiği
filmlerden bir karışıma yöneldiğini düşündüm izlerken. Clive Barker’dan girip
John Carpenter’dan çıkan, “Sessiz Tepe” (Silent Hill), “Teksas Katliamı” (Texas
Chain Saw Massacre), “Ufuk Faciası” (Event Horizon), “Hellraiser”, “Rec”,
“Sınır(da)” [Frontier(s)] gibi ait oldukları alt türlerin en akılda kalan
yapımlarını hatırlatan sahneler ve imajlar yaratan Evrenol, karakterlerini ve
hikayesini derinleştirmeyi bırakıp kurduğu görsel dünyanın peşine takılıp kayboluyor.
Yavuz adlı karakterin işkencecisine “ben devletim” diye bağırması devletçilik
eleştirisi yaptığına işaret ediyorken tarikatın lideri “Baba”yla, Arda’nın
küçükken anne-babasının yatak odasında duyduğu seslerden ulaştığımız kendi
(muhtemelen polis olan) babasına kurulan köprü de kaba bir Freud okumasına pencere açıyor. Arda’nın
annesiyle yatan babasının intikamını, ona yıllarca babalık yapan amcasından
edindiği bir silahla cehennemin ‘baba’sından alıyor olması da altından çok
kalkılabilen olgun bir fikre dönüşememiş.
Yavuz’un onun anlattıklarına gülen garson çocuğu dövmesi
“Sıkı Dostlar”ı (Goodfellas), sık sık görünen ve şamanizmde temizlik bilgisini
simgeleyen kurbağa imajları da “Manolya”yı (Magnolia) hatırlatmıyor değil bu
arada. Polislerden en zayıf karakterli olanının bir sabunlukta kurbağa görmesiyle
başlayıp yer yer görünmeye devam eden bu kurbağa imajları bu pis polislerin karakolda kendilerini
bekleyen vahşiler tarafından ‘temizlenecek’lerini ima etmekte sanki. Bazı
sahnelerde küçük lekeler gibi görünen Türk bayrağı (mesela silah kabzasında), Fatih Sultan Mehmet,
Atatürk görselleri milliyetçilik, ulusalcılık, Osmanlıcılık eleştirilerini mi işaret
etmekte acaba? (Osmanlı karakolu da şimdiki cumhuriyetin babası mı mesela?) Bütün bu işkenceler genç polis Arda’nın gördüğü bir kabustan mı
ibaret? (Filmin adına bu yüzden mi “Karabasan” kelimesi eklendi acaba?) Bu kötü
polisler (erkekler) ilahi bir güç tarafından cezalandırılıyorlar mı? Bir
tarikatın kurbanı mı oluyorlar? Film polis ve devlet faşizmini mi eleştiriyor
ya da babalarının gölgesinde büyüyen erkek çocuklarının babalarından
kurtuluşunu mu anlatıyor? Sarmal bir yapıya işaret eden 'final twist'i ise bütün hikayeyi kucaklamıyor sanki...
Ama Can Evrenol’un yönetmenliği kesinlikle umut veriyor.
Yepyeni hikayelerde çok daha iyi filmlerin geleceğini işaret ediyor bize... Bu da bu zaman ve sinema ortamında az bir şey değil doğrusu... 2,5/5
Baskın: Karabasan
Yönetmen: Can Evrenol
Oyuncular: Ergun Kuyucu, Görkem Kasal, Muharrem Bayrak, Fatih Dokgöz, Mehmet Cerrahoğlu
97 dakika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder