Üç kuşağın beklediği film!
“Star Wars: Güç Uyanıyor” büyük bir medya bombardımanı
eşliğinde geldi nihayet. Serinin fanatikleri genelde memnun. Nasıl memnun
olunmasın ki, bütün eski dostlar tekrar aramızdalar...
İlk “Star Wars” filmini izlediğimde 7-8 yaşlarındaydım.
Amcam beni elimden tutup Topkapı Sur sinemasına götürdüğünde olağanüstü bir şey
seyredeceğimi biliyordum. Daha gazete ilanlarından belli ediyordu kendisini.
Büyülenmiştim ve uzun bir süre her gece yatmadan önce yatağımda filmi baştan
aşağı kendime sahne sahne hatırlatarak uyuyakalmıştım.
1977 yapımı ilk “Yıldız Savaşları” filmi tam üç yıl sonra
1980 yılında ülkemiz salonlarında izlenebilmişti... 12 Eylül darbesine adım
adım yaklaşıldığı günlerde biz çocukların dünyasına güneş gibi doğmuştu. Mitolojiden,
çizgi romanlardan, western sinemasından, doğu mistizminden beslenerek
yaratılmış şahane bir fantastik karışımdı ve zamane çocuklarının daha önce hiç
izlemedikleri bir şeydi.
George Lucas hikayesini anlatmaya tam ortasından başlamış,
1977’de başlayıp üçer yıl arayla çektiği orijinal üçlemenin öncesini de 1999
yılında başlayıp yine üçer yıl arayla çektiği ikinci bir üçlemeyle
anlatabilmişti. İkinci üçlemenin olanca ‘karton’ görünümlerine rağmen yine de
iyi olduklarını düşünenlerdenim. Özellikle de Anakin’in Darth Vader’e dönüşme
filmi olan “Episode III: Revenge of the
Sith”in karanlığı ve altında yatan politik zemini etkileyicidir. Bu rengarenk
fantazyanın altında katılın ya da katılmayın hep bir politik zemin de vardı
zaten.
Her ne kadar “uzun zaman önce, çok çok uzak bir galakside”
diye başlasa da “Star Wars” evreni o kadar da uzağımızda olmadı hiçbir zaman.
Doğu dinlerinin bir karması gibi karşımıza çıkan ve jedi şövalyelerinin
dillerinden düşürmedikleri “güç” (kudret) kavramı bizde tasavvufi okumalara son
derece açıktır. Bütün canlıların evrene kattığı enerjinin toplamını “force” ile
ifade eder. İnsan çevresindeki enerjiyi olumlu ya da olumsuz bir hale getirebilecek
güçte bir varlıktır. Mesele insanın içindeki aydınlık-karanlık tarafların
dengesini ne derece koruduğu ve içindeki aydınlığa ya da karanlığa kendisini
bırakıp bırakmadığıdır. Orijinal üçlemenin ‘karanlık tarafı’nı soğuk savaş
yıllarının popüler tabusu Sovyet Rusyası, iyi tarafını ise özgürlükçü
kapitalistler olarak okumak da mümkündü. Ama sonraki üçleme kesinlikle ABD’nin
Bush dönemine karşı sert bir eleştiriydi.
Yarattığı korku politikalarıyla bütün galaksiyi yönetimi
altına almak isteyen imparatorluk, eski cumhuriyeti yıkıp faşist bir idare
kurmayı amaçlar. Direnişçileri örgütleyen jedi şövalyeleri ise içlerinden çıkıp
bütün dengeleri altüst eden Anakin Skywalker’ın katkısıyla büyük bir hezimete
uğrar. Orijinal üçlemede de, karanlık tarafına yenilip Darth Vader’a dönüşmüş olan
Anakin’in oğlu Luke Skywalker’ın ‘jedi’ olma sürecini izliyor ve onun
öncülüğünde toparlanan asiler sayesinde imparatorluğun çöküşüne şahit
oluyorduk.
Yeni ama çok da tanıdık
Yeni üçlemenin bu ilk filminde ise bu çöküşün 30 yıl
sonrasına gidiyoruz. Orijinal üçlemenin senaryolarında da adını gördüğümüz
Lawrence Kasdan’ın senaryosundan da anladığımız gibi, yönetmen J.J. Abrams’ın
tercihi eski üçlemeye daha yakın bir film yapmakmış. Abrams yeni kuşaktan çok serinin eski fanatiklerini daha çok önemseyip onları hoş tutmayı istemiş öncelikle. Filmin yeni ‘kötü’ Kylo
Ren’in girişiyle başlaması, iyi kahramanların hikayeye bir droid tarafından
dahil edilişleri, bilge bir kahramanın büyük mücadeleyi başlatıp hayatını
kaybetmesi, trajik bir baba-oğul hesaplaşması, Yoda gibi iri gözleri olan ufak
tefek bir karakter, paralel kurguyla hem havada hem de yerde süren bir
düelloyla gelen final, Finn'i baygın bir halde bırakmamız, jedi olduğunu yeni keşfeden bir ana karakter vs... Bütün bunlar orijinal üçlemeyi çok fazla hatırlatan
dramatik numaralar. Abrams, bizi Han Solo, Leia, C-3PO, R2D2, Chewbacca ve Luke
Skywalker’la misafir oyuncu mantığından uzak bir şekilde buluşturarak da tam
tatmin sağlama peşinde. Filmin en iyi taraflarından biri de bu zaten. Yeniden çevrimlere konuk oyuncu olan eski başrol oyuncuları gibi değiller kesinlikle... Sanki o evrende yıllarca bizden uzak yaşamış o karakterler...
Bu sefer hikaye eski imparatorluğun kalıntılarından doğan ve
“İlk Düzen” adlı yeni bir askeri organizasyonun yükselişiyle başlıyor. Snoke
adlı kötü bir lider, tıpkı eski imparator Darth Sidious’un Anakin’i karanlık
tarafa çekmesi gibi bir zamanlar Luke Skywalker’ın öğrencisi olan Kylo Ren’i
yeni bir Darth Vader gibi maskeli bir kötülüğe dönüştürmüştür. Bütün dengeleri
bozacağını düşündükleri, jedi soyundan gelen ve belli ki bu yeni üçlemenin
Obi-Wan Kenobi’sine dönüşecek olan Luke Skywalker’ı bulup yok etme planlarını
Leia ve Han Solo’nun öncülüğündeki direnişçiler bozmaya çalışırlar. İlk
Düzen’in zırhlı askerlerinden biriyken vicdanının sesini dinleyerek asilere
katılan Finn ile hurda satarak geçinmeye çalışan esrarengiz bir kız olan Rey de
bu macerada önemli roller oynayacaklardır. Serinin fanatik izleyicilerini yeni
karakterler konusunda memnun etmek çok zor ama, aralarındaki ilişki biraz
‘hızlı’ gelişiyor olsa da, Rey ve Finn bu konuda pek zorluk yaşamayacaklar gibi
görünüyor. Bu arada yeni üçleme her zamankinden daha da büyük bir faşizm
eleştirisi yapacak belli ki. Daha büyük bir ‘Ölüm Yıldızı’nı çok kalabalık bir
asker topluluğunu ilk filmden gördük bile! Açıkçası Snoke adlı yüce liderdeki aceleye gelmişlik hissi beni rahatsız etmedi değil. Sıradan bir fantastik filmin kötü canavarı gibi görünüyor. Keşke hiç görünmeseydi, sadece esrarengiz bir ses olsaydı mesela!
Henüz izlemeyenler için filmin sürprizlerini bozmayalım ama “A
New Hope” ile olan bütün benzerliklerine rağmen kendisini baştan sona sıkmadan
izleten filmde cevabı verilmeyen bir sürü de soru var... Kylo Ren’in Luke
Skywalker’ın öğrencisiyken neden ondan ve ailesinden koptuğunu, Han Solo ve
Leia’nın arasına neden büyük bir mesafe girdiğini, yeni kötü Snoke’un aslında
kim olduğunu, Luke Skywalker’ın yerini gösteren haritanın ele geçiriliş hikayesini,
Rey ve Finn’in geçmişlerini ve kim olduklarını henüz söylemiyor film. Lucas’ın
1977’de yaptığı gibi yine meselenin ortasından dalıyor anlatmaya... Muhtemelen
de devam filmleriyle birlikte güzel bir bütün oluşturacak..
Sonuç olarak filmi sevip sevmemenizin ilk “Star Wars” filmi
ile kurduğunuz kişisel bağla çok ilgisi var. Dört beş ay önce sosyal medyada
yaptığım bir yorumda, ben olsam senaryoyu dört bir yana dağılmış ana
karakterlerin tekrar bir araya toplanma filmi olarak tasarlardım ve ana
karakterden birini de trajik bir şekilde öldürürdüm demiştim. Luke Skywalker’ın
da filmde nasıl görüneceğini az buçuk tahmin etmiştim. “A New Hope”la yapılan, evet kimi zaman dozu biraz da kaçan bu 'aşinalık duygusu'na bozulan ve daha yeni bir şey bekledikleri için hayal
kırıklığı yaşayan insanları da anlıyorum. Ama ne yapılırsa yapılsın 8-10
yaşlarında perdede izlediğimiz o ilk “Star Wars” deneyimini artık aynen yakalayabilmemiz mümkün değil maalesef! Hem bizim yaşanmışlıklarımız hem de sinemanın bugün geldiği nokta
bize o deneyimi bir daha asla yaşatamayacak çünkü...
Diğer yandan genç seyirciler benim yaşımdakilerden farklı
değerlendireceklerdir filmi illa ki. Bazı sahnelerinde, hayatımın en mutlu
günlerinden biri olan ilk “Star Wars” filmini izlediğim o günü bana hatırlatan
heyecanı ve bugünkü hüznümü hissedemeyecekler belki ama eminim filmden yine de zevk
alacaklar... 4/5
Star Wars: The Force Awakens
Yönetmen: J.J.
Abrams
Oyuncular:
Harrison Ford, Carrie Fisher, Mark Hamill, Daisy Ridley, John Boyega, Adam Driver, Oscar Isaac, Lupita Nyong'o, Andy Serkis, Domhnall Gleeson, Anthony Daniels, Max Von Sydow
135 dakika
STAR WARS EVRENİNİN YENİ KAHRAMANLARI
REY (Daisy Ridley)
Hiçbir “Star Wars” filminde görmediğimiz güçte bir kadın karakter olmuş Rey. Hem
Luke Skywalker hem de Han Solo’nun en iyi özelliklerini üzerinde taşıyan adeta
bir Mad Max karakteri ya da bir çöl savaşçısı gibi... Biraz Keira Knightley’i
andırsa da ondan güzel olan İngiliz genç oyuncu Daisy Ridley yeni üçlemenin
kilit karakterlerinden birine hayat veriyor..
FINN (John Boyega)
Bir İlk Düzen askeriyken, bütün bir köy halkının
katledilişine tanık olduktan sonra önce canını kurtarmak için kaçan sonra da
direnişçilere katılan Finn, “Star Wars” evreninin en baskın siyahi kahramanı
oldu şimdiden. Orijinal üçlemede tanıdığımız Lando karakterinin oğlu olmasından
şüphelensek de film henüz bu konuda bir fikir vermiyor.
KYLO REN (Adam Driver)
Filmi henüz izlemeyenlerin tadını kaçırmayalım şimdi ama
asıl adı Ben olan Kylo Ren’in anne-babasını çok iyi tanıyoruz.... Ama Darth
Vader’a olan hayranlığı ve kalıtımsal benzerliği yeni üçlemenin en tehlikeli
karakteri haline getiriyor onu. Kylo Ren’in henüz eğitimi tamamlamamış olması
ve içindeki baba nefreti onu çok ilginç ve sürprizlere gebe bir karanlık
karakter haline getiriyor...
POE DAMERON (Oscar Isaac)
Direnişçilerin en usta pilotu... Luke Skywalker’ın bulunduğu
yeri gösteren haritanın eksik parçasını bulan önemli bir karakter. Sonraki
filmlerde daha etkili bir rolü olacak, hatta sonraki filmlerin Han Solo
işlevini görecek belli ki...
BB-8
Yeni droidimiz şahane bir tasarıma sahip. Bu kez daha
duygusal bir droid olması tasarlanmış. Bu anlamda biraz “Wall-E”yi andırıyor ve
sadık bir köpek yavrusu gibi aynı zamanda. Eski droid kahramanlarımız C-3PO ve
R2D2 da var filmde ama BB-8 resmen rol çalmaya başladı daha ilk filmden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder