Sıra dışı bir süper kahraman
Çizgi roman yayıncılığının dev markası Marvel, Iron Man,
Hulk, Kaptan Amerika, Thor gibi karakterlerini dergi sayfalarından sinemaya
aynı taktikle taşımaya devam ediyor. Bu süper kahramanlar önce kendilerine ait
maceralar içeren filmlerle sonra da bir araya geldikleri “Yenilmezler”
filmleriyle Hollywood’u büyük bir krize girmekten kurtardı adeta. Marvel’in
çizgi roman uyarlamalarının getirdiği hareketlilik aslında bütün stüdyoların
işine yaradı. Her ne kadar gişe filmlerinde bir çeşitlilik tıkanmasına yol
açmış olsa da...
1939’dan beri faaliyette olan şirketin süper kahraman sandığında daha onlarca filmlik
malzeme sırasını beklemekte. 2009’dan beri Disney’e ait olan Marvel şirketi, “Yenilmezler”
(The Avengers) ekibinin dışında kalan “Fantastik Dörtlü”, “Örümcek Adam” ve
“X-Men” filmleriyle, televizyonda da türlü türlü dizileriyle eğlence sektörüne
yön vermeye devam ediyor.
Orijinal “Yenilmezler” ekibinin eksikleri de yeni filmlerle
kapatılmaya devam ediyor. İlk kez 1962 yılında çizgi roman sayfalarında
kendisine yer açan “Ant-Man” nihayet karşımızda... “Yenilmezler” ekibine The
Wasp adlı başka bir küçük ölçekli süper kahramanla birlikte katılan “Ant-Man”in
macerası, Hank Pym adlı bir bilim adamının küçülebilir ve içindekini de
küçültebilir bir üniforma icat etmesiyle başlar. Pym üniformayı ilk önce
kendisi giyer, kız arkadaşı Janet da benzer bir üniformayla “The Wasp” olur.
Ancak Janet’ın ölümünün ardından Pym, Ant-Man olmayı bırakır. Yıllar sonra
üniformayı giymesi için usta bir hırsız olan Scott Lang’i bulur. Scott suç
işlerini bırakıp ayrıldığı karısından olan kızına en azından iyi bir baba
olmaya çalışmaktadır. Ancak suçlu geçmişi peşini bir türlü bırakmaz. Eski
öğrencisi Cross’un aynı icadı kötü amaçlar için kullanmasına engel olmak
isteyen Pym, iş bulmakta zorlanan Scott’ı ikna eder ve macera başlar.
“Ant-Man” diğer Marvel karakterlerinden farklı olarak komedi
yanı daha ağır basan bir karakter. Zaten bu yüzden onu daha çok komedi
filmlerinden tanıdığımız bir aktöre emanet etmişler. Paul Rudd filmin sevimli
yüzünü hem senaryoya verdiği katkıyla hem de performansıyla güçlendiriyor.
Nitekim hem Scott’ı bize tanıtan girizgahıyla hem de oyuncak trenlerin
arasındaki final kapışmasıyla hayli eğlenceli sahneler izliyoruz. Ama filmin
ikinci perdesi, yani orta kısmı her süper kahraman serisinin ilk filminde
karşımıza çıkan kimi klişeleri barındırması sebebiyle biraz aksıyor. Scott’ın
Pym ve çekici kızı Hope tarafından eğitildiği sahneler uzuyor ve her ne kadar
eğlenceli hale getirilmeye çalışılsa da tempoyu bir miktar düşürüyor. Scott’ın
kızıyla olan duygusal sahneleri tipik bir aile filmi klişesine saplanıyor. Tabi
ki mantığın yüzde yüz devreye girmesini beklemiyoruz böyle bir filmde ama yine
de Scott’ın karıncalarla birlikte bir ordu lideri gibi hareket etmesi bir süper
kahraman karakter için bile bir handikap. Bu konuda Paul Rudd pozitif
enerjisiyle elinden geleni de yapıyor. Zaten komediye vurmazsanız “Ant-Man”i
seyirciye sevdirebilmek biraz zor.
Beyazperdede daha önce de küçülen kahramanlı filmler
izlemiştik. “Ant-Man” bu anlamda birkaç sahneyle yeni bir şeyler deniyor. Scott’ın
elbiseyi ilk giydiği sahne ve bütün o komik final sahnesi sınıfı geçiyor. Dr.
Pym rolündeki Michael Douglas’ın filmin hemen başında bilgisayar teknolojisi
sayesinde gençleştirilmesi ve “Temel İçgüdü”deki (Basic Instinct) haline
getirilmesi ise ‘vay canına’ dedirtiyor doğrusu...
Filmin son yazılarının en sonunda ise muhtemelen yeni
“Kaptan Amerika” filmine bir köprü kuruluyor. Meraklılarına salonu hemen
terketmemelerini de öğütlemek lazım... (3/5)
Ant-Man
Yönetmen: Peyton Reed
Oyuncular: Paul
Rudd, Evangeline Lilly, Michael Douglas, Corey Stall, Bobby Cannavale, Judy Greer, Michael Pena
117 dakika
Amerikan rüyasının sonu!
Orijinal ismi “Göçmen” olsa da bizde daha akıllıca bir
türkçe isim konulmuş bu filme. “Bir Zamanlar New York”da Avrupa’daki I. Dünya
Savaşı’ndan Amerika’ya kaçan göçmenlerin sefaletlerine odaklanıyoruz. Binbir zorluk
içinde geçen bir gemi yolculuğuyla New York’a varan göçmenler Ellis adasında
karşılanmakta, çalışamayacak kadar hasta olanlar ve kalacak bir adres
gösteremeyenler adada karantinaya alınıp geri gönderilmekteler. Polonya’dan kız
kardeşiyle birlikte göç eden Ewa da anne babasını gözleri önünde cinayete
kurban vermiş acılı bir genç kadındır. Kız kardeşi hasta olduğu için adadaki
hastaneye yatırılır, kendisi de teyzesinin adresini yetkililere doğrulatamadığı
için sınır dışı edilmek üzere kenara ayrılır. Ama adada tanıştığı Bruno adlı bir
adam ona yardım eder ve beraber New York’a gelirler. Bruno Ellis adasında genç
kadınları seçip uyduruk bir tiyatro grubu görüntüsünde onlara konsomasyon
yaptırarak iş buluyordur. Ewa en başta buna dirense de sonunda kız kardeşini
hastaneden çıkartacak rüşvet parasını toparlayabilmek için kabul etmek zorunda
kalır. Zaten eniştesi de adı çıktığı için onu evine almayı reddetmiştir.
Zaman geçtikçe Bruno’nun kendisine olan hastalıklı
tutkusundan bunalan Ewa tek teselliyi Bruno’nun kuzeni Emil’de bulur. Emil
sihirbazlık yaparak geçinen sempatik bir genç adamdır. Ama Bruno’yla daha
önceden de yaşanan bir kız meselesi yüzünden sürekli didişmektedir. Hikaye
giderek trajik bir sona doğru sürüklenen klasik bir aşk üçgenine dönüşür.
“Bir Zamanlar New York”un en büyük avantajı rol aldığı her
filme ekstra bir değer katan Marion Cotillard. Ewa rolünde izlediğimiz güzel
Fransız oyuncu, sessiz sinemanın güzel kadınlarını andırıyor sık sık. Yönetmen
Gray birçok sahnede onun anlamlı, güzel yüzüne yaklaşarak bu avantajı sonuna
kadar kullanıyor. Açıkçası ‘kötü yola düşen göçmen kızın melodramı’ hikayesi
çok yeni bir hikaye olmamasına rağmen film kendini bir şekilde izletiyor.
Amerikan rüyasının nasıl bir aldatmaca olduğunu, Amerika’nın her gelene kucak
açan bir ülke olmadığını, binlerce kez izlemişiz sonuçta. Ama filmin bize sık
sık “Baba” (The Godfather) ya da “Bir Zamanlar Amerika”nın (Once Upon A Time in
America) atmosferini hatırlatan puslu, kahverengi tonlarındaki görüntü
çalışması birinci sınıf.. Bruno rolünde elindeki kısıtlı malzemeye rağmen
harika bir performans çıkaran Joaquin Phoenix de çok iyi. Ama film fazla kasvetli,
yer yer ikna sorunları olan bir senaryoya sahip yine de. Özellikle de malum aşk
üçgeninin son kenarını tamamlayan Emil karakteriyle ilgili ciddi sorunları var
senaryonun... (3/5)
Bir Zamanlar New York
The Immigrant
Yönetmen: James
Gray
Oyuncular: Marion
Cotillard, Joaquin Phoenix, Jeremy Renner, Dagmara Dominczyk
120 dakika
Kayıp çocuklar ve tatminsiz büyükleri...
Avustralya yapımı film gergin bir kayıp hikayesi ama aynı
zamanda bir taşra kasabasında sıkışmış, dişiliğini kaybetmiş/arayan iki
kadının, bir anne-kızın da hikayesi.
Çöl ortasında küçük bir kasabada yaşayan Parker’ların bir
erkek bir de ergen bir kız çocukları vardır. Oğlanın bazı geceler sıkıntıdan dışarı
çıkıp etrafta dolaşma huyu varken, kız bütün sıkıntısını kasabalı erkeklerle
birlikte olarak atmaya çalışmaktadır. Bir gece evden çıkarlar ve artık ‘kayıp’tırlar.
Anneleri Catherine de uzun zamandır kocasından cinsel bir
ilgi görmemenin sıkıntısını taşıyordur. Bu sıkıntıya bir de çocuklarının
kaybolması eklenir. Kocanın ise sıkıntısının ne olduğu tam olarak
anlaşılamamakta. Catherine rolünde izlediğimiz Nicole Kidman’ın bu projeyi
seçerken, bir oyuncu olarak ilgisini neyin çektiğini anlamak mümkün. Çünkü
Catherine bir sürü ihtiyaç içinde, bir insan (özellikle de erkek) yakınlığına
hasret bir taşra kadınını çok iyi oynuyor. Ancak iyi başlayan hikaye bir süre sonra
garip bir kafa karışıklığına uğruyor. Anne-kızın depresyondan kaçışı birbirlerinden
habersiz olarak cinsellikte aramaları, hoş bir paralellik sunuyor sunmasına ama
oğlanın kayboluşu, ergen kızın birlikte olduğu erkeklerin durumları, çocukları
arayan kasaba şerifinin tutarsız karakteri, Catherine’in kocasının ruh halindeki
muğlaklık filmin asıl derdinin de havada kalmasına sebep oluyor. Erkek
karakterlerle ne yapacağını bilememiş sanki yönetmen...
Aslında “Fırtınanın Ortasında” hem güçlü oyunculara hem de
sinema için şahane bir mekana ve ekibe sahip bir film, ama ne yazık ki
yörüngesinden çıkınca seyircisini aynı Catherine gibi yarı-tatmin bir şekilde
uğurluyor salondan. (2,5/5)
Fırtınanın Ortasında
Strangerland
Yönetmen: Kim
Farrant
Oyuncular: Nicole
Kidman, Hugo Weaving, Joseph Fiennes, Maddison Brown, Nicholas Hamilton
112 dakika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder