"İlk filmde tanınmıyordum sırtım dönüktü, ama ikinci filmde yüzümü size döndüm!" |
Uzakdoğu sinemasını ilgiyle takip edenler bilirler; çılgın
koreografiler eşliğinde çekilmiş atışma ve kavga sahneleriyle dolu polisiye
aksiyonlar, özellikle de Hong Kong’lu sinemacıların en usta olduğu tür sinemasını
oluşturur. Ringo Lam, Dante Lam, Tsui Hark, Johnnie To ve tabi ki John Woo gibi
bu tür sinemanın usta yönetmenleri kariyerleri boyunca bu türün hakkını veren çok
iyi filmler yaptılar. Bu filmlerin hikayeleri en çok da bildiğimiz klişeler
üzerine kuruludur, gizli polis mafyanın içine girer düşmanla yakınlaşır, bir
ikilemin ardından özüne döner ya da Yunan tragedyalarındaki gibi trajik bir sona
doğru ilerler.
Tabi ki her aksiyon filmi, özellikle de eskilerin tabiriyle
bu tip ‘karate filmleri’, dört başı mamur karakterler sunmak zorunda değil.
Nitekim kimse “Baskın” gibi bir filmden “Kirli İşler” (Infernal Affairs) gibi
derinlikli bir gizli polis hikayesi de beklemiyor. Ama yine de yukarıda
saydığımız yönetmenlerin de böyle aksiyona yüklenmiş tonla filmi olmasına
rağmen hiçbiri iki “Baskın” filmi kadar yüzeyde takılmıyordu.
Önce birincisi
Dünyanın pek çok ülkesinde 2012’nin aksiyon tutkunlarını en
çok memnun bırakan filmlerinden biri oldu “Baskın”. Gallerli yönetmen Gareth
Evans’ın üçüncü uzun metrajlı filmi aslında bir cümlelik hikayesiyle senaryo
yokmuş gibi bir film... 17-18 kişilik bir polis özel harekat timi neredeyse
bütün sakinlerinin esrarkeş, gangster, hırsız ve katillerin oluşturduğu ve
sahibinin bir uyuşturucu çetesi reisinin olduğu bir apartmana baskın yaparlar.
Ama apartmanın sahibi böyle bir baskın için oldukça tedarikli ve hazırdır!
Biz bu özel timin içinde özellikle iki kişiyi diğerlerine
göre daha çok tanıyoruz. Tanıyoruz dediğime de bakmayın, temiz yüzlü olan
Rama’nın hamile bir eşi vardır, çok iyi bir dövüş tekniğine sahiptir ve tabi ki
vicdan sahibi bir polistir, hepsi bu kadar... Ekipteki diğer bir kişi Yüzbaşı
Jaka adamlarına sahip çıkan, sıkı dövüşçü ve dürüst bir polistir... Senaryonun
da yazarı olan Evans, onu bir an önce sevelim diye filmin daha ilk dakikasında,
Rama’yı baskına gitmeden önce karnı burnunda eşiyle vedalaşırken bize
gösteriyor. Zaten adı da Güney Asya mitolojisinin en popüler kahramanlarından
birinden gelir... Rama evden çıkarken yaşlı bir adama “Merak etme onu geri
getireceğim” de diyor. Kimi kastettiği filmin tek sürprizi, o da zaten
ortalarda ortaya çıkıyor...
Filmin en etkileyici sahnelerinden biri, kimsenin daha henüz
uyanmadığı şehrin sokaklarında yağmurlu bir havada hızla hedefine doğru yola
koyulmuş zırhlı aracın içinde neye gittiklerinin pek de idrakında olmayan ve
çoğunluğunun da yeterince tecrübesi olmadığı kısa bir süre sonunda anlaşılacak
olan özel tim mensuplarının heyecanlı bekleyişi...
Evans’ın bir önceki filminin de başrolü olan Iko Uwais’in pek bir karizması yok ama Yüzbaşı Jaka rolünde Joe Taslim gayet iyi. |
Tam teçhizatlı özel tim apartmana girer. Hatta iyi bir
başlangıç yaparlar. Ancak içerde bir kişinin sessiz alarma dokunmasıyla büyük
patronun apartmanı kitlemesi ve bina sakinlerine “atış serbest” çağrısı
yapmasıyla ortalık kelimenin tam anlamıyla kana bulanır...
Evans’ın ‘hikaye’ye pek takılmadığı zaten filmin ilk 10
dakikasından da belli. Onun için ‘bu filmde hikaye yok’ diye eleştirmenin pek
bir mantığı da yok. Evans 1980’lerin, 1990’ların Hong Kong aksiyon filmlerinin
bol dövüşlü, yaratıcı koreograflar içeren sahnelerine özenen ‘kapalı alanda
kalmış kahraman’ klişesini de en vahşi tonda bir daha çalıştıran bir film yapmak
istemiş. Aslında yapmış da... Filmin dövüş sahnelerindeki yüksek şiddet oranını,
çok basit hikayesini ve bazı sahnelerini biraz uzun tutmasını bir kenara
bırakırsanız vaad ettiği eğlence ve heyecanı sağlıyor “Baskın”.
Sinemada pek sık rastlamadığımız bir ülkeden, Endonezya’dan
gelen “Baskın” içerdiği yoğun şiddeti son derece estetik bir şekilde ve iyi
dizayn edilmiş müzikler eşliğinde sunması dolayısıyla belli bir yaşın altı için
tehlikeli bir film aslında. Ama kendisini bu şiddete tehlikeli bir hayranlıkla teslim
etmeyen seyirci için seyri çok yüksek sekanslar barındırıyor. Polislerin
apartman boşluğunda tümüyle karanlığa teslim olduğu ve çatışmanın ilk kez
başladığı sahne mesela... Sinemanın mucizevi olanaklarını kullanan iyi
tasarlanmış bir sahne.
Apartmanın içinde bir bilgisayar oyunu bölümleri gibi (level) korkunç düşmanları aşa aşa büyük patrona (boss) doğru yol alır Rama... |
Rama’nın bir koridorda ellerinde palalarıyla kendisine
doğru koşan 8-10 ‘machete’yle tek başına, hem de yaralı arkadaşını koruyarak
dövüştüğü sahne gerçekten heyecanlı... Yakın dövüşlerin fazlasıyla inandırıcı
bir şekilde gerçekleştirildiği filmde Hong Kong’lu benzerlerinden farklı olarak,
rakiplerin birbirlerine çıplak elle daha çok temas ettiklerini söylemek mümkün.
Bu yönüyle yönetmenin büyük ilham aldığını söylediği John Woo klasiği “Hard
Boiled”dan ayrıldığını söylemeliyiz. Zira Woo’nun filminde “karakter”ler vardı
ve yakın dövüş sahneleri daha çok dans gibiydi.... “Baskın”ın çıplak elli dövüş
sahneleri ise daha çok ‘sevişme’nin argo ifadesine denk düşüyor sanki... Bu
yüzden yukarıda bahsettiğimiz ‘estetik’i de şiddetsel anlamda ‘porno estetiği’ne
yaklaştırmak da mümkünleşiyor. Özellikle finale doğru gerçekleşen üçlü dövüş
sahnesi uzun ve bitmek bilmeyen bir şiddet pornosu sanki...
Ve ikincisi
İki filmdir kahraman polis Rama karısından izin alarak
aksiyona vuruyor kendini... Benzer sahnelerle üstelik; karısı hiç ses
çıkarmadan dinliyor, Rama önünde diz çöküp “çok kısa bir süre gideceğim,
vallahi de geri döneceğim inşallah” tadında konuşuyor... Sonrası kırılan kemik
ve fışkıran kan sesleri...
“Baskın” (The Raid) aslında bir cümlelik
hikayesiyle daha çok ikili-üçlü dövüş koreografileriyle ilerleyen bir filmdi...
17-18 kişilik bir polis özel harekat timi neredeyse bütün sakinlerinin
esrarkeş, gangster, hırsız ve katillerin oluşturduğu ve sahibinin bir
uyuşturucu çetesi reisinin olduğu bir apartmana baskın yaparlar. Ama apartmanın
sahibi böyle bir baskın için oldukça tedarikli ve hazırdır... Hikaye bundan fazlasını zaten talep
etmeyeceğiniz bir hikayedir. Ama en azından bir süre sonra içerideki
haydutlardan birinin Rama’nın kardeşi olduğu ortaya çıkıyor da hikayenin dramı
biraz daha güçleniyor.
Bu özellikle de yabancı basının bir başyapıt diye ilan edip
ayakta alkışladıkları (ya da bir pazarlama stratejisi de olabilir) devam
filminde ise ilk filmin parlak fikrinden (kısıtlı bir alanda yüzlerce katille
başbaşa kalan ve çabucak azalacak olan 17 polis) son derece uzak, klişe bir
hikaye ve karakterleri var. Her türlü kanunsuz işte türlü pislikleri yapan ama
yine de onurlu olmaktan filan bahseden kötü mafya babası; onun kontrolsüz,
hırslı ve psikopat oğlu ve onların arasına sızan gizli polis Rama... Ancak Rama o kadar az
konuşuyor, aslında o kadar temiz bir adam ve öyle asosyal ki, o fırlama mafya
çocuğunun en iyi arkadaşı kıvamına filan gelebilmesi normalde mümkün değil!
İlk filmde Rama’nın zor bela öldürdüğü Mad Dog’ı oynayan Yayan Ruhian bu sefer çok eklektik duran bir yan karakter! |
Hadi buna takılmadık, ilk filmde farklı rollerde izlediğimiz kimi oyuncuların
ikinci filmde alakasız karakterlerde bir daha hikayeye dahil olmalarına ne
diyeceğiz? Ayrıca şöyle şeyler var: kötüler herkesi çatır çutur vururken
Rama’yı başka bir yerde öldürmek için yanlarına alırlar ki başka bir mekanda
başka bir aksiyon sekansı çıkabilsin ortaya!
Aslında bunlara çok da takılmazdık, eğer karakterler
birazcık daha derin olabilselerdi ya da bir duygu kırıntısı görebilseydik
onlarda...
Mesele şu aslında: ben eğer bir sinema filmi izlemek için karanlık
bir salona gelmişsem ve 150 dakika oturacaksam aynı koltuğa, adamakıllı iyi
yazılmış bir hikaye seyretmek isterim. İyi bir aksiyon filminden keyif almak uç
uca eklenmiş iyi çekilmiş aksiyon sahneleri izlemek değildir. O zaman John
Woo’nun “Hard Boiled”ından ve “The Killer”ından, Johnnie To’nun “Election”ından
“Breaking News”undan, Ringo Lam’in “City on Fire”ından “Full Contact”ından
hatta “Kungfu Hustle” ve “Ong Bak” gibi filmlerden seçilmiş sahnelerden oluşan 150
dakikalık bir kolajı tercih edebilirim!
evet, fazla vahşi ama iyi çekilmiş "hammer girl" sahnesi... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder