Eleştirmenin Not Defteri

beni unutma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
beni unutma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2012 Salı

"BENİ UNUTMA" HAKKINDA...





“Beni Unutma” geçen yıl Kasım ayında vizyona girmişti. Film çeşitli sebeplerden dolayı beklediğimiz oranda izlenemedi. Filmi vizyonda kaçıran DVD’de, Türkmax’da, THY uçaklarında ve internette izleyen ve bağrına basan pek çok izleyiciden hâlâ çok güzel mektuplar ve mesajlar alıyorum... Filmi seven, sahiplenen herkese çok teşekkür ederim... Bu bir yıl içinde filmin sadece You Tube’da (evet yasal değil!) yaklaşık 700 bin izleyicisi oldu. Giderek de artıyor... Filmin Facebook sayfasının abone sayısı da hiç azalmayan bir hızla sürekli artıyor...
Bana ulaşan pek çok izleyici ve tekrar tekrar izleyen filmin “sevgili” izleyicilerinin sorduğu kimi sorulara buradan yanıt vermek istedim... İşte genelde gelen sorulardan bazıları ve onlara yazdığım cevaplar...  

“Beni Unutma”nın  çıkış noktası neydi? Gerçekten yaşanmış şeyler var mı içinde?

“Beni Unutma”nın hikayesi birkaç şeyin bir araya gelmesiyle oluştu... 2005 yapımı “Yerinde Olsam” (In Her Shoes) filminde Cameron Diaz’ın okuduğu Elizabeth Bishop adlı Amerikalı şairin “One Art” adlı şiirini çok sevmiştim. O şiirde bir hikayenin gizli olduğunu düşünüyordum. Kendisine ait ne varsa yavaş yavaş kaybeden ama en kötüsü de buna giderek alışan bir kadının hüznünü görüyordum o şiirde.
“Love Story”i de çok severim ve hep o tonda, insanları hüzünlendirecek, aşkın kıymetini hatırlatacak bir senaryo yazmak istemiştim. Çok eski bir tanıdığım ve çocukluğumda, ilk gençlik çağımda bana çok destek olan bir “büyükanne” vardı mahallemizde... Onu bir demans hastalığıyla kaybetmiştim. Hayatının son günlerinde bir çocuktan farksız olmuştu. Hatta giderek bebekliğine dönerek vefat etti bile diyebilirim... Şiiri ve onu düşününce genç bir çiftin başına böyle bir şey gelse ne olur diye düşündüm ve “Beni Unutma”yı yazmaya karar verdim...
Açelya Devrim Yılhan Türk sinemasında farklı bir yüz olarak dikkat çekti... Yazarken düşündüğüm kadından fiziki olarak çok farklıydı ama Yılhan beni bu anlamda hayal kırıklığına uğratmadı hiç...
Bir eleştirmen olarak baktığınızda ortaya çıkan filmden memnun kaldınız mı?   

Hem üreten hem de eleştiren tarafta olmak çok zor. Bunun zorluklarını ilk senaryomda da yaşamıştım. “Gece 11.45”te de tam memnun olamamıştım ve hatta oturup filmin eleştirisini de yazmıştım. Ama “Beni Unutma”ya bir şey yazamadım vizyondayken. Çünkü daha duygusal bir bağım vardı. Senaryonun içinde kendi hayatımdan, tanıdıklarımdan, yaşadıklarımdan izler vardı. Eşime yazdığım şiir bile içindeydi. Çok hüzünlenerek, bazen (bana hatırlattıkları yüzünden) acı çekerek de yazdım bazı sahnelerini. Mesela son sahneyi, Olcay’ın geride bıraktığı video kaydını yazarken hüngür hüngür ağladım (Son yazdığım sahneydi gerçekten)...  Böyle bağlarım vardı filmle... Bu yüzden filmin bazı sorunları olduğunu düşünsem de yazamadım...

Peki film olarak ne kusurları vardı sizce?

Film 160 dakika civarında çıktı çekilince. 110 dakikayı geçmemesini istiyorduk. Mecburen 50 dakikaya yakın sahneyi kesmek zorundaydık. Öyle olunca bazı sevdiğim sahneler dışarıda kaldı. O sahneleri blogumda yazılı bir şekilde yayınlıyor olsam da izlenmesini isterdim. Çünkü Hakan rolünde Kenan Ece’nin Ebru rolünde de Tuba Ünsal’ın kendi kariyerlerindeki en iyi performanslarını çıkardıklarını düşünüyorum...
O sahneleri filmin yönetmeni Özer Kızıltan ile birlikte sete girmeden birlikte senaryoya yedirmeliydik...
Filmin iki erkek oyuncusu Mert Fırat ve Kenan Ece de hikayeye büyük bir sevdayla bağlandılar. Bu sevdaları filme de yansıdı...
“Beni Unutma”nın “Evim Sensin” filmine benzetilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
O kadar benzeseydi “Evim Sensin”i yapımcısından yönetmenine ve oyuncusuna bu kadar çalışıp, emek verip çekmezlerdi diye düşünüyorum öncelikle... Bir de o film bir Kore filmi olan “A Moment to Remember”dan uyarlanmış... Ama doğrusu sonu ve bir iki noktası biraz değiştirilmiş olduğu için “Beni Unutma”yı da çağrıştırmakta. “A Moment to Remember”ın sonunda başkadın karakter ölmüyor ve daha umutlu bir finalle sonlanıyor mesela...
Açıkçası benim de çok geç haberim oldu o Kore filminden. “Beni Unutma”nın set hazırlıklarının sürdüğü sırada, hatta sete birkaç hafta kala biri bu filmden bahsetti. Ben de buldum ve izledim... Dünyanın diğer bir tarafında başka bir adam benzer bir aşk hikayesi düşünmüş. Ama tabi ne bir karakter benziyor, ne bir sahne, ne bir diyalog... Zaten “Beni Unutma” sinemalarda oynayıp kalktıktan sonra bir de “Aşk Yemini” (The Vow) diye 2012 yapımı bir film girdi vizyona. Onun da hikayesinde bir kaza sonucunda hafızasını yitiren bir genç kadın vardı. Yani aslında dünyanın her yerinde o kadar çok film çekiliyor ki hâlâ anlatılmamış olanı bulmak neredeyse imkansız. Ona bakarsanız “Not Defteri” (The Notebook) diye bir film de var... Bir de “Away With Her” diye bir film vardı. Yaşlı bir karı-kocanın hikayesi. Kadın Alzheimer’a yakalanıyor ve hastalığı çok ilerleyince bir bakımevine yerleştiriliyor. Ama kadıncağız orada başka bir adamla tanışıyor ve onu çok seven kocasını unutuveriyor... Acıklı bir filmdi. Bütün bu filmler hep aynı yerlerde dolaşıp farklı sözler söylemeyi amaçlıyorlar. Tabi ki bu tip hikayelerin hepsinin altında esas olarak “Love Story” vardır. “Love Story” bu filmlerin atasıdır ve formül de ilk oradan çıkmıştır zaten... 
Filmin en sevdiğim sahnelerinden biri Olcay'ın oyuncakçıda yaşadığı ilk büyük krizin hemen ertesinde otoparktaki o ilk şok sahnesi... İkisi de orada ne olduğunu anlayamıyorlar...
“Beni Unutma”nın senaryosunda içinizde ukte kalan ya da senaryodan son anda çıkardığınız bir sahne/sahneler var mı?

Sinan’ın Olcay’ı iyileşmiş gördüğü rüya sahnesine (bir nevi Olcay’ın Sinan’a veda ettiği sahnedir) alternatif bir sahne yazmıştım. O sahnenin de çekilmiş halini görmek isterdim doğrusu. Sinan rüyasında kendisini Ebru’yla evlenmiş çok başka bir hayat yaşadığını görüyordu. Hatta rüyasında Olcay’la yaşadıklarını da rüyasında gördüğünü düşünüyordu... Sonra uyanıp yeniden Olcay’ı yanında uyurken görünce ona sarılıyordu... Uçuk bir sahneydi doğrusu ve riskliydi... Ama bu fikir benim dışımda kimseyi o kadar heyecanlandırmamıştı...

Filmin müzikleri için ne düşünüyorsunuz?

Anjelika Akbar'ın yaptığı müziklere bayılıyorum... Olcay'ın hikayesi piyanoyla anlatılmalıydı. Akbar vals ezgileri taşıyan tema müzikleriyle filmin duygusunu çok yükseltti...
Ama filmde birkaç güzel aşk şarkısı da olsun isterdim... Mesela bir tanesi buydu: Tim Hardin - How Can We Hang on to a Dream? (Nasıl tutunabiliriz bir rüyaya?)
... Bir de tabi Fikret Kızılok'un "Bu Kalp Seni Unutur mu?" şarkısını da filme çok yakıştırmıştım... İkisi de çeşitli nedenlerden dolayı olmadı... Ama filmi yıllar sonra bile hatırlatacak yepyeni bir aşk şarkısı da yapılmalıydı diye düşünmeden de edemiyorum...
 
“Beni Unutma”nın devamı olabilir mi?

Aslında her hikayenin bir “sonrası” vardır bence... “Beni Unutma”nın da devamını yazacak olsaydım bir baba-oğul hikayesi olurdu bu sefer... Sinan ve oğlunun o büyük yıkımdan kurtulma çabası, ayakta kalma ve yeniden devam edebilme mücadelesini anlatırdım sanırım. Sinan daha çok genç yaşta aşık olduğu karısını yitiriyor. Yine karşısına çok iyi bir kadın çıkarırdım herhalde ve neler olacağını hep beraber görürdük...

27 Şubat 2012 Pazartesi

OLCAY'IN VEDASI

Bazen bazı filmler öngörülen sürelerinden uzun olabilirler... Bu da bazı sahnelerin kurgu masasında çıkarılmasını gerektirir... Bu çıkartılan sahnelerin filmde olmaması senarist, yönetmen ve oyuncular kadar orada emeği geçen herkesin canını yakar... Ben de "Beni Unutma" filminin yazarı olarak bu sahnelerden bazılarını filmin sevenlerine bu blogda sunmak istedim... Bu sahnelerin çekilmiş videoları elimde yok... Ama yazılmış halleri duruyor... Rahat okunabilecek haliyle birkaç tanesini "DOLU HAYAT"ta paylaşmak istedim...

 

Çıkarılmasına en çok üzüldüğüm sahne bu olmuştu… Olcay’ın hastalığının iyice ilerlediği ve artık bilincini iyice yitirdiği bu sahne onun sağ gözüktüğü son sahneydi… Son günlerinde ona Hakan bakıyordu ve bütün krizleriyle o başa çıkmaya çalışıyordu. Sinan ve Hakan da birbirleriyle didişmeyi bırakmışlardı artık… İkisi de Olcay’ın son zamanları olduğunun farkındaydılar…
Bu sahneyi Olcay’ın oğluyla vedalaşması olarak tasarlamıştım. Çok fazla duygusal bir sahneydi ve açıkçası biraz da “acaba bu kadarı da fazla kaçar mı?” diye endişem de yok değildi… Ama Olcay’ın kafamdaki vedası tam olarak bu sahneydi. Sonraki video sahnesinde ise bize umut versin, “boşuna ölmedi” dedirtsin istiyordum…

KESİLMİŞ SAHNE - 7

ÇOCUK PARKI      (Dış-gün)

Parkta oyunlar oynayan çocukları seyreden Olcay ve Hakan bir bankta yanyana oturuyorlar… Elinde fotoğraf albümüyle banka doğru yürüyen Sinan’ı görürüz…
Sinan banka gelir… Hakan’la selamlaşır… Hala mesafelidirler ama düşmanlık azalmış gibidir… Hakan’ın alnında bir morluk vardır…

HAKAN (Sinan’ın alnına baktığını görünce)
Bu sabah çok kötüydü… Bana vurdu biraz… Önemli değil…

Hakan kenara çekilir… Sinan Olcay’ın yanına oturur… Karısını yanağından öper… Elindeki fotoğraf albümünü açar. Karısıyla çekilmiş fotoğraflarını birer birer gösterir ona….

SİNAN
Biz tam 8 yıl önce Haziran’ın 8’inde tanıştık… Bu barda.. Sonra ben sana yine bu barda evlenme teklif ettim…

Sinan fotoğraftaki barı gösterir…

SİNAN
Tam burda tanıştık… Ben o zaman biriyle evlenmek üzereydim. Ama vazgeçtim… İyi kızdı… Ama çok uygun değildik… Sen de çok üzgündün o gün… Başını böyle burdaki bara kapatmıştın. Yüzün görünmüyordu. Telefonun çalıyordu… Açmıyordun.. Ben “pardon” dedim… Sen başını kaldırdın… Öyle güzeldin ki… Daha o an aşık oldum…

Sinan daha fazla devam edemez… Karısına döner… Yavaş yavaş dudaklarına yaklaşır… öper… Bir an tanıyormuş gibi bakar ona Olcay… Gülümser ona… Sinan da gülümser. Olcay eliyle Sinan’ın alnındaki saçları düzeltir… Sonra gülümsemesi solmaya başlar yavaş yavaş… Elini indirir… donuklaşır tekrar…

Sinan başını eğer… Belli ki bu her gün yaşanan bir şeydir…

Hakan’ın gözü biraz ötede bir şeye takılır… Sinan o tarafa döner… Türkan Hanım ve Can banka yaklaşıyorlardır…

HAKAN
Hoşgeldin Can…

Can (8 yaşındadır) yaklaşır annesine…

CAN
Anne?

Olcay bir an gözlerini ona çevirir… Gülüp gülmediği belli değildir… Sonra tekrar gözlerini parka diker… Can üzülmüştür… Hatta küser… Sırtını döner…


TÜRKAN HANIM
Yapma oğlum… Anneciğin seni çok seviyor…

CAN
Sevseydi konuşurdu… Hiç konuşmuyor benimle… Hiçbir zaman da konuşmayacak…

SİNAN
Can…

Can babasına doğru döner… Sinan Can’ın ellerini ellerine alır…

SİNAN
Onun dediklerini nasıl anlarsın biliyor musun? İyice yaklaşıp gözlerinin içine bakman lazım… Ben öyle yapıyorum. Gözlerimi onun o derin gözlerine dikiyorum… Orada küçük bir yıldız parlıyor sanki… İşte onu görünce… Anlıyorum ne dediğini…

CAN
Ne diyor peki babacım?

SİNAN
“Seni çok seviyorum... Ve hep çok seveceğim” diyor…

Can annesine yaklaşır… Gözlerini diker annesinin gözlerine… Olcay bir ara bakar oğlunun gözlerine… Gözleri birbirlerine çok benziyordur… Herkes merakla bakıyordur olacaklara… Olcay bir an güler gibi olur… Can başını sallar… sarılır annesine… Sinan da ikisine birden sarılır… Kamera banktan uzaklaşmaya başlar…

 * Fotoğraflar: Selin Demircioğlu

17 Şubat 2012 Cuma

HAKAN VE SEVDA

Bazen bazı filmler öngörülen sürelerinden uzun olabilirler... Bu da bazı sahnelerin kurgu masasında çıkarılmasını gerektirir... Bu çıkartılan sahnelerin filmde olmaması senarist, yönetmen ve oyuncular kadar orada emeği geçen herkesin canını yakar... Ben de "Beni Unutma" filminin yazarı olarak bu sahnelerden bazılarını filmin sevenlerine bu blogda sunmak istedim... Bu sahnelerin çekilmiş videoları elimde yok... Ama yazılmış halleri duruyor... Rahat okunabilecek haliyle birkaç tanesini "DOLU HAYAT"ta paylaşmak istedim...

Hakan alışveriş merkezinde Olcay’ı görmüştür… Zaten aradan geçen yıllara rağmen Olcay’a karşı hâlâ bir şeyler hisseden Hakan mutsuzdur… Olcay’ı görmek onu daha da kötü etkilemiştir… Bir şeyler yapmak istiyordur bu konuda… Aklına Sevda gelir ve onu arayıp Olcay hakkında bilgi almaya karar verir... 
Bu sahnede Hakan'ın Olcay'a hâlâ yoğun bir duygusu olduğunu vermek istedim. Hakan'ın filmin kötü adamı olmadığını göstermek istiyordum... Bu sahne o yüzden önemliydi... Kenan Ece de Hakan'ı çok iyi oynadı... Ona gerçekten istediğim duyguyu tam olarak verebildi. Ama ne yazık ki filmin uzunluğu yüzünden atılan bir sahne oldu bu... Hakan'ın son kurguda çıkarılan bir iki sahnesi daha var... Onları da yakında burada paylaşacağım... Hiç olmazsa filmi çok sevenler ve bu siteyi takip edenlere ulaşmış olur bu sahneler... 

KESİLMİŞ SAHNE - 5

HAKAN EV (İÇ – GECE)

Müzik setinde hüzünlü bir şarkı çalıyor… Hakan’ın morali çok bozuk… Sehpanın üstünde içkisi… Tüm sehpaya yayılmış fotoğraflar… Fotoğraflarda Olcay var… Hakan onlara bakıyor… İçki kadehini alıp bir yudumda devirir… Sonra telefonunu alır önüne… Telefon rehberini açar… Sevda’nın numarasını bulur….

AÇIKHAVA  (DIŞ – GECE)

Sevda deniz kenarında Kaan’la yanyana bir bankta oturuyordur… Sessiz ve durgunlardır… (Bira içiyorlar) Sevda başını Kaan’a yaslamış… Üzgün gibidirler… Sevda’nın telefonu çalar… Sevda doğrulur ve telefonu açar…

SEVDA
Alo?... Hakan?

HAKAN EV / AÇIKHAVA    

Hakan ayaklarını sehpaya dayar sakin bir ses tonuyla konuşmaya başlar…

HAKAN
Naber Sevda?

SEVDA
Ne oluyor Hakan bunca yıl sonra?

HAKAN
Biz iyiydik Olcay’la be Sevda… Dertsizdik tasasızdık… Ne güzeldi herşey…

SEVDA
Konuya gelebilir misin?

HAKAN
Mutlu mu Olcay? Mutlu gibiydi… Bir dinginlik, bir huzur vardı yüzünde… Biz beraberken de en başlarda öyleydi… Sonra sonra neşesini yok ettim kızın… Ama çok güzel görünüyordu yine geçen gün…

SEVDA
Rastlamışsınız evet… Herkesin yeni bir hayatı var artık…

HAKAN
Benim hariç…

SEVDA
Niye? Sen halinden gaaayet memnundun…

HAKAN
Bu ülkede hata yapmayan tek bir adam söyle bana… Bir tek ben miyim sevdiğini üzen… Eşek gibi pişman oldum… Yüzlerce kez af diledim … Zayıf bir anıma yenildim. Bunu yaşayan tek erkek ben miyim? O yanındaki adamdan daha mı az seviyordum ben Olcay’ı sanıyorsun? Niye bu kadar yalnız bırakıldım?!

SEVDA
Sarhoşsun sen… Sabaha iyileşirsin merak etme… Yeni kadınlara yelken açarsın yine… Kapatmak istiyorum…

HAKAN
Kapatma bir dakka…

SEVDA
Arama bir daha… Hiç çekemeyeceğim sayıklamalarını… 
Sevda telefonu kapatır…

HAKAN EV

Hakan Sevda’nın telefonu kapattğını ilk başta anlayamaz…

HAKAN
Sevda yapma… Nasıl şu an? Benden bahsetti mi hiç? Ha? Alo? Alo? Sevda? Aaaahhhh…

Telefonu fırlatır bir yerlere… Kafasını iki elinin arasına alır oturduğu yerde…

* Fotoğraflar: Selin Demircioğlu
 

7 Şubat 2012 Salı

OLCAY'IN KRİZİ

Bazen bazı filmler öngörülen sürelerinden uzun olabilirler... Bu da bazı sahnelerin kurgu masasında çıkarılmasını gerektirir... Bu çıkartılan sahnelerin filmde olmaması senarist, yönetmen ve oyuncular kadar orada emeği geçen herkesin canını yakar... Ben de "Beni Unutma" filminin yazarı olarak bu sahnelerden bazılarını filmin sevenlerine bu blogda sunmak istedim... Bu sahnelerin çekilmiş videoları elimde yok... Ama yazılmış halleri duruyor... Rahat okunabilecek haliyle birkaç tanesini "DOLU HAYAT"ta paylaşmak istedim...

Hastalığın teşhisi konulduktan sonra Olcay'da kimi krizler kendisini gösterir. Pick hastalığının yaygın belirtilerinden birisi şiddetli öfke krizleri... Olcay'ın geçmişten bulup çıkardığı küçük bir detay bu sahnede onların aile düzenlerine bomba gibi düşüyor. Olcay'ın hastalığının giderek ilerlediğini ve daha kötü olacağını belli eden bu sahnenin sonunda Sinan, oğlu Can ve karısı Olcay'ın arasında nasıl çırpındığını gösteriyordu... Ancak yarısı çekilebildi, Can'ın olduğu sahne çekilemedi bile... Seviyordum bu sahneyi, ama sadece başından çok kısa bir bölümü kalabildi filmde... Bakalım siz de beğenecek misiniz?

KESİLMİŞ SAHNE - 4

SİNAN ve OLCAY’IN EVİ           

Olcay’ın babası Mustafa ve Sinan salonda karşılıklı oturuyordur… Başları yere bakıyordur… Sinan sakinleştirici içmiş belli ki…  

SİNAN (çok yorgun, bitap)
Herşey bombok bir hal alıyor giderek… Kendi halimizle uğraşırken evi öyle saldık ki… Selin neredeyse bizde yaşoyor… ailesi kızlarını yanlarına istiyor artık… Oğlan da var… annem filan da yardım ediyor ama… Boşlukta sallanıyorum sanki… Sürekli düşüyor gibiyim… 

MUSTAFA
Ne diyeyim Sinan… Hiç… bu kadar çaresiz hissetmemiştim… Annesinin ölümünden beri…

SİNAN (aynı tonda devam eder)
(kendi kendine) Demişti… Ebru da demişti… “Görürsün sen” demişti… (burnunu çeker, toplanır biraz) Bütün sosyal alışkanlıkları değişecek demişti doktor… İşin kötüsü unutmalar da başladı… Ne yapacağım ben baba?

Mustafa Sinan’a bakar… Sinan ona ilk kez “baba” demiştir.. Gözleri dolar…

MUSTAFA
Güçlü olacağız oğlum… Başka yolu var mı? Sizin bir oğlunuz var…

SİNAN
O da şaşkın zavallıcık… Ne olduğunu… 

Sinan’ın sözü yarım kalır çünkü mutfaktan büyük bir şangırtı sesi duyulur… Çocuk odasından Can’ın ağlama sesi yükselir… Selin de o odadan fırlar mutfağa doğru…
Olcay mutfakta bütün dolapları aşağı indiriyordur… Tabak kırılma seslerine onun hıçkırık ve nefes nefese kalmış sesleri karışır…

OLCAY
Nerde Allah’ın cezası nerde… Ağzına sıçtığımın tabağı!!

Sinan girer içeri Olcay’ı yakalar… Sakinleştirmeye çalışır…

SİNAN
Olcay! Olcay! Canım! Sakin ol…

Can mutfak kapısına gelmiş Selin’e sımsıkı sarılmıştır… Gözleri yaşlıdır… Korkuyla anne-babasına bakıyordur…

SİNAN
Ne arıyorsun? Ne arıyorsun?

OLCAY (güçlükle durur)
Annemin şeyi… neydi o…

SİNAN
Ne? Nedir? Resmi mi?

Elleriyle daire çizer boşlukta…

OLCAY
Mmmm şey var ya… Şey işte…

SİNAN
Tepsi?

OLCAY
Şey vardı… Annemin…

SİNAN (kırık tabaklara bakar)
Tabak?

OLCAY
Annemin meyve tabağı…

Sinan Mustafa’ya bakar... Mustafa ne diyeceğini bilemez…

OLCAY
Annem bi-bize elma soyardı… Portakal… mandalina… Babamla bana… Kocaman bir tabak vardı… Üstünde küçük bir serçe vardı… Elmayı küçük gagasıyla yemeye çalışan…

MUSTAFA
O tabak kırılmıştı Olcay…

OLCAY
Hayır!! Onu ben aldım… Aldım onu!! Ben aldım onu… aldım aldım… aldım ben… Hatırlıyorum… buraya koydum bir yere…

Sinan’ın elinden kurtulur ve dolaplara dalar yine… Sinan onu tutar yine…

SİNAN
Olcay… Oğlan korkuyor yapma… Nolur…

OLCAY (durur birden)
Oğlan? Oğlan… Oğlan…

SİNAN
O-oğlumuz… Can…

Olcay bir an kapıda Selin’e sarılmış Can’a bakar… Ona baktıkça… yavaş yavaş hatırlar sanki…

OLCAY
Can… Can… Can…

Olcay sakince yaklaşır oğluna doğru… Can ona kırgın bir ifadeyle bakar… Selin’e daha sıkı sarılır… Olcay dizlerinin üstüne çöker oğlunun karşısında…

OLCAY
Oğlum…

Can yüzünü öbür tarafa çevirir… Sinan da karısının yanına diz çöker Can’ın karşısında. Elini Can’a uzatır…

SİNAN
Gel oğlum… Gel sarıl bize… Gel… 

Can babasının elini tutarak gelir… Sinan Can’ı Olcay’a doğru getirir… Üçü birbirlerine sarılırlar…  

 * Fotoğraflar: Selin Demircioğlu

30 Ocak 2012 Pazartesi

SİNAN VE EBRU

Bazen bazı filmler öngörülen sürelerinden uzun olabilirler... Bu da bazı sahnelerin kurgu masasında çıkarılmasını gerektirir... Bu çıkartılan sahnelerin filmde olmaması senarist, yönetmen ve oyuncular kadar orada emeği geçen herkesin canını yakar... Ben de "Beni Unutma" filminin yazarı olarak bu sahnelerden bazılarını filmin sevenlerine bu blogda sunmak istedim... Bu sahnelerin çekilmiş videoları elimde yok... Ama yazılmış halleri duruyor... Rahat okunabilecek haliyle birkaç tanesini "DOLU HAYAT"ta paylaşmak istedim...
Çocuklarının üçüncü yaşgünü için bir oyuncakçıda hediye seçen Sinan ve Olcay, Sinan’a gelen gizemli bir telefon yüzünden büyük bir kavga yaşarlar. Sinan kendisini hâlâ arasıra arayan Ebru’nun buna bir son vermesini istemek zorundadır artık…
Sinan’ın Ebru’ya karşı duyduğu az da olsa bir zaafı vardı hâlâ… Filmde bunun altını bu sahnenin çıkması yüzünden çok dolduramadık… Mesela Ebru’nun Sinan’ı unutmayı reddetmesi de çok anlamlıydı. Bu sahnede Ebru Sinan’a intizar gibi bir şey de yapıyor… Aslında sonraki karşılaşmalarında Sinan ona “beddua mı ettin bana?” sorusunu boşuna da sormuyor gibi değil mi?...
Bu sahnede Ebru rolünde izlediğimiz Tuba Ünsal ise gerçekten hem çok güzeldi hem de insanın içini acıtacak kadar dokunaklı oynuyordu…


                                                             KESİLMİŞ SAHNE - 3
 
SİNAN İŞ – BAĞDAT CADDESİ (paralel)

Sinan ofisinde cep telefonundan Ebru’ya konuşuyordur...

SİNAN
Ben... Ben bir daha beni aramamanı istemek zorundayım Ebru...

Ebru elinde çantası ve bir mağaza poşetiyle kuaförden çıkmıştır. Ağır ağır yürüyordur, konuşurken...

EBRU
Ben... Ne yaptım ki sana? Evli bir adam başka bir kadınla da arkadaş kalamaz mı?

SİNAN
Biliyorum... Ama sen benim eski nişanlımsın... Sen de onun yerinde olsan sen de istemezdin...

EBRU
Allah kahretsin Sinan! Hayatımı mahvettin... Yıllardır kendimi düzeltemiyorum, eski hayatıma dönemiyorum bir türlü... Seni hiç affetmeyeceğim bunun için... O kızın da bir suçu yok... Ama sen... 

Ebru sokakta ağlamaya başlar... 

SİNAN
Biliyorum... Ebru... Sen çok iyi bir kızsın... Bak ben... Karımı seviyorum... Bir ailem var artık... Biliyorum demesi kolay ama nolur, yaptıklarımı unut ve beni tamamen çıkar artık hayatından. Kendine yeni ve güzel bir hayat kur. Bırak beni...

EBRU (ağlayarak)
Doğru diyorsun aslında... Herkesin haklı olduğu durumlardan biri işte... (burnunu çeker) Peki... Gidiyorum ben. Ama bir gün... “Ah” diyeceksin... “Ah, ya öbür yolu seçseydim” diyeceksin... 

SİNAN
Hoşçakal...

Sinan yavaşça kapatır telefonu, üzgündür...   

 
Ebru caddenin ortasında son derece güzel, ışıl ışıl gözüküyor olmasına rağmen yıkıktır ve durur ağlar tek başına.... Etrafını hiç umursamadan...  



* Fotoğraflar: Selin Demircioğlu

24 Ocak 2012 Salı

SİNAN VE SEVDA

Bazen bazı filmler öngörülen sürelerinden uzun olabilirler... Bu da bazı sahnelerin kurgu masasında çıkarılmasını gerektirir... Bu çıkartılan sahnelerin filmde olmaması senarist, yönetmen ve oyuncular kadar orada emeği geçen herkesin canını yakar... Ben de "Beni Unutma" filminin yazarı olarak bu sahnelerden bazılarını filmin sevenlerine bu blogda sunmak istedim... Bu sahnelerin çekilmiş videoları elimde yok... Ama yazılmış halleri duruyor... Rahat okunabilecek haliyle birkaç tanesini "DOLU HAYAT"ta paylaşmak istedim...


İşte "Beni Unutma"nın kesilmiş sahnelerinden biri daha... Sinan Olcay'a bir müzik CD'si yollayınca Olcay Sinan'a bir şans vermek istemişti... Sinan'a iş adresini Sevda'dan almasını söylemiş ve ertesi gün onu iş çıkışında almasını istemişti...   Ama Sinan bunun için Sevda'yı ikna etmek zorundadır!
Bu sahnede Sinan Olcay'a karşı hissettiklerini Sevda'ya dokunaklı bir şekilde anlatsın istemiştim... İkisinin diyalogları sayesinde Sinan'ın nişanlanmadan önceki hayatına da seyirciye çok kısa belirtmek istedim. Bu sahne çekilmiş olmasına rağmen uzun geldi ve sadece sonu kullanılabildi... 

KESİLMİŞ SAHNE - 2
SİNAN İŞ – Kafe   (İÇ - GÜN)

Şirket çalışanlarının dinlendikleri küçük bir kafe... Tek başına tatlısını yiyip kahvesini içen Sevda kalkmak üzeredir... Bir anda karşısına gelir, oturur Sinan...

SİNAN
Afiyet olsun!

SEVDA (biraz soğuk)
Teşekkür ederim...

Sevda tepsisini alır ve ayağa kalkar... Sinan onu takip eder...

SİNAN
Biliyorum istemiyorsun onunla arkadaş olmamı... Attım ya yüzüğü... Yine eskisi gibi daldan dala atlayacağımı düşünüyorsun

SEVDA
Bu senin suçun değil... Sen bir erkeksin... Tohum saçmak istiyorsun. Öyle diyorsunuz ya hani...

Sevda tepsisini bırakır tepsi tezgahına.. Yürümeye devam eder... Sinan yanında devam eder...

SİNAN
Haydaaa... Ne tohumu ya... Boşver bu belgesel cümlelerini...

Sevda hiç pas vermez. Sinan devam eder... Yürüyorlardır konuşa konuşa...

SİNAN
Biliyorum, beni sevmiyorsun, arkadaşını korumak istiyorsun...

SEVDA
Aynen öyle...

SİNAN
Ama o bir kuzu değil... Yetişkin bir insan... Ve ben de bir kurt değilim...

SEVDA
Hah ha! 

SİNAN
Evet çapkındım.... Çok kadın geçti hayatımdan. Tamam, itiraf ediyorum, Ebru’ylayken de yaptım...

SEVDA
Dökül dökül...

Koridorda yanyana yürüyorlardır... Yanlarından genç bir kadın (Yeliz) geçer Sinan’a bakar gülümser hafifçe...

SİNAN
Sana bu kadar açık konuşuyorum... Çok yakın arkadaş olamadık pek ama... (yanlarından geçen kadına selam verir) Merhaba...

SEVDA
Ooo eski kırığın da kesmeye başlamış seni yine...

SİNAN
Hiçbir şey gizli kalmaz mı bu şirkette?

SEVDA
Yeliz seksi kız... Şirketin yarısı peşinde. Ama senin için çok kolay. Daha önce fethettiğin bir kale ne de olsa..

SİNAN
Yapma bunu... Öylesine bir selamdı...

Sevda durur... Sinan da hemen durur yanında...

SEVDA
Neyi yapmayayım Sinan?

SİNAN
Garip bir şey oldu... Biliyorum inanması zor... Hayatımızın en kötü gününde tanıştık biz. En mutsuz, korunmasız olduğumuz gün... Bir şey hissettim daha önce hiç hissetmediğim... Çapkınlık filan değil bu... Benden istediğin kadar nefret et... Ama nolur beni daha fazla yalvartma... Ver şu adresi... Soyadını bilmiyorum, küçücük bir resmini bile bulamadım nette... Facebook’da bile yok!

SEVDA (gülümser)
Sevmez öyle şeyleri o...

SİNAN
Sürekli beynimi zorluyorum yüzünü hatırlamak için. Sesi kulaklarımdan gitmiyor... Elimde hiçbir şeyi yok... Sadece “yarın beni işten alır mısın?” dedi telefonda... Kırıktı sesi... (gözleri dolar)... Bir şey titredi içimde... İlk kez...

Sevda şok olmuştur... Şaşkındır...

SEVDA
Sen.... Daha iki gün önce evlenmeye hazırlanıyordun... Sinan... Bu ne şimdi?

SİNAN
Yemin ederim, ben de bilmiyorum... 

 
Sevda yakındaki bir masadan kalem kağıt alır... Olcay’ın işyerinin adresini yazar... Sinan yanında ona bakıyordur... Sevda adresi yazar. Kağıdı koparır... İkiye katlar... Parmaklarının arasından Sinan’a uzatır... Sinan elini uzatıp tam alacakken kendine çeker kağıdı Sevda...

SEVDA
Onu üzersen... Seni mahvederim bu şirkette... İstifa etmek zorunda kalırsın...

SİNAN
Onu üzersem bunun hiç önemi kalmaz zaten...

Sevda uzatır kağıdı... Sinan alır...

* Fotoğraflar: Selin Demircioğlu
 


18 Ocak 2012 Çarşamba

OLCAY VE EBRU

Bazen bazı filmler öngörülen sürelerinden uzun olabilirler... Bu da bazı sahnelerin kurgu masasında çıkarılmasını gerektirir... Bu çıkartılan sahnelerin filmde olmaması senarist, yönetmen ve oyuncular kadar orada emeği geçen herkesin canını yakar... Ben de "Beni Unutma" filminin yazarı olarak bu sahnelerden bazılarını filmin sevenlerine bu blogda sunmak istedim... Bu sahnelerin çekilmiş videoları elimde yok... Ama yazılmış halleri duruyor... Rahat okunabilecek haliyle birkaç tanesini "DOLU HAYAT"ta paylaşmak istedim...
Bu sahnelerin ilki Olcay ve Sinan'ın henüz evlenmeden önce bir restoranda yemek yerken Ebru'yla karşılaşmaları...
Filmin bir yerinde, henüz başlarında da olsa Olcay ve Ebru'yu karşı karşıya görmek ve göstermek istedim... Seyircinin bu karşılaşmayı merak edeceğini, ikisinin birbirleriyle nasıl konuşacaklarını görmek isteyeceklerini düşünmüştüm... Ayrıca Ebru'nun duygusunun biraz daha açığa çıkmasını, canının ne kadar yandığını izleyenlere (ve Sinan'a) hissettirmek istiyordum... Ne yazık ki filmde kullanılamadı... Ama merak edenler en azından okuyabilecekler artık....

-KESİLMİŞ SAHNE 1 
BİR RESTORAN (DIŞ - GÜN)

Başka bir gün... Açıkhava bir restoranda yenen yemek sonrası, Sinan ve Olcay masadan kalkar... Olcay parmağıyla “bir dakika” işareti yapar ve kadınlar tuvaletine gider... Sinan onu bekliyordur...
Diğer tarafa döner... Ebru’nun karşıdaki bir masadan kalkıp kendisine yaklaştığını görür... Yüzü buruşur biraz...

SİNAN (kendi kendine)
Off... Hadi bakalım...

Sinan arkasına döner... Rahatsız olmuştur... Tuvalete doğru bakar... Ebru’ya döner...

SİNAN
Merhaba Ebru...

EBRU (sakin ve kırılgan)
Uzaktan gördüm seni... Arkadaşın yanındayken gelmek istemedim... Nasılsın?

SİNAN
İyiyim... Sen nasılsın?

Sinan tekrar huzursuzca tuvalete doğru bakar...

EBRU
İyi sayılırım... Kız arkadaşın mı o kız?

SİNAN
Bir arkadaşım...

EBRU (kısa bir durur)
Sadece “bir arkadaşın” olsaydı... Tuvalet kapısına bu kadar sık bakmazdın...

Sinan bakmayı bırakır Ebru’ya döner...

SİNAN
Özür dilerim...

EBRU (biraz durur ve başlar)
Hiçbir zaman evlilik delisi bir kadın olmadım ben... Hiç çoluğum çocuğum olsun, kocamla pespembe yaşayayım diye bir idealim olmadı... Kendi bencil hayatımda mutluydum... Nerden çıktın karşıma da bana bütün bunları düşündürttün? Neden beni yolumdan çevirdin? İyiydim öyle ben...

Sinan çok kötü olmuştur, Ebru’nun karşısında yutkunur... Gözlerine bakamaz...

EBRU
Şimdi sen korkarsın... Bu kız şimdi ‘öldüren cazibe’ gibi saracak bana dersin... Yoo, ne yapayım artık... Banane... Belki bir gün sen de kalırsın böyle benim gibi ortada. En fazla bunu isteyebilirim...

SİNAN
Ebru böyle...

Sinan’ın sözü yarım kalır... Olcay Sinan’ın arkasından gelmiştir..

OLCAY
Merhaba...

Ebru yüzünü düzeltmiştir Olcay’ı görür görmez... Elini uzatır ona...

EBRU
Merhaba... Ben Ebru...

OLCAY (Ebru'yu tanımıştır)
Olcay...

Ebru Olcay’ın elini sıkarken, zoraki gülümser...

EBRU
Çok memnun oldum.... desem, yalan olur...

Olcay’ın gülen yüzü solar... Elini çeker yavaşça

EBRU
Afiyet olsun...

Ebru sırtını döner ve hızlı hızlı uzaklaşır... Onu ilerde bekleyen arkadaşları vardır...
Olcay Sinan’a döner... Sinan’ın morali çok bozuktur...

OLCAY
Çok normal bir tavırdı... Yadırgama...

SİNAN
Bu kadar anlayışlı olmak zorunda değilsin... zorlama kendini...

OLCAY
Zorlamak mı? Empati kuruyorum.. Ben de aynısını yapardım... Hatta belki masadaki suyu alıp yüzüne atardım...

SİNAN
Yapardın di mi?

OLCAY
Bununla yaşamayı öğreneceksin Sinan... Oğlan  çocuklarından farkınız böyle zamanlarda çıkar ortaya... Yaptığın hataların cezası onlara katlanmayı öğrenmekle başlar...

Olcay Sinan’ın elini tutar ve onu yürümeye zorlar... Sinan ne diyeceğini bilemiyordur...


* Fotoğraflar: Selin Demircioğlu

27 Aralık 2011 Salı

SENDEN UZAKTA... AMA SANA ÇOK YAKIN

 
 
 
 
 
 
 
Aldığın her nefeste
İçine çektiğin ben olacağım
Seni her düşündüğümde
Isınacak ısınacak
Bulutlara çıkacağım.
Sonra yağmur olup yağacak
Üzerine akacağım…
Gündüzleri güneş besleyecek beni
Geceleriyse ay…
Her dolunayda yanında olacağım senin
Gözkapaklarından süzülüp
En güzel düşlerin olacağım.
Bazense bir kuş olacağım
Sana dalından bakan.
Bazen şirin yüzlü üzgün bir köpek yavrusu,
Bazen dimdik ayakta, koca bir çınar ağacı.
Sonbaharda yapraklarımı dökeceğim üstüne
Yazın senin gölgen olacağım…
Aldığın her nefeste
İçine çektiğin ben olacağım…
Senden uzakta
Ama sana çok yakın…

Burak Göral
Not: Bu şiir aslında bunun yaklaşık 10 katı uzunluğunda olan ve yaklaşık 15 yıl önce eşime yazdığım bir şiirin kısa bir versiyonudur... Şiirin bu hali "Beni Unutma" filminin senaryosunda kullanılmıştır...

4 Aralık 2011 Pazar

BİR SANAT – "One Art"


Kaybetme sanatında ustalaşmak çok da zor değil;
O kadar çok şey var ki, kaybedilme niyetiyle dolu görünen,
Onları kaybetmek felaket değil.

Her gün bir şeyler kaybet. Kabullen
Kaybettiğin anahtarları ve kötü harcanan bir saati
Kaybetme sanatında ustalaşmak çok da zor değil;

Sonra dene, daha çok ve çabuk kaybedilmeyi;
Mekanları, adları ve gitmek istediğin bütün diyarları.
Getirmeyecek kapına hiçbiri felaketi...
Annemin saatini kaybettim. Baksana! Son ya da
Sondan önceki üç güzel ev de uçup gitti.
Kaybetme sanatında ustalaşmak çok da zor değil;

İki şehir kaybettim, muazzam şehirler. Ve hatta,
Sahip olduğum devasa diyarlar, iki nehir ve bir kıta
Özlüyorum onları ama bu bir felaket değil!

Kaybetmek, seni bile –hayran olduğum
O şakacı sesi- yalan değil. Belli ki
Kaybetme sanatında ustalaşmak çok da zor değil;
Her ne kadar –yaz hadi- bir felaketmiş gibi görünse de...

Elizabeth Bishop

Not: Bu şiir "Beni Unutma" filminin senaryosunun çıkış noktasıdır...