Eleştirmenin Not Defteri

Jason Statham etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Jason Statham etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ağustos 2012 Salı

AKSİYONUN MELEKLERİ (!)

2010’da aksiyon sinemasının nostaljik kahramanlarını bir araya getiren Sylvester Stallone ikinci filmde ekibi daha da büyütmüş... "Cehennem Melekleri 2" benim tatilime denk geldiği için DVD'ye bıraktığım bir film oldu ama yine de 80'lerin aksiyon süper starlarını GQ dergisinin Ağustos sayısında mercek altına almıştım... İşte en karizmatik (!) fotoğrafları eşliğinde aksiyonun melekleri....!

ARNOLD SCHWARZENEGGER
Nasıl tanıştık?
Avusturya kırsalından vücut geliştirme sporu sayesinde çıkabilen Arnold, 1982’de perdede Conan rolüyle bir güneş gibi doğdu! Film Türkiye’de bir sene sonra vizyona girse de Türk sinemaseverler onu 1987’de “Komando” filmiyle sevdiler. Halbuki 1984’te “Terminator” ile dünyada fırtına gibi esiyordu. Film bizde video piyasasında keşfedilmişti ama filmi sinemada izlemek isteyenler 1988’i beklemek zorunda kalacaklardı...   
Neyi temsil eder?
Arnold Schwarzenegger filmlerinde erkekliğin çelik gibi gücünü temsil eder. Aksiyonlarında az konuşan (çünkü dramatik rol kabiliyeti yoktur) ama gücüyle herkesi susturan kahramandır. Komedilerde de bu fiziğinin tam zıddı bir durumla karşılaşan adamları oynar. Mesela “Ufaklık”da (Junior) hamile kalır! “İkizler”de (Twins) Danny De Vito’nun ikizi olur!
Neden severiz?
Beton gibi duruşu ve sağlamlığıyla karşısındaki sorunu nasıl çözeceğini izlemekten zevk alırız...  
En iyi filmi: James Cameron’un bilim-kurgu sinemasına yön veren filmlerinden “Terminator 2”
En kötü filmi: Çok lüzumsuz bir Noel komedisi olan “Babam Söz Verdi” (Jingle All The Way)...
Ünlü repliği: Ayl bi bak! (“Geri döneceğim” demek istiyor...!)


SYLVESTER STALLONE
Nasıl tanıştık?
Yıllarca Hollywood’da koltuğunun altında dolaştırdığı kendi yazdığı senaryosuyla çalmadık kapı bırakmadıktan sonra 1976’da Rocky’nin çekilmesini sağlayan Stallone kazandığı üç Oscar’la tüm dünyanın ilgi odağı oldu. “Rocky” filmi Türkiye’de sinemalara 1982’de  gelebildi. Ama ilginç olan şey Türk sinemaseverlerin Rocky II’yi birincisinden bir sene önce, 1981’de izlemiş olması. Dolayısıyla Türklerin Rocky ve Stallone ile tanışması 1981’de Rocky II ile başlar. 
Neyi temsil eder?
Stallone Rocky serisiyle “azim”i temsil ederek çıkış yaptı. Rambo serisindeki vefasızlığın çıldırttığı kahraman askerle bu çıkışı sürdürdü ve hiçbir zaman kötü ya da karanlık bir yönü olan karakterleri oynamadı. Filmlerinde hem mağdur hem de mağrur oldu çoğu zaman...
Neden severiz?
Stallone haksızlığa uğrayan ve sonunda da harekete geçen karakterleri oynadı hep. Kaslı vücudu Arnold’unki gibi astronomik olmadı hiç, yamuk bir ağzı ve düşük gözleri olmasına rağmen belli oranda yakışıklı olduğu filmleri de vardır.
En iyi filmi: Oynadığı tek ciddi dram olan “Güçlüler Bölgesi” (Copland) sinema sanatı adına en ciddiye alınacak filmidir...
En kötü filmi: Saçma sapan bir 80’ler komedi aksiyonu “Dur Yoksa Annem Ateş Edecek”...
Ünlü repliği: Edriyıııııoouuun (Rocky)


BRUCE WILLIS
Nasıl tanıştık?
Willis’in 1985 yılında “Mavi Ay” dizisinin savruk dedektifi David Addison rolünü kapmasıyla şöhret yılları başladı. Türkiye’deyse dizi 1987’de TRT’de de yayınlanmaya başladığında onu seslendiren Alev Sezer’in dublajının da katkısıyla çok çabuk sevildi. Willis’in sinema şöhreti ise “Zor Ölüm” (Die Hard) polisiye aksiyonuyla geldi...
Neyi temsil eder?
Willis en çok da bezgin ya da bitik bir ruh halindeyken zor bir işi başarması gereken karakterlere yakıştı. “Ucuz Roman”, “12 Maymun”, “Ölümsüz”, “Son Görev”, “Zor Ölüm 3”, “5. Güç” gibi filmlerinde hep kendinden beklenmeyen atılımlar gösteren bitik adamları oynar...  
Neden severiz?
Willis’in güzel gülüşü, muzip bakışı ve soğukkanlı duruşu sevilmesindeki en büyük nedenler. Oynadığı filmlerde genellikle o kendine has muzipliği çoğu rolüne taşıdı...
En iyi filmi: Bir Tarantino harikası: “Ucuz Roman” (Pulp Fiction)
En kötü filmi: Dünyanın en saçma hikayelerinden biriydi: “Armageddon”
Ünlü repliği: Yippee ki-yay motherfucker (Zor Ölüm)


JEAN CLAUDE VAN-DAMME
Nasıl tanıştık?
1988’deki “Kan Sporu” (Bloodsport)  Bruce Lee’nin ünlü filmi “Ejderin Üç Fedaisi”nin (Enter The Dragon) kötü bir kopyası gibidir ama tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de video piyasasında bir ekol olur.90'larda evde videosu olup da "Kan Sporu"nu izlememiş sinemasever bulmak neredeyse imkansızdı...
Neyi temsil eder?
Zarif, kibar ve ‘kickboks’daki ustalığını zorda kalmadıkça kullanmak istemeyen bir kahramandır o filmlerinde...
Neden severiz?
Van Damme Türkiye’ye birkaç kez gelmiş hatta birinde Ömer Faruk Sorak’ın “Sınav” filminde de rol almıştı. Reha Muhtar’ın ana haber bültenine de çıkmış sempatisiyle dikkat çekmişti.
En iyi filmi: John Woo’nun Hollywood’daki ilk filmi “Zor Hedef” (Hard Target)
En kötü filmi: En kötü bilgisayar oyunu uyarlamalarından biri olan “Street Fighter” diyebiliriz... 
Ünlü repliği: “Bugün şanslı günün değil!” (Evrensel Askerler)


CHUCK NORRIS
Nasıl tanıştık?
Bruce Lee filmi “Dünyada Benden Büyük Yok”da (The Way of the Dragon) önemli bir rolde görününce dikkat çekti. Sonra bir baktık ki 80’lerin ucuz Amerikan aksiyonlarının bir numaralı ismi olmuş...
Neyi temsil eder?
Hollywood’un sağ kanadını sinemada temsil eden, milliyetçi ve tutucu bir karate hocasıdır kendisi... Filmlerinde sert ve soğukkanlı pek de espritüel olmayan kahramanları oynar...
Neden severiz?
Yakışıklı ya da cazip bir adam olmasa da kaba sabalığı ve aksiyon sırasında ağzında purosuyla sağa sola ateş etmesi hayranlarına çekici geliyordu..   
En iyi filmi: ABD propagandası yapıyor olsa da Lee Marvin’le başrolü paylaştığı “Zafer Topu” (The Delta Force)
En kötü filmi: Sözümona Rusya’nın ABD istilasını konu alanİstila” (Invasion USA)
Ünlü repliği: “Oyun bitti!” (Missing in Action)


JET LI
Nasıl tanıştık?
Uzakdoğu filmlerine özel bir düşkünlüğü olmayan herkes onu ilk kez “Cehennem Silahı 4” filminde Mel Gibson’ı bir güzel pataklarken gördü. Halbuki Çinli oyuncu dövüş sanatlarının en görseli wushu’da üstün yetenekli olup memleketinde çok iyi filmler çekmişti.
Neyi temsil eder?
İyi adamları oynamaya başladıktan sonra, bilge, barışçıl ve iyi kalpli kahramanları canlandırdı...  
Neden severiz?
Kötü adamı oynarken karizmatik, iyi adamı oynarken de kısa boyu ve güldüğünde hoş görünen yüzüyle sempatiktir. Hızlıdır ama büyüleyici derecede estetik dövüşür...
En iyi filmi: Fazla aramaya gerek yok: “Kahraman” (Hero)
En kötü filmi: Eğlenceli bir seriye bu kadar zorlama bir devam filmi çekilir:Mumya 3”
Ünlü repliği: “Bana vurabilirsin ama saçıma dokunursan seni öldürürüm!” (filmde değil röportajında söylemiş!)


JASON STATHAM
Nasıl tanıştık?
Rol aldığı ilk film olan, çağdaş İngiliz sinemasının parlak yönetmeni Guy Ritchie’nin dünyada ilgiyle karşılanan filmiAteşten Kalbe Akıldan Dumana” (Lock, Stock and Two Smoking Barrels) Türkiye’de Ritchie’nin ikinci filmi “Kapışma”dan (Snatch) sonra vizyona girmişti. “Kapışma” ise Türkiye’de tüm zamanların en çok satan DVD’lerinden biridir...
Neyi temsil eder?
Bruce Willis kadar sempatik sayılmaz ama Statham sanki yeni nesil Bruce Willis gibi... Esprili, ağzı kalabalık, becerikli ve de gözüpektir filmlerinde...
Neden severiz?
Statham artık seyrek film çeken Stallone gibi aksiyon kahramanlarının boşluğunu doldurdu. Türkiye’de filmlerine verilen isimlere bakın: “Suikastçı”, “Taşıyıcı”, “Tetikçi”, “Koruyucu”...
En iyi filmi: Ateşten Kalbe Akıldan Dumana (Lock, Stock...)
En kötü filmi: Ortaçağ savaşçısı olmak hiç yakışmamıştı ona:Özgürlük Savaşçısı” (In The Name of the King)
Ünlü repliği: “Ben Terminatör’üm!” (Tetikçi)


DOLPH LUNDGREN
Nasıl tanıştık?
İsveçli Dolph’un sinemadaki ilk önemli rolü “Rocky IV”teki Rus boksör Ivan Drago. Yani dünya onu nefret ederek sevmeye başladı desek yeridir...
Neyi temsil eder?
90’ların ikinci sınıf aksiyonlarında Rus veya Doğu Avrupalı kötü adam rollerinin yanısıra esas kahramanı oynadığı filmler de geldi. Ama Dolph hiçbir zaman o soğuk fiziğini ve hantal duruşunu seyirci nezdinde avantaja çeviremedi. 
Neden severiz?
Soğuk, kötü bakışlı ve sarışın bir adam...! Herkesin bir alıcısı vardır!
En iyi filmi: “Rocky IV”. Varın gerisini siz düşünün...!
En kötü filmi: Bütün filmografisi?
Ünlü repliği: “Kaybedeceksin!” (Rocky IV)

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Film eleştirisi: KURTARICI (Safe)

Önce bir itiraf: Guy Ritche filmlerinden sonra Jason Statham’ın hiçbir filminden hazzetmedim... Tamam, “Tetikçi” (Crank) filmi aksiyon türü içinde bir parça yenilikçiydi. Ama onun dışındaki hiçbir filminde Statham’ı çekici bir karakterde izlemedik. Kanımca ne bir cinsel cazibesi var ne de sempati besleyebileceğiniz herhangi bir başka özelliği... Arnold Schwarzenegger’in de cinsel cazibesi yoktu çoğunluğa göre, ama bir sempatisi vardı mesela..!
Ancak eski usül aksiyon severler için aksiyon sinemasının çehre değiştirdiği ve sırtını iyiden iyiye görsel efektlere ve teenage zevklere dayadığı “Transformers”lı, “Battleship”li, “Alacakaranlık”lı bu zamanlarda, yani yoklukta gidiyor Statham filmleri... Hepsinde sert ve tavizsiz bir duruş sergileyen kahraman prototipi kimi zaman “Tetikçi” (Crank), kimi zaman “Taşıyıcı” (The Transporter), bazen de “Suikastçı” (War) oldu... Ama her filminde de siyah takım, beyaz gömlekten oluşan  “Kurtlar Vadisi” kostümünü dolabında hazır etti... En azından kimse tutarlı olmadığını söyleyemez! Oyuncunun yeni ‘bilmemneci’ filmi “Kurtarıcı”da da bu anlamda yeni hiçbir şey yok sonuçta... Aynı ifadelerle dolu yüzü ve vücut diliyle bildiğiniz Jason Statham...
Ama “Kurtarıcı”da ortalamanın üzerinde bir farklı bakış var ki filmi ilgiyle izlemenizi sağlayan da tam bu “bakış”. Arada böyle ‘eski köye yeni adet’ filmler çıkıyor. Mesela James Wan’ın sıradan hikayesine üslupsal bir farklılık getirmeyi başardığı Kevin Bacon’lı filmi “Ölüm Emri” (Death Sentence) gibi... “Kurtarıcı”da da daha açılışında farklı bir üslupla karşılaşmak filmi daha ciddiye almanızı sağlıyor en başından...
Yanındaki küçük çocuğu koruyan her eli silahlı kahramanın seyirci için gideri var...
Artık iyice anlaşıldı bu...
Amerikan dizilerini takip edenler bilirler; dizilerin her bir bölümünün başında dizinin ana omurgasının o bölümde izleyeceğimiz karakter ve olayları ilgilendiren kısmına dair 30-40 saniyelik bir özet sunarlar. (Biliyorsunuz bizim dizilerde bu özetler seyirciyi aptal yerine koyan bir mantıkla 55 dakika filan sürüyor!)
“Kurtarıcı”da biraz böyle başlıyor. Ana hikayesinin ‘serim’ kısmını yani karakterlerinin bizi ve izleyeceğimiz ana hikayeyi ilgilendiren geçmişlerini bir çırpıda kesik kesik sekanslarla hap gibi veriyor bize. Biz bir boks dövüşü sırasında şike yapan eski polis Luke Wright’ın Rus mafyasıyla başının derde girmesi, Çin mafyasının daha Çin’den itibaren takibe aldığı küçük bir dahi kızın peşine düşüp New York’a getirmesi ve onu kendi çıkarları için kullanmaya başlaması. Bu küçük kızın ve Luke’un yollarının kesişmesine çok dinamik bir kurgu eşliğinde hiç oyalanmadan, yormadan ve de savsaklamadan öz bir kurguyla getiriyor sizi. Sonra kirli polisler ile politikacılar, Çin mafyası ve Rus mafyası arasında öyle ölümcül bir üçgen kuruyor ki 80’lerde izlediğimiz ve ayakları yere basan eski usül polisiye aksiyonlardaki heyecanı yakalayabiliyorsunuz. Bu ‘eski usül’ kavramı filmin içeriğine de uygun aslında. Nitekim Çin mafyasının bilgisayar teknolojisinden değil de beynini çok iyi kullanan küçük bir kız çocuğundan faydalanıyor olması da eski usül. Filmin ‘bir çocuğu korumak için ortalığı dağıtan dürüst kahraman’ konusu da öyle... Üstelik görsel efekt kullanımında da oldukça ekonomik...  
"Bütün kirli polisler toplandık! Filmin en güzel sahnelerinden birine doğru yürüyoruz...!"
Filmde uzakdoğulu muadillerini andıran çok iyi tasarlanmış çatışma ve kaçma-kovalama sahneleri izliyoruz. Bazısı gayet hunharca olsa da yaklaşık 70-80 kişinin ölümünü de bize izlettiriyor film. Ama hikaye bütün bu ölümlerin mantığını kendi dünyası içinde kabul edilebilir bir abartıyla sunuyor bize. Üstelik bunun için Statham’ın karşısına ya da yanına seksi bir kadın koyma gereği bile duymuyor!

Not: Bu yazı Arka Pencere dergisinin 133.sayısı'nda da yayımlanmıştır...