İşte 16-23 Aralık haftasının filmleri hakkında kısa eleştiri notları:

Dört usta oyuncu Kate Winslet, Jodie Foster, Christoph Waltz ve John C. Reilly bütün filmi ustalıkla taşıyorlar. Bir tek Jodie Foster’ın sonlarına doğru oyununu giderek büyüttüğünü Polanski’nin ne hikmetse bu abartıya izin verdiğini söylemeliyim... 4/5
Sherlock Holmes: Gölge Oyunları müthiş bir entrika içeriyormuşcasına tepelerde seyreden bir ego ve özgüvenle başlıyor hikayesine... İlk filmde bıraktığımız ana kahramanını fiyakalı bir şekilde bir bombalama eyleminin ortasına atıyor. Sherlock Holmes’un hikayedeki ilk hamlesi onun kılık değiştirme takıntısı. Ama bu özellik Pembe Panter filmlerindeki Dedektif Clouseau’nun yaptığı gibi komik bir öğe olarak sunuluyor film boyunca. Holmes’un uzakdoğu dövüş sporunu da ustaca uyguluyor olması gereksiz bir Jackie Chan efekti katıyor filme... Zaten bir süre sonra bize sanki müthiş gizemli ve bol sürprizli bir entrika sunacakmış gibi karman çorman bir şekilde başlatılan hikayenin alt tarafı Avrupa’da büyük bir savaş başlatıp silah satarak zengin olmak isteyen bir deli ‘dahi’ profesörü engellemeye çalışmak olduğu anlaşılıyor. Bu mu yani Sherlock Holmes’u zorlayacak olan düşman?
Anlaşılan Guy Ritchie bu genç kuşağın yani Alacakaranlık gibi yüzeysel filmlere ilgi gösteren kitlenin ‘hikaye’den çok, işin eğlencesine düşkün olmalarıyla ilgilenmiş. Filmini bir ‘aşırılıklar gösterisi’ne dönüştürmüş... 2/5
Filmin tam eleştiri yazısı için www.arkapencere.com adresine de buyurabilirsiniz...
Anlaşılan Guy Ritchie bu genç kuşağın yani Alacakaranlık gibi yüzeysel filmlere ilgi gösteren kitlenin ‘hikaye’den çok, işin eğlencesine düşkün olmalarıyla ilgilenmiş. Filmini bir ‘aşırılıklar gösterisi’ne dönüştürmüş... 2/5
Filmin tam eleştiri yazısı için www.arkapencere.com adresine de buyurabilirsiniz...
Bisikletli Çocuk babasız büyümek zorunda olan ama bunu kabullenmek
konusunda büyük direnç gösteren Cyril’in yürek burkucu hikayesini
anlatıyor... Cyril hep kırmızı giyiyor... Bu kırmızı tişörtleriyle
yansıttığı içindeki o öfkeyi ve inadı bir türlü bastıramıyor... Ona
sahip çıkmak isteyen Samantha adlı genç kadınla bir uzlaşma sağlaması
için Cyril’in içindeki öfkeyi öldürmesi gerekiyor... (Böyle bakınca
final daha da ilginçleşiyor...)
Bu enfes film küçük bir hikayeyle izleyenleri nasıl da büyüleyebileceğinizi o kadar güzel anlatıyor ki... Dardenne kardeşler kolaylıkla depresifleşebilecek bu hikayeyi sıkmadan ve en doğal haliyle sunmayı ustalıkla başarıyorlar. Sanırım ilk kez önceki filmlerinden farklı bir müzik kullanımı da tercih etmişler. Kullanılan birkaç klasik müzik bestesi sahnelere masalsı bir duygusallık da katmış...
Sahneler arasında sürekli pedal çeviren, koşan, hep hareket halindeki hiperaktif Cyril rolünde harika bir oyunculuk gösterisi sunan Thomas Doret tüm izleyenlerin gönlünü çalıyor. Karşınızda görseniz sarılmak için bir saniye düşünmezsiniz... Buna karşılık film Cecile De France'ın canlandırdığı Samantha karakteri konusunda daha cimri... Samantha'nın çocuğa karşı duyduğu bu annelik duygusunun temelini bulmak konusunda yönetmen kardeşler işin büyük kısmını seyirciye bırakmışlar anlaşılan... 4/5
Bu enfes film küçük bir hikayeyle izleyenleri nasıl da büyüleyebileceğinizi o kadar güzel anlatıyor ki... Dardenne kardeşler kolaylıkla depresifleşebilecek bu hikayeyi sıkmadan ve en doğal haliyle sunmayı ustalıkla başarıyorlar. Sanırım ilk kez önceki filmlerinden farklı bir müzik kullanımı da tercih etmişler. Kullanılan birkaç klasik müzik bestesi sahnelere masalsı bir duygusallık da katmış...
Sahneler arasında sürekli pedal çeviren, koşan, hep hareket halindeki hiperaktif Cyril rolünde harika bir oyunculuk gösterisi sunan Thomas Doret tüm izleyenlerin gönlünü çalıyor. Karşınızda görseniz sarılmak için bir saniye düşünmezsiniz... Buna karşılık film Cecile De France'ın canlandırdığı Samantha karakteri konusunda daha cimri... Samantha'nın çocuğa karşı duyduğu bu annelik duygusunun temelini bulmak konusunda yönetmen kardeşler işin büyük kısmını seyirciye bırakmışlar anlaşılan... 4/5
Sümela’nın Şifresi, Keloğlan masalından devşirilmiş hikayesini oldukça sıkıcı bir olay örgüsüyle sunmakla kalmayıp, yapanların komik olduğunu sandıkları yılışık esprilerle süslenmiş kaba-saba bir mizah sunuyor bize. Başrolündeki Alper Kul eğer sevimsiz bir Keloğlan yaratmak istemişse bunu gayet de iyi başarmış... Film tek bir an bile sempatik ve samimi olamıyor...
Zafer Ergin, Altan Erkekli gibi oyuncular da sadece birer sahne görünmelerine rağmen afişte isim ve cisimlerine yer buldukları için kendilerini ne kadar şanslı hissetseler azdır!
Türk sinemasının “komedi olsun çamurdan olsun” mantığını bir an evvel terketmesi gerekiyor. Sadece Karadenizli vatandaşlarımız izlese bile yırttık mantığıyla film çekilmez! Zafer Ergin, Altan Erkekli gibi oyuncular da sadece birer sahne görünmelerine rağmen afişte isim ve cisimlerine yer buldukları için kendilerini ne kadar şanslı hissetseler azdır!
Ayrıca Sümela’nın Şifresi sonunda 'bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz' diye yazan ilk sinema filmi olabilir mi acaba? Herhalde ortaya çıkan bu 'müthiş' eserden sonra izleyiciler için "en azından bunu hakettiler" diye düşünmüşler...! 1/5

Yönetmen Cédric Klapisch önceki filmlerinden İspanyol Pansiyonu ve Paris'in altında bir iş çıkartmış bu sefer... 2/5