Eleştirmenin Not Defteri

Sen Kimsin? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sen Kimsin? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ocak 2013 Cuma

TÜRK SİNEMASI NEREYE?



6,5 milyon seyirci alan "Fetih 1453" filmi bu konu hakkında bir şeyler yazan bir çok yazarı yanıltıyor...
Peki ya bu sene bu film olmasaydı ne olurdu rakamlar?
Bugünlerde sinema seyircisi geçen yıla göre arttı gibi cümleler okuyabilirsiniz sağda solda...

Evet, toplam seyirci sayısı (yani aslında kesilen bilet sayısı) geçen yıla göre yüzde 1.6 oranında artmış durumda. 2012 yılında Türkiye’de neredeyse 43 milyonu bulan bilet satışı gerçekleşmiş. Bu sayının belli bir kesimi –ki en az yüzde 30’dur bu oran- düzenli olarak sinemaya giden sinemaseverler olsa bir yıl içinde düzensiz sinemaya giden insanların sayısının nüfusun ne kadar altında olduğunu varın siz hesaplayın. Biz hesaplamak istemiyoruz, içimiz acıyor çünkü...

Fransa 2011 yılında son 45 yılın rekorunu kırmış, tam 215 milyon 600 bin adet bilet satmıştı. Bu sene daha da artmış olması bekleniyor. Tam sayı Ocak ayında belli olur. Bu arada Fransa’nın nüfusu da Temmuz 2012 itibarıyla tamı tamına 65 milyon 630 bin 692... Fransa’da satılan bilet sayısı Fransa nüfusunun 3 katından fazla yani! Bizde ise nüfusun neredeyse yarısı... Yüzde 1.6’lık bir artış oldu diye de seviniyoruz...

Peki bu sene 6.5 milyon bilet satan “Fetih 1453” filmi olmasa bu rakam 40 milyon biletin altında olmayacak mıydı? O zaman şimdi asıl soruyu soralım: Bilet sayısındaki bu yüzde 1.6’lık artış ‘küçük’ bir ilerleme midir? Yoksa başka bir acı gerçeği görmemize engel olan bir detay mıdır?   

2013’de durum ne olacaktır? Her sene bir “Fetih 1453” filmi mi yapmak lazım nüfusun yarısı kadar bilet satabilmek için? Geçen yıl ve 2010 yılında 1 milyon sınırını geçen 9’ar tane film varken bu sayı 2012’de 6’da kalmış. Geçen yıl 291 film vizyona girmişken bu yıl 282 film seyirci karşısına çıkmış. En çok bilet satan ilk 6 filmden iki tanesi yabancı film (“Buz Devri 4” ve “Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2”). “Fetih 1453”ü, “Evim Sensin”, “Berlin Kaplanı” ve “Sen Kimsin?” takip ediyor. 2011’de 75 yerli filmin bilet sayısı 21 milyonken bu sene 58 tane olan yerli filmin sattığı bilet sayısı 20 milyonda kalmış. Bunun 6,5 milyonu zaten “Fetih 1453”e ait... Yani rakamlar hiç iç açıcı değil. Avrupa’da giderek artan (ki yine de analistlerin sinemanın geleceği konusundaki endişelerini gideremeyen bir artış bu) sinemaya gitme eğiliminin Türkiye’de karşılığı maalesef yok!

Nitelik tartışmasına girince daha karamsar bir tablo çıkıyor ki ortaya maalesef 5-15 bin bilet aralığında kalan “Tepenin Ardı”, “Babamın Sesi”, “Simurg”, “Lal Gece”, “Gözetleme Kulesi”, “Geriye Kalan”, “Can”, “Vücut” gibi görülüp tartışmaya değer filmler listenin en altlarında kalıyorlar. Yılın en iyileri anketlerinde adları geçen pek çok film (“Melancholia”, “Tha Master”, “Sürücü”, “Cosmopolis”, “Utanç”, “Moonrise Kingdom”, “Kevin Hakkında Konuşmalıyız” vb...) 10 bini, 20 bini aşmayan bilet sayılarıyla vizyonlarını tamamlamışlar... Yani bir kez daha Türk sinemaseverlerin film seçme kriterleri, filmlerin sinemalarımızdaki ‘çalıştırılma’ stratejileri, gösterim takvimlerinin doğru bir şekilde düzenlenip düzenlenemedikleri şüpheli bir tablo çıkardı ortaya...

Her şeye rağmen 2012 sinema gündemi açısından çok renkli geçti... Bakalım 2013’de Türkiye sinema sektörünü neler bekliyor hep beraber göreceğiz...    

     

* Not 1: Veriler www.boxofficeturkiye.com sitesinden alınmıştır... 
* Not 2: Bu yazı Arka Pencere'nin 166. sayısında da yayımlanmıştır... 

2 Mart 2012 Cuma

Film eleştirisi: SEN KİMSİN?

Bu zamanda bir polisiye parodisi yapmak hem kolay hem de zordur. Kolaydır çünkü bir polisiye hikaye omurgası bulduktan sonra, türün klişeleriyle oynayabildiğiniz ‘gag’lerle omurgayı sararsınız... Komediden anlayan ve senaryo yazabilen birileri için bu zevkli bir yolculuktur...
Bir yandan da zordur çünkü yapılmış çok iyi örnekleri vardır... Blake Edwards – Peter Sellers ortaklığının ürünleri “Pembe Panter” serisi orada öylece bozulmamış bir halde durur. Absürd parodi janrının en iyilerinden olan “Çıplak Silah” serisi de hâlâ zevkle izlenebilen örneklerdir. Hatta polisiye parodilerle akraba sayılabilecek ajan parodileri de iyisiyle kötüsüyle hayli yaygın bir şekilde devam etmekte... Bizde de sıkça denenen bir türdü zamanında. Ama Ertem Eğilmez’in Sadık şendil’in senaryosundan çektiği “Şabanoğlu Şaban”ı diğer tüm örneklerden ayrı tutmak gerek. Film Kemal Sunal tipi mizahla destekli olup “Pembe Panter” filmlerinin izinden başarıyla ‘Türkleşerek’ giderken hayli komik gag’lerle süslenmiş Türk sinemasının en komik filmlerinden biridir.
Yani demem o ki; sakar bir polis dedektifi yaratmakla iş bitmiyor pek... İyi-kötü bir gizem barındıran, mümkünse “suçlu kim?” sorusunun cevabını gizleyen ya da bunu yapmayı tercih etmese bile dramaturjik bir merak unsuru yaratabilen bir senaryo çıkartmak lazım.    
Son yıllarda çıkış yapan komedi yıldızları arasında Tolga Çevik – kariyerine Semih Kaplanoğlu filmi “Herkes Kendi Evinde” ile başlamış olsa da- kendine has bir yer edinmedi değil. Küçük de olsa bir baskı hissettiği anda eli ayağına dolaşan ve beceriksizliğini şanssızlığına bağlayan adam karakteri, Tolga Çevik’in komedi personasını oluşturuyor. Bu yüzden seyirciyle sıcak bir temas kurabiliyor. Onu kitlelere sevdiren “Komedi Dükkanı”nın sırrı da bu ‘komik loser’ın her kontrpiyede kalışında çırpındıkça batıyor oluşuydu...
“Sen Kimsin?”de polis babasının başarısı altında ezilen, polis olamamış ama özel dedektif olarak ayakta kalmaya çalışan Tekin’in ilk macerasını izliyoruz. İlk macera diyoruz çünkü belli ki her ‘tutan’ komedyenin ilk yaptığı şeyi yapmaya çalışıyor Çevik: belli bir seyirci garantisi olan bir komedi serisine kapağı atmak...
Tekin’in ve emekli trafik polisi İsmail Abi’sinin bir polisiye vakanın içine düştüğü maceranın bu “polisiye vaka”sı pek güçlü değil ne yazık ki. Bu da bütün yükü Tekin’in üzerine yıkıyor. Üvey kızının mirasına konmaya çalışan bir kadın ve ne olduğu belli olmayan yardımcısının tasarladıkları cinayete bu iki ‘özelliksiz’ dedektifi şahit yazdırmaya çalışması, kabul etmek lazım ki sağlam bir hikaye omurgası sunmuyor izleyene...
“Sen Kimsin?” kahramanını bize hareketli bir ‘girizgah’la tanıtabiliyor. Tekin’in gözetleme yaptığı otelde bir özel harekat timi baskınına denk gelmesi iyi bir başlangıç. Sonrasında Amerikan kara filmlerine de gönderme yapan, gizemli bir kadının dedektif bürosuna yaptığı ziyaret sahnesi eşliğinde, kahramanımızın görevini almasıyla başlayan hikaye, uzun bir süre patinaj yapıyor ve durumu Tekin’in beceriksizliğiyle ‘idare ediyor’. 
Tolga Çevik’in zaman zaman Peter Sellers mimiklerinden ‘ödünç’ alması 
birilerini güldürebilir ama açıkçası beni biraz rahatsız etti...
Ancak Tekin karakterinde de bir sorun var. Olanca sempatisine rağmen kendisinden düşük seviyedeki pilavcının arabasını sakarlıkla değil, bilerek ve isteyerek kırıyor mesela... Fonda çalan “Staying Alive” eşliğinde kendisini bir an Amerikan polisi zannetmesi de oldukça sevimsiz... Yaşlı ve sempatik partneri İsmail’i araba bagajına koyması da öyle... Kahramanı seyircinin gözünde yaralayan bu ve benzeri sahneler yüzünden film ve karakter kendisini daha geç sevdirmeye başlıyor... Buralarda da “Pembe Panter”in Dedektif Clouseau’sunun sorgu teknikleri (!) sık sık Tekin’de de kendisini gösteriyor. Zaten bir sahnede bir şovalye zırhı gösterilerek Clouseau’ya bir nevi selam da gönderiliyor...
Tekin’in takip ettiği şüphelinin peşinden spor merkezine girip saunada sorgu yapmaya çalışması ve yakalanışının ardından yaşananlar da filmin bir nebze vites atmasına sebep oluyor. Aksiyon ritmi iyi çizilmiş kaçma-kovalama sahnesi ise filmin mizahının doruk noktası.
Herşeye rağmen prodüksiyon değeri anlamında kolaya kaçılmamış. Hikayenin açılabildiği ölçüde ve Türk komedilerine göre ‘büyük’ bir finalle sonlanıyor film. Zaten Ozan Açıktan’ın ilk filmi “Çok Filim Hareketler Bunlar”da da dikkat çeken pürüzsüz yönetmenliği bu filmde de kendisini gösteriyor... 
İlk kez “Bir Avuç Deniz”de izlediğimiz Zeynep Özder güzelliği 
ve aksamayan performansıyla parlıyor...