Eleştirmenin Not Defteri

#iki cümlede kritik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#iki cümlede kritik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2012 Pazartesi

İKİ CÜMLEDE KRİTİK - 8



ARAMIZDA BEBEK VAR (Un Heureux Evénement)
Fransız sinemasının giderek artan ‘yeni akım’ romantik komedilerinden biri olan film, birbirini çok seven ve değer veren bir çiftin bebek sahibi olmasıyla değişen ilişkilerini son derece gerçekçi bir tonda ele alıyor. Hatta oyuncularının samimi performanslarının da etkisiyle o kadar gerçekçi ki çocuk isteyen mutlu çiftleri bu kararından vazgeçirebilir bile! 2,5/5

DEHŞET KAPANI (Cabin in the Woods)
“Buffy”nin yaratıcısı Joss Whedon yine kendisinden beklenileni yaparak gençlerin birer birer avlandığı “kanlı haftasonu” filmlerine farklı bir yorum getirmiş. “Dehşet Kapanı” son 10 dakikasına kadar çok iyi gitse de finale sakladığı ‘büyük sürpriz’i (o koca elden bahsediyorum) zayıf bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim...  3/5

İKİ SEVGİLİ (John and Mary)
Dustin Hoffman ve Mia Forrow 1969 yapımı bu filme tek gecelik bir ilişkinin sabahında uyanarak başlıyorlar ve ertesi gün yaşadıklarıyla, daha birbirlerinin isimlerini bilmeden sevişerek başladıkları bu ilişkiye devam edip etmeme konusunda bir karara varmaya çalışıyorlar... İki oyuncunun da gencecik halleri, iyi yazılmış ama çok daha iyi yazılabilecek bir senaryoda, türün meraklılarını sıkmayacak bir şekilde karşımıza çıkıyorlar... 3,5/5

ÖLÜM YOLCULUĞU (Apollo 18)
“Buluntu film” türünden film yapmayı sürdürüyorlar ve artık bu ‘sinema’ olduğu çok şüpheli türün iyice suyu çıktı. Fikir olarak iyi bir entrika üzerine kurulu olsa da, esrarengiz bir ay yolculuğunun sahte görüntüleri olarak bize izlettirilen film, tahmin edilebilir ‘formül’ olay örgüsüyle aslında oldukça klişe bir uzay gerilimi... 2/5

KAHRAMANLAR ÇAĞI (Age of Heroes)
Bond romanlarının yazarı/yaratıcısı Ian Fleming’in kişisel bir savaş deneyimini konu edinen bu eski usül ‘görevi olan komando takımı’ filmi bir yere kadar gerçekten de o “Kirli Düzine” gibi 2. Dünya Savaşı filmlerinin tadını vermiyor değil. Ama filmin başrolü Sean Bean’i bir anda yok eden son 15 dakikasını ve bir anda filmi bitiriveren finalini beğenmek mümkün değil... 2/5

ÖLDÜREN HATA (Panic Button)
DVD kutusunun üzerinde “yılların en iyi İngiliz korku filmi” demecini veren “Ain’t It Cool News” sitesinin yazarına sesleniyorum doğrudan: Sen yılda iki tane korku filmi filan izliyor olmalısın dostum! Evet, sosyal medyanın yaratabileceği terörle ilgili kimi güzel fikirler içeren bir senaryosu olmasına rağmen kısa bir süre sonra klişe bir korku filmine dönüşen, yetersiz bir film bu... 2/5

24 Ağustos 2012 Cuma

İKİ CÜMLEDE KRİTİK - 7


AÇLIK OYUNLARI (The Hunger Games)
Evet bazı kusurları var; filmin duygusal atmosferi biraz gereğinden hızlı ilerliyor, sos gibi dizayn edilmiş politik alt metni fragman gibi geçiveriyor aralarda ve Donald Sutherland sanki sırf bunun için filmde var gibi... Ama yine de çok sevdiğim kimi özellikleri de var; "Alacakaranlık" serisinin aldığı yolun tam tersini tercih edip olanca müsaitliğine rağmen şiddete teslim olmadan konuyu insanca ele alışı, yakışıklı erkek-güzel kız fetişlerine fazla prim vermemesi ve tabi Jennifer Lawrence’ın son derece inandırıcı performansı...  3/5

ÖLÜME ÇEYREK KALA (Brake)
Filmin ilk 80 dakikası -tıpkı "Toprak Altında"da (Buried) olduğu gibi- hükümet ajanı Jeremy'nin bir arabanın bagajında gözlerini açıp niye orada olduğunu çözüp mücadele etmesiyle ve olayların "24" dizisindeki gibi giderek tırmanan bir terör eylemi sürecini takip etmesiyle geçiyor, finalde ise iki farklı sürpriz sizi bekliyor... "Buried" kadar iyi değil ama başından sonuna ilgiyi sıcak tutan filmde esas adamı canlandıran Stephen Dorff iyi bir performans çıkarıyor... 3/5

HAYALET SÜRÜCÜ 2: İNTİKAM ATEŞİ (Ghost Rider: Spirit of Vengeance)
İstediği kadar bir sürü sahnesi Türkiye’de çekilmiş olsun, öyle böyle değil; çok ama çok kötü bir devam, aksiyon ve Nicolas Cage filmi daha...! “Crank” ve “Gamer” filmleriyle de benim en ufak bir sempatimi kazanamayan, aksiyonu izlenemez bir şekilde çekebilmeyi başaran yönetmen ikilisi Neveldine/Taylor’dan bir kötü yönetmenlik örneği daha olan filmde en çok da "Centilmen"de (The American) çok beğendiğim Violante Placido'ya yazık olmuş... 1/5

AH SALAK KARDEŞİM (Our Idiot Brother)
Paul Rudd’un artık giderek "tektip"leşen bir komedyen olduğunu bir kez daha anladığımız bu filminde Rudd'un bu sefer oldukça saf bir karakter olan Ned’in üç kızkardeşinin başına bela olup onların günlük sorunlarını nasıl da içinden çıkılamaz bir hale dönüştürdüğüne şahit oluyoruz. Kızkardeşleri Zooey Deschanel, Elizabeth Banks ve Emily Mortimer oynayınca ilgi çekici ve hiç de sıkıcı olmayan bir filme dönüşmüş “Ah Salak Kardeşim”... 3/5
 
VAHŞİ AV (The Wild Hunt)
2009'da Toronto Film Festivali’nde "En İyi Kanada Yapımı İlk Film" ödülünü kazanan ve gerçekten de dikkat çekici bir film olan “Vahşi Av”, “role playing” oyunlarına kendilerini kaptıran ve sanal bir ortaçağ köyü oluşturarak ‘Game of Thrones’çuluk oynayan insanların arasında geçen bir gerilim... Kızarkadaşını bu hastalıklı oyuna kaptıran gencin onu kurtarmak için girdiği mücadele tüyler ürperten bir finale doğru sürükleniyor... 3/5

ŞEYTANLA RANDEVU (Meeting Evil)
Samuel L. Jackson ve Luke Wilson gibi iki oyuncuyu buluşturan film beklentilerin çok altında kalan bir gerilim olmakla kalmayıp neredeyse bir dakika bile durmayan, yerli yersiz her sahnenin altına döşenmiş sinir bozucu müziğiyle de insanın film zevkini öldüren, anlamsız, gereksiz, kötü yazılmış, kötü oynanmış, kötü çekilmiş, kötü bir film... En güzel tarafı 85 dakika sonra bitiyor olması...! 1/5

14 Temmuz 2012 Cumartesi

İKİ CÜMLEDE KRİTİK - 6


KAOS: ÖRÜMCEK AĞI
Tek bir karesinde bile ‘sinema’nın bulunmadığı bir filmin “Türk sinema tarihinde şimdiye dek yapılmamış, farklı bir yapım” diye basbas bağırarak vizyona çıkartılması nasıl bir iddiadır? Hangisinden bahsetmeli: filmin başrol oyuncusunun bir saniye bile rol yapamamasından mı, aksiyon sinemasından bihaber çekilmiş amatör youtube videolarına benzeyen aksiyon sahnelerinden mi, berbat yazılmış diyaloglarından mı...    1 / 5

PARANOYA (Martha Marcy May Marlene)
Karizmatik çakma bir bilgenin (değeri yeni keşfedilen bir oyuncu John Hawkes) oyununa gelerek değişik bir tarikata katılan genç Marcy (TV'nin çocuk yıldızı bağımsız sinemanın yeni gözde oyuncusu Elizabeth Olsen) bir gün oradan kaçmayı başarıp hali vakti yerinde ablasına sığınır ama beynine işlenmiş fikirlerden ve alışkanlıklardan kaçması pek kolay olmaz. Güzel hikaye ama yönetmenin ‘sanat yapacağım’ kaygısı hikayenin bir noktadan sonra tökezlemesine ve tatminden uzak bir finale doğru sürüklenmesine yol açıyor... 2,5 / 5

PROJECT X
Sahte belgesel (mockumentary) mantığını “Hangover” ya da "Superbad" hikaye modellerine monte edip, giderek zıvanadan çıkılan bir parti gecesinde geçen bir gençlik komedisinde denemişler ki filmin parlak fikri (!) inanın sadece bu! Gerisi ise şunlardan ibaret: seks amaçlayan gençlerin sulu muhabbetleri, güzel liseli kızların bacak ve göğüs dekolteleri, ‘Jackass’vari akrobatik sululuklar, “Amerikan Pastası”nı bile özleten ‘ergenin seksle buluşma takıntısı’nın bildik hikayesi... 2 / 5

SHAOLIN
Sinemalarımızda “Dedektif Dee” ile izlediğimiz Hong Kong’lu usta oyuncu (çok severim kendisini) Andy Lau’nun 2011 yapımı filmi kötü bir adamken işlediği bütün günahların bedelini çok ağır bir şekilde ödeyince Shaolin tapınağına sığınır ve iyi bir adam olmayı öğrenir... Uzadoğu dövüş sanatlarına meraklıysanız çok iyi sahneler ve dövüş koreografilerini içeren film (tadımlık Jackie Chan bile var) keyifli bir seyir zevki veriyor kesinlikle... 3,5 / 5
GERÇEĞİN PEŞİNDE (Man on a Ledge)
Bir günlük iznini kullanırken kaçıp sözde intihar etmek üzere yüksek bir binanın tepesine çıkan mahkum kahramanımızın (Sam Worthington) aslında çok farklı bir planı vardır ve tabi ki masumdur! Sürpriz “twist”ler yapacağım diye o kadar kasıyor ki film kendisini, (Elizabeth Banks'in her zamanki sempatisine, Genesis Rodriguez'in seksapelliğine ve iyi oyuncular Ed Harris ve Jamie Bell'e rağmen) bu uğurda yapılan her hamle bir süre sonra “yuh artık” dedirtiyor izleyiciye... 2 / 5

AİLE AĞACI (The Family Tree)
Biraz “Arrested Development” izlemişseniz benzer bir taktiği kullanan ve herkesin birbirinin arkasından iş çevirdiği, kimsenin kimseyi umursamadığı biraz rezil bir ailenin bu kazara ‘yenilenme’ gayreti oldukça tanıdık gelecek. Ama “Aile Ağacı” çeşitli parlak fikirleri ve buluşları ve de Hope Davis’in samimi performansını çok da iyi değerlendiremeyen bir film... 2,5 / 5

26 Haziran 2012 Salı

İKİ CÜMLEDE KRİTİK - 5


KUKLA (The Beaver)
Hayattan, işinden ve ailesinden kopma noktasına gelen depresyondaki bir adam, kendisine bir ‘kukla bir kunduz’dan sağduyu işlevini görecek bir arkadaş edinir ve bu rolde Mel Gibson dikkat çekici bir performans sergiler! Ama ne yazık ki ciddi senaryo sorunları Jodie Foster’ın yönettiği filmin çok daha etkili ve iyi bir dram olmasına engel olur... 2,5 / 5




İYİ OLAN KAZANSIN (This Means War)
“Charlie’nin Melekleri”nin de yönetmeni olan McG bu ‘aksiyon-romantik-komedi’nin aksiyon ayağında gayet başarılı doğal olarak. Ama hikayenin romantik komedi kısmı epey bir yalpalıyor ve üstelik filmin bu konudaki en güzel ve matrak sahnesi DVD’de kesilmiş sahnelerde kendisine yer bulabiliyor ancak... 2/5

SON HEDİYE (The Ultimate Gift)
Bestseller bir romandan uyarlandığını her sahnesinden belli eden bu dramda Abigail Breslin de beklenen yerini almış... Çok klasik, beklendik ve alışıldık bir hikayesi olan film zengin dedesinin mirasını haketmek için adam olmak zorunda kalan uçarı ve sorumsuz gencin hikayesini anlatırken kimi zaman vıcık vıcık ve hesaplı bir duygusallığa mahkum ediyor kendisini.        2 / 5


ÖLÜMSÜZLER (Immortals)
“Hücre” (The Cell) ve “Düşüş” (The Fall) gibi iki iyi filmden sonra Hint asıllı yönetmen Tarsem Singh’den hâlâ umudu kesmiş değiliz, bu “300 Spartalı” özentisi filmden sonra bile. Filmin tekinsiz görselliği bir süre durumu idare etse de mitolojiden hayli bozularak oluşturulan senaryonun sağlam bir dramatik yapı kurduğunu söylemek zor...  2/5



İSTANBUL
Macaristan’da kocası tarafından daha genç bir sevgili yüzünden terkedilen 50’li yaşlardaki Katalin, geçirdiği depresyonun sonucunda kendisini İstanbul’da küçük bir otelde bulur ve aynı oteldeki yalnız bir adam olan Halil’le (Yavuz Bingöl) yakınlaşır. Film en fazla yarım saatlik olan hikayesini 100 dakikaya tamamlamak için epey bir uğraşıyor, karakterlerini de derinleştiremiyor ve bu yüzden de daha etkileyici bir aşk hikayesi çizmekte zorlanıyor... 2,5 /5 

15 Haziran 2012 Cuma

İKİ CÜMLEDE KRİTİK - 4


Aşk ve Devrim

Ele aldığı mesele zamanında o kadar güzel hikayelerle anlatılmıştı ki; bu yüzden “Aşk ve Devrim”in işi daha en baştan zor. Genç oyuncularının başarısına rağmen, neredeyse her sahnesinde pofur pofur sigara içen karakterlerin edebiyat yaptığı, meselesini kem küm ederek anlatan bir senaryoya sahip film maalesef... 2,5/5
 
 
 
Karanlıklar Ülkesi: Uyanış
(Underworld: Awakening)
"Karanlıklar Ülkesi: Uyanış" serinin en yüzeysel, kendisi ni en çok aksiyona teslim etmiş filmi olmakla kalmayıp, vasat bir hikaye sunuyor bize... Selene'in daha haşin bir performans sergilemesinin dışında serinin diğer filmlerine getirdiği bir heyecan ya da yenilik içermediği gibi, bir "izle ve unut" filmi olmuş adeta... 2 /5
 
 
Coriolanus
Shakespeare'in en az bilinen oyunlarından olup bazı ülkelerde sahneye konması yasaklanan “Coriolanus” kişisel ego’nun bir gün en başta insanın kendisine sonra bütün çevresine nasıl da yıkıcı bir etki yaratabileceğini anlatıyor. Bu güçlü hikayeyi Ralph Fiennes’in neredeyse eksiksiz  yönetmenliğiyle ona eşlik eden Vanessa Redgrave, Jessica Chastain, Brian Cox ve Gerard Butler (ilk kez bir filmde beğendim kendisini) eşliğinde izliyoruz... 4/5
 
 
Koruyucu (Machine Gun Preacher)
“Lütfen beni Öldürme” (Stranger Than Fiction) ve “Kesişen Yollar” (Monster’s Ball) gibi iki iyi filme ve bir Bond filmi olan “Quantum of Solace”a imza atmış bir yönetmen olan Marc Forster niye böyle boş bir  misyoner film çeker ki? Gerard Butler Afrika’da gördüklerinden sonra bir eline haç diğer eline makinalı tüfek alan bir serseriyi oynuyor ve filmin sonunu zar zor getiriyorsunuz... 2/5
Bakıcı (The Sitter)
Bir komedi filminde seyircinin ahlaki değerlerini sorgulayan esprilere yer vermek o filmi değerli ya da iyi bir film yapmaya yetmiyor. “Bakıcı” Jonah Hill 80’lerde de benzerleri yapılan, bakıcılık yapmak zorunda olduğu çocuklarla mafyalı, cinsellikli falan filan bir gecenin içinde bırakan bir bakıcıyı, kimi sınırları biraz daha zorlayarak anlatan bir film sadece...  2/5

1 Mayıs 2012 Salı

İKİ CÜMLEDE KRİTİK - 3


Arkadaştan Öte (Friends With Benefits)  
Güzel Mila Kunis’e rağmen tıpkı “Bağlanmak Yok” (No Strings Atteched) filminde olduğu gibi bu filmden de nefret ettim... Eski romantik komedilerde bazen vıcık vıcık bir hal alan yapış yapış bir masalsılık vardı ama bir samimiyet de vardı en azından, bunlarsa ‘2000’lerde ilişkiler böyle oldu’ kisvesi altında seks satıyorlar resmen... 1/5

 
Killer Elite
Evet, eski usül aksiyon filmlerini andırıyor andırmasına ama mesela bir “Ronin” bile olamıyor. Çünkü hikaye zengin değil, çünkü Jason Statham her zamanki Jason Statham, çünkü başta Clive Owen’ın canlandırdığı karakter olmak üzere bütün karakterlerin altı tamamen bomboş... 2/5
 
 
Footloose 
"Yasak Dans" için 'orijinali neydi ki bu da bir şey olsun' diyenler olacaktır aranızda ama orijinalinde hiç değilse Kevin Bacon, Chris Penn, 80’lerin ünlü genç kızlarından Lori Singer ve Oscar adayı iyi müzikler vardı... Bunda aynı hikayeyi günümüze adapte etmekte oldukça zorluk çekildiği gibi çok da çekici olmayan genç oyunculardan bir kadro kurulmuş... 2/5
 
 
 
Devrimden Sonra
Senaryosu daha iyi yazılabilse daha etkili bir film olabilirmiş. Fikir güzel ama eğitim videoları gibi yazılmış sahnelerde, iyi oyuncular ellerinden geleni yapsalar da olmuyor, -her ne kadar hayal etmesi bile güzel olsa- küçük masalcıklardan oluşan eklektik bir film olarak kenarda kalakalıyor... 2/5
 
 
 
 
Katil Köpekbalığı (Shark Night 3D) 
Yönetmen David R. Ellis’in önceki filmleri "Snakes on a Plane", "Ölüm Hattı" (Cellular) ve "Son Durak 2"de (Final Destination 2) de yeni hiçbir şey yoktu ama sıkılmadan izlenebiliyorlardı en azından... Bikinili kızların hatır kutur yendiği filmlerden biri olan 2010 yapımı “Piranha” hiç olmazsa komikti...  1/5
 
 
 
 
Ödünç Sevgili (Something Borrowed) 
Kötü bir "En İyi Arkadaşım Evleniyor" (My Best Friend’s Wedding) taklidi olmakla yetinmeyip, tamamen klişe ve pırıltısız sahnelerden kurulu bir senaryosu var... Kate Hudson'ın sevgilisini Ginnifer Goodwin gibi "özelliksiz" bir kadına kaptıracağına hiç inanmayınca filme karşı ilginiz de bir türlü oluşamıyor ayrıca... 2/5
 
Hüküm (Extreme Prejudice)
Yönetmen Walter Hill’in ünlü Sam Peckinpah filmi “Vahşi Belde”ye (The Wild Bunch) hayranlığını sunduğu film Meksika sınırındaki kaçakçı-kanun adamı çekişmesine bir grup kandırılmış eski ajanı koyuyor. Hikaye bazı sahneleriyle yer yer tansiyon yaratma konusunda başarılı olsa da Nick Nolte’nin seyirciye hiç yakın durmayan performansı çok itici... 3/5
 
Yakışıklı Johnny (Johnny Handsome)
Mickey Rourke’un ilk parladığı zamanlar yönetmen Walter Hill’in klişe aksiyon filmlerinden birinde trajik bir rolde oynamıştı. Morgan Freeman, Lance Henriksen, Ellen Barkin gibi iyi oyuncuların renk kattığı filmde Rourke fiziksel bir iyileşmenin ardından kendisine kazık atan soygun çetesinden intikam alırken yer yer zevkle izlenen bu “seyirlik” filmin en dikkat çeken unsuru oluyor. 3/5

5 Nisan 2012 Perşembe

İKİ CÜMLEDE KRİTİK - 2


Musallat 2
Doğrusu ilk filmi fena bulmamıştım, ancak ikinci film korkutmayı tamamen bir anda yükselen ses efektlerine ve seyirciyi sürekli gergin oturtmaya bağlayınca ortaya Dabbe filmlerinin izinden giden bir film çıkmış. Genç oyuncu Türkü Turan’ın varlığı filmi bir nebze izlenir kılıyor yine de... 2/5




 
Ölümcül Takip - Blitz
Neden özenle takip edildiğini bir türlü anlayamadığım ve bir aksiyon yıldızı olarak hiç de çekici bulmadığım Jason Statham bu 2011 filminde Bruce Willis’i taklit ederek “Kirli Harry”cilik oynuyor... Polisleri öldüren bir seri katilin peşine düşen iki farklı karakterdeki polis hikayesinde ise yeni hiçbir şey yok... 2/5




 
Kasabadaki Sır - Peacock
Kendi halinde yaşayan çift kişilikli bir adamın (diğer kişiliği uysal bir kadın) sırrı bir tren kazası sayesinde yavaş yavaş açığa çıkmaya başlayınca bu kişiliklerden biri diğerini  öldürmek zorunda kalacaktır... En çok da Cillian Murphy’nin kayda değer performansı sayesinde izlenmeyi hakeden bu psikolojik gerilim, biraz daha derinleşebilse çok daha iyi bir film olacakmış... 3/5




 
Paranormal Activity 3
Ortada bir “anı” yokken elinden kamera düşürmeyen adamların sözümona çektiği “ev video”larından oluşturulmuş korku-gerilim filmleri beni fena halde bıktırdı artık...  “Paranormal Activity” filmlerinde hep şunlar oluyor: kocalar hep kamera manyağı, eşi hep “kapat artık şunu” modunda; “neydi o ses?” en çok duyduğumuz cümle, mavi ışıklı yatak odaları vs.... 2/5

11 Mart 2012 Pazar

İKİ CÜMLEDE KRİTİK - 1

Geceler Bizim – We are the Night
“Tehlikeli Oyun”unu (The Wave) çok beğendiğim Alman yönetmen Dennis Gansel o güzelim filmden iki yıl sonra adeta 1987 yapımı kült film “Kayıp Çocuklar”ın (The Lost Boys) kız versiyonunu çekmiş nedense... 
Sonuçta o kadar uğraşmış, şık ve stilize bir işçiliğe rağmen bomboş, niteliksiz ve de anlamsız bir fotokopi çıkartmayı başarmış...!  2 / 5



Sır - The Debt 
“Aşık Shakespeare”in (Shakespeare in Love) yönetmeni John Madden, o filmden beri düzgün bir film çekemedi... 
Helen Mirren, Tom Wilkinson, Jessica Chastain, Sam Worthington, Ciaran Hinds, Marton Csokas gibi keyif veren oyunculara rağmen, cazip başlayan ama giderek basitleşen ve sıradanlaşan bir hikayeye sahip olan film iddiasının altında kalmış ne yazık ki... 2,5 / 5

 
Senden Önce - What’s Your Number
Romantik seks komedisi yapalım derken iyice saçmalamaya ve dozu kaçırmaya başladılar... 
Silikon taktırmış ve botokslanmış Anna Faris ise hâlâ bu tür bir film için bile arzu edilesi bir kadın olamadığı gibi zaten sevimsiz olan bir karaktere azıcık dahi ruh katamıyor.. 1,5 / 5





Mahzen – The Hole
“Gremlinler”in yönetmeni Joe Dante’den ailece izlenebilecek Disney filmleri kıvamında bir korku filmi! 
Teenage oyuncu kadrosuna, kansız ve grafik şiddet yerine atmosfer gerilimine yaslanan film, ‘hardcore’ korku severleri memnun edecek türden bir film değil. 2/5




 
Saklı Ruh - Hidden 3D
Hastane ve ‘sadistik deney’ temalı korku filmlerinden biri olan film bir klişeler yumağı olmaktan öte bir şey değil... 
3 boyut teknolojisini de gözümüze sokmaya çalışan bu Kanada filmi, terkedilmiş bir hastanede 105 dakika boyunca izleyiciyi canından bezdirerek etkilemeye çalışıyorsa bunda gayet başarılı oluyor... 1/5