Eleştirmenin Not Defteri

Sylvester Stallone etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sylvester Stallone etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2016 Cuma

CREED: EFSANENİN DOĞUŞU

Eski dostla duygusal buluşma...
Eski kahramanlar öyle ya da böyle teker teker dönüyorlar. Rocky Balboa da kendi hikayesinin yan karakteri olarak dönüyor “Creed: Efsanenin Doğuşu”nda... 

1976 yapımı ilk “Rocky” filmi ülkemizde ikincisinden de sonra, 1982 yılında vizyona girmişti. Yaşı tutanlar bilirler, eskiden filmler bize birkaç yıl sonra gelirdi. Dolayısıyla Türk seyircisi Rocky’nin hikayesini, yaşadığı zorlukları çoğunlukla aştığı yerden itibaren izlemeye başladı. Aslında ilk filmin senaryosu ders olarak okutulabilecek kadar düzgün ve iyidir. Kaybetmeye mahkum gibi görünen bir adamın, azimle ve çalışmayla tırmanışını, kendi hayatını kazanmasını anlatır. Hikayenin Philadelphia’da geçmesinin sebebi 4 Temmuz 1776’da Büyük Britanya Krallığı’na karşı ilan edilen Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin bu şehirde imzalanmış olmasıdır. Bu bildirgede şöyle bir madde vardır: “bütün insanlar eşit yaratılmışlardır, onları yaratan Tanrı kendilerine vazgeçilemez bazı haklar vermiştir. Bu haklar arasında yaşama, özgürlük ve refahını arama hakları yer alır.” Bu bilginin ışığında bakınca Rocky’nin hikayesi daha da anlam kazanır.
Serinin sonraki filmlerinin dertleri başkadır elbette. Ama ilk film, ‘ezilen’ Rocky’nin ağır sıklet boks şampiyonu Apollo Creed’in karşısına çıkabilme çabası, yani bir eşitlik ve onur mücadelesidir. 'Senaryoda karakter yaratımı' konusunda örnek bir filmdir.    
Yıllar sonra seriye katılan bu taze film, “Creed”in ana kahramanı ise Rocky’nin ilk rakibi sonra da kadim dostu olan Apollo Creed’in dul karısı tarafından yetimhaneden çıkarılıp zenginlik içinde ve bir finansçı olarak (!) büyütülen oğlu Adonis. Adonis’in meselesi ise babasının soyadıyla değil kendi adıyla boks ringlerinde başarı kazanmak... Hiç tanımadığı babasının isminden ve hayaletinden kaçıyor ama bir yandan da onun mirasına sahip çıkmaya çalışıyor bu genç arkadaş! Bu önemli ayrıntıya takılmazsanız film büyük bir zevkle izletiyor kendini. Çünkü yönetmen Ryan Coogler, bu sıralarda yıllar sonra devam ettirilen diğer serilerde olduğu gibi model olarak kendisine ilk filmi almış. 
Yine Philadelphia’da geçen filmde, bu sefer Adonis’in yükseliş hikayesinde Rocky’i bir yan karakter, yaşlı bilge antrenör olarak izliyoruz. Senaryo ve film Rocky’i çok güzel konumlandırıyor bu hikaye içinde. Adonis, özgüveni tavan yapmış İngiliz rakibi Ricky Conlan’la yapacağı maç için hazırlanırken, amcam dediği hocası Rocky’yle omuz omuza bir ayakta kalma mücadelesi içine giriyor. Rakibin İngiliz olması da Amerikan tarihine bir gönderme gibi sanki. Adonis'in İngiliz zorbasına karşı direnişi!  
Film, her ne kadar Adonis ve Rocky farklı sınıf ve dertleri temsil ediyor olsa da, geçmişle bugün arasında güzel ve duygusal bir köprü kuruyor sık sık. İlk “Rocky” filmini izlediğiniz zamanki duygularınızı hatırlatıyor size. Zaten gücünü de en çok bundan alıyor. Sonra da Coogler’ın bazı uzun ve ihtişamlı tek planları (Adonis'in ringe çıkışında Rocky'nin onun omuzuna yasladığı eli), filme çok iyi yerleştirilmiş müzikler ve ilk filme saygı duruşu yapan finaliyle filmden alınan lezzeti iyice tamamlıyor.
Sylvester Stallone abartısız ve omuzları düşük performansıyla izleyenlerin sevgisini kolayca kazanıyor hemen. Michael B. Jordan ise Creed rolünde antipatik değil belki ama karakterin senaryodaki defosundan da zarar görmüyor değil. 3,5/5

Creed: Efsanenin Doğuşu
Yönetmen: Ryan Coogler
Oyuncular: Michael B. Jordan, Sylvester Stallone, Tessa Thompson, Phylicia Rashad, Andre Ward, Tony Bellew, Ritchie Coster
133 dakika

21 Ağustos 2012 Salı

AKSİYONUN MELEKLERİ (!)

2010’da aksiyon sinemasının nostaljik kahramanlarını bir araya getiren Sylvester Stallone ikinci filmde ekibi daha da büyütmüş... "Cehennem Melekleri 2" benim tatilime denk geldiği için DVD'ye bıraktığım bir film oldu ama yine de 80'lerin aksiyon süper starlarını GQ dergisinin Ağustos sayısında mercek altına almıştım... İşte en karizmatik (!) fotoğrafları eşliğinde aksiyonun melekleri....!

ARNOLD SCHWARZENEGGER
Nasıl tanıştık?
Avusturya kırsalından vücut geliştirme sporu sayesinde çıkabilen Arnold, 1982’de perdede Conan rolüyle bir güneş gibi doğdu! Film Türkiye’de bir sene sonra vizyona girse de Türk sinemaseverler onu 1987’de “Komando” filmiyle sevdiler. Halbuki 1984’te “Terminator” ile dünyada fırtına gibi esiyordu. Film bizde video piyasasında keşfedilmişti ama filmi sinemada izlemek isteyenler 1988’i beklemek zorunda kalacaklardı...   
Neyi temsil eder?
Arnold Schwarzenegger filmlerinde erkekliğin çelik gibi gücünü temsil eder. Aksiyonlarında az konuşan (çünkü dramatik rol kabiliyeti yoktur) ama gücüyle herkesi susturan kahramandır. Komedilerde de bu fiziğinin tam zıddı bir durumla karşılaşan adamları oynar. Mesela “Ufaklık”da (Junior) hamile kalır! “İkizler”de (Twins) Danny De Vito’nun ikizi olur!
Neden severiz?
Beton gibi duruşu ve sağlamlığıyla karşısındaki sorunu nasıl çözeceğini izlemekten zevk alırız...  
En iyi filmi: James Cameron’un bilim-kurgu sinemasına yön veren filmlerinden “Terminator 2”
En kötü filmi: Çok lüzumsuz bir Noel komedisi olan “Babam Söz Verdi” (Jingle All The Way)...
Ünlü repliği: Ayl bi bak! (“Geri döneceğim” demek istiyor...!)


SYLVESTER STALLONE
Nasıl tanıştık?
Yıllarca Hollywood’da koltuğunun altında dolaştırdığı kendi yazdığı senaryosuyla çalmadık kapı bırakmadıktan sonra 1976’da Rocky’nin çekilmesini sağlayan Stallone kazandığı üç Oscar’la tüm dünyanın ilgi odağı oldu. “Rocky” filmi Türkiye’de sinemalara 1982’de  gelebildi. Ama ilginç olan şey Türk sinemaseverlerin Rocky II’yi birincisinden bir sene önce, 1981’de izlemiş olması. Dolayısıyla Türklerin Rocky ve Stallone ile tanışması 1981’de Rocky II ile başlar. 
Neyi temsil eder?
Stallone Rocky serisiyle “azim”i temsil ederek çıkış yaptı. Rambo serisindeki vefasızlığın çıldırttığı kahraman askerle bu çıkışı sürdürdü ve hiçbir zaman kötü ya da karanlık bir yönü olan karakterleri oynamadı. Filmlerinde hem mağdur hem de mağrur oldu çoğu zaman...
Neden severiz?
Stallone haksızlığa uğrayan ve sonunda da harekete geçen karakterleri oynadı hep. Kaslı vücudu Arnold’unki gibi astronomik olmadı hiç, yamuk bir ağzı ve düşük gözleri olmasına rağmen belli oranda yakışıklı olduğu filmleri de vardır.
En iyi filmi: Oynadığı tek ciddi dram olan “Güçlüler Bölgesi” (Copland) sinema sanatı adına en ciddiye alınacak filmidir...
En kötü filmi: Saçma sapan bir 80’ler komedi aksiyonu “Dur Yoksa Annem Ateş Edecek”...
Ünlü repliği: Edriyıııııoouuun (Rocky)


BRUCE WILLIS
Nasıl tanıştık?
Willis’in 1985 yılında “Mavi Ay” dizisinin savruk dedektifi David Addison rolünü kapmasıyla şöhret yılları başladı. Türkiye’deyse dizi 1987’de TRT’de de yayınlanmaya başladığında onu seslendiren Alev Sezer’in dublajının da katkısıyla çok çabuk sevildi. Willis’in sinema şöhreti ise “Zor Ölüm” (Die Hard) polisiye aksiyonuyla geldi...
Neyi temsil eder?
Willis en çok da bezgin ya da bitik bir ruh halindeyken zor bir işi başarması gereken karakterlere yakıştı. “Ucuz Roman”, “12 Maymun”, “Ölümsüz”, “Son Görev”, “Zor Ölüm 3”, “5. Güç” gibi filmlerinde hep kendinden beklenmeyen atılımlar gösteren bitik adamları oynar...  
Neden severiz?
Willis’in güzel gülüşü, muzip bakışı ve soğukkanlı duruşu sevilmesindeki en büyük nedenler. Oynadığı filmlerde genellikle o kendine has muzipliği çoğu rolüne taşıdı...
En iyi filmi: Bir Tarantino harikası: “Ucuz Roman” (Pulp Fiction)
En kötü filmi: Dünyanın en saçma hikayelerinden biriydi: “Armageddon”
Ünlü repliği: Yippee ki-yay motherfucker (Zor Ölüm)


JEAN CLAUDE VAN-DAMME
Nasıl tanıştık?
1988’deki “Kan Sporu” (Bloodsport)  Bruce Lee’nin ünlü filmi “Ejderin Üç Fedaisi”nin (Enter The Dragon) kötü bir kopyası gibidir ama tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de video piyasasında bir ekol olur.90'larda evde videosu olup da "Kan Sporu"nu izlememiş sinemasever bulmak neredeyse imkansızdı...
Neyi temsil eder?
Zarif, kibar ve ‘kickboks’daki ustalığını zorda kalmadıkça kullanmak istemeyen bir kahramandır o filmlerinde...
Neden severiz?
Van Damme Türkiye’ye birkaç kez gelmiş hatta birinde Ömer Faruk Sorak’ın “Sınav” filminde de rol almıştı. Reha Muhtar’ın ana haber bültenine de çıkmış sempatisiyle dikkat çekmişti.
En iyi filmi: John Woo’nun Hollywood’daki ilk filmi “Zor Hedef” (Hard Target)
En kötü filmi: En kötü bilgisayar oyunu uyarlamalarından biri olan “Street Fighter” diyebiliriz... 
Ünlü repliği: “Bugün şanslı günün değil!” (Evrensel Askerler)


CHUCK NORRIS
Nasıl tanıştık?
Bruce Lee filmi “Dünyada Benden Büyük Yok”da (The Way of the Dragon) önemli bir rolde görününce dikkat çekti. Sonra bir baktık ki 80’lerin ucuz Amerikan aksiyonlarının bir numaralı ismi olmuş...
Neyi temsil eder?
Hollywood’un sağ kanadını sinemada temsil eden, milliyetçi ve tutucu bir karate hocasıdır kendisi... Filmlerinde sert ve soğukkanlı pek de espritüel olmayan kahramanları oynar...
Neden severiz?
Yakışıklı ya da cazip bir adam olmasa da kaba sabalığı ve aksiyon sırasında ağzında purosuyla sağa sola ateş etmesi hayranlarına çekici geliyordu..   
En iyi filmi: ABD propagandası yapıyor olsa da Lee Marvin’le başrolü paylaştığı “Zafer Topu” (The Delta Force)
En kötü filmi: Sözümona Rusya’nın ABD istilasını konu alanİstila” (Invasion USA)
Ünlü repliği: “Oyun bitti!” (Missing in Action)


JET LI
Nasıl tanıştık?
Uzakdoğu filmlerine özel bir düşkünlüğü olmayan herkes onu ilk kez “Cehennem Silahı 4” filminde Mel Gibson’ı bir güzel pataklarken gördü. Halbuki Çinli oyuncu dövüş sanatlarının en görseli wushu’da üstün yetenekli olup memleketinde çok iyi filmler çekmişti.
Neyi temsil eder?
İyi adamları oynamaya başladıktan sonra, bilge, barışçıl ve iyi kalpli kahramanları canlandırdı...  
Neden severiz?
Kötü adamı oynarken karizmatik, iyi adamı oynarken de kısa boyu ve güldüğünde hoş görünen yüzüyle sempatiktir. Hızlıdır ama büyüleyici derecede estetik dövüşür...
En iyi filmi: Fazla aramaya gerek yok: “Kahraman” (Hero)
En kötü filmi: Eğlenceli bir seriye bu kadar zorlama bir devam filmi çekilir:Mumya 3”
Ünlü repliği: “Bana vurabilirsin ama saçıma dokunursan seni öldürürüm!” (filmde değil röportajında söylemiş!)


JASON STATHAM
Nasıl tanıştık?
Rol aldığı ilk film olan, çağdaş İngiliz sinemasının parlak yönetmeni Guy Ritchie’nin dünyada ilgiyle karşılanan filmiAteşten Kalbe Akıldan Dumana” (Lock, Stock and Two Smoking Barrels) Türkiye’de Ritchie’nin ikinci filmi “Kapışma”dan (Snatch) sonra vizyona girmişti. “Kapışma” ise Türkiye’de tüm zamanların en çok satan DVD’lerinden biridir...
Neyi temsil eder?
Bruce Willis kadar sempatik sayılmaz ama Statham sanki yeni nesil Bruce Willis gibi... Esprili, ağzı kalabalık, becerikli ve de gözüpektir filmlerinde...
Neden severiz?
Statham artık seyrek film çeken Stallone gibi aksiyon kahramanlarının boşluğunu doldurdu. Türkiye’de filmlerine verilen isimlere bakın: “Suikastçı”, “Taşıyıcı”, “Tetikçi”, “Koruyucu”...
En iyi filmi: Ateşten Kalbe Akıldan Dumana (Lock, Stock...)
En kötü filmi: Ortaçağ savaşçısı olmak hiç yakışmamıştı ona:Özgürlük Savaşçısı” (In The Name of the King)
Ünlü repliği: “Ben Terminatör’üm!” (Tetikçi)


DOLPH LUNDGREN
Nasıl tanıştık?
İsveçli Dolph’un sinemadaki ilk önemli rolü “Rocky IV”teki Rus boksör Ivan Drago. Yani dünya onu nefret ederek sevmeye başladı desek yeridir...
Neyi temsil eder?
90’ların ikinci sınıf aksiyonlarında Rus veya Doğu Avrupalı kötü adam rollerinin yanısıra esas kahramanı oynadığı filmler de geldi. Ama Dolph hiçbir zaman o soğuk fiziğini ve hantal duruşunu seyirci nezdinde avantaja çeviremedi. 
Neden severiz?
Soğuk, kötü bakışlı ve sarışın bir adam...! Herkesin bir alıcısı vardır!
En iyi filmi: “Rocky IV”. Varın gerisini siz düşünün...!
En kötü filmi: Bütün filmografisi?
Ünlü repliği: “Kaybedeceksin!” (Rocky IV)