Eleştirmenin Not Defteri

13 Nisan 2012 Cuma

Film eleştirisi: YERALTI


Muharrem’in Osmanlıca’daki anlamı “haram edilmiş”, “yasaklanmış”... Muharrem önünde yasak içkiyle yalnız başına bırakılmış, toprağın altında yaşamaya itilmiş bir patates gibidir...
Türk sinemasının bazı yönetmenlerinin bir türlü Dostoyeski’nin “Suç ve Ceza”sı ve Albert Camus’nun “Yabancı”sından vazgeçememesine takığımdır yıllardır. İki eser de müthiştir ve o kadar zenginlerdir ki sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok ülkesinde dolaylı ya da dolaysız sürekli uyarlanırlar. Yine de bazı yetenekli yönetmenlerin sürekli aynı kitaplardan feyz almalarını çok sağlıklı bulmuyordum. Ama başka bir edebiyat uyarlaması olan “Kıskanmak”tan sonra “Yeraltı”nı izleyince Demirkubuz’un Dostoyevski’ye dönüş yapmasına sevindim açıkçası. Çünkü karşımızda çok güçlü bir uyarlama bulduk.
“Yeraltından Notlar” o kadar sağlam bir metindir ki yıllar sonra tekrar tekrar dönüp okunmayı ister. Her okuduğunuzda edebiyatın varlığına şükredersiniz... Romanın kahramanı kitabın ilk yarısında nasıl bir insan olduğunu, çevresini ve halet-i ruhiyesinin neredeyse tamamını samimi bir dille anlatır. Küçük bir devlet memurudur ve etrafındaki nankörlerden, ikiyüzlülerden, iktidar sevdalısı zavallılardan, yalakalardan, hırsızlardan ve riyakarlıktan sıkılmıştır. Kendi yaşantısını, yeraltındaki bir yaşama benzetir. Çünkü müthiş potansiyeline, aklına ve kültürüne rağmen bu insanların arasında ciddi uyum sorunu yaşıyordur. Kendisiyle ilgili çözemediği problemleri de cabası.
Kitabın ikinci bölümünde ise bu adam yaşadığı bazı olayları bizimle paylaşır. 
İçinde yaşadığımız apartmanlar bizim hapishanelerimizdir... Demirkubuz’un ilk filmi “C Blok”tan beri kurduğu cümlelerden biridir bu...
Demirkubuz’un filmindeki bazı durumlar da bu bölümde tabi ki farklı versiyonlarda yer alıyor... Bu son derece “insana dair” metin Ankara’daki bir devlet memuruna uyarlanınca çok acayip bir şey oluyor. Demirkubuz’un “Yeraltı”nda başardığı en önemli şey de bu işte. Muharrem adlı bir devlet memuru yüksekte bir dairede yaşıyor olsa da kendisine ait bir ‘yeraltı’sı (!) vardır... Elinde oynayıp durduğu (toprak altında yetişmiş) patates gibidir sanki...
Günümüz Türkiye’sinde özellikle de Ankara’daki otel odalarında, apartman dairelerinde yaşananlar nedir? Nedir Muharrem’i bu kadar yeraltına iten? Nankör ve riyakar gündelikçi kadın gibi insanlar mı? Ondan bundan çalıp çırptığı fikirlerle kitaplar yazan, memlekette pek muteber bir yere konan yazar arkadaşı ve onun etrafında dolanıp herşeyinden nasiplenmeye çalışan yandaş arkadaşları gibiler mi? Her tarafını çepe çevre sarmış, köpek sesi çıkaran insanlar mı yoksa? Sadece bir fahişe dinler Muharrem’i, karanlıkta... Sanki Muharrem kendi yeraltındaymış gibi rahatça konuşur onun yanında... Ama Muharrem’e iyi gelecek şey bir fahişenin şefkati değildir... Muharrem “İyi bir insan olmak istiyordur. Ama bir türlü bırakmıyorlardır..” 
Magdalalı Meryem ya da Maria Magdalena... Hz. İsa’nın en sadık takipçisi olan günahkar kadın...
Filmin bence tek kusuru fahişeyle geçen otel odası sahnesinin yeterince ‘işlenmemiş’ olmasına rağmen bir de fazla uzun olması... Ama filmin merkezinde yer alan oteldeki yemek sahnesinin muhteşem yazılmış bir sahne olduğunu düşünüyorum...
Peki Demirkubuz bu hikayeyi Ankara’ya yerleştirerek aslında ne anlatmak istiyordur? Bugünün sosyal çevresine göndermeler yapmaktan ziyade politik bir muhalifliği de var filmin. Üstelik fazlasıyla da dürüst bir bakışla, taş gibi oturan bir ‘eleştirel’likle, zaman zaman kara mizah sınırlarında da dolaşarak üstelik...
Engin Günaydın “Vavien”deki performansının çok üzerine çıkıyor “Yeraltı”nda ve olağanüstü bir performans gösteriyor. Önümüzdeki tüm ödüllerin “En iyi Erkek Oyuncu” kategorisini kapatmış sayılabilir... Genelde çok tutmadığım bir oyuncu olan Nihal Yalçın da çok inandırıcı bir performansla etkileyici...
Demirkubuz’un Nuri Bilge Ceylan’a gönderme yapıp yapmadığı ise açıkçası beni çok ilgilendirmiyor. Yapsa da yapmasa da bu filmle ilgili sadece ‘bu konu’yu konuşarak filmin meselesini hafifletmemek gerek... Çünkü karşımızda dürüstçe yüzümüze bu zamanın bu insanlarıyla ilgili çok önemli cümleler kuran “taş gibi” oturan, hazmı zor bir film var...  4/5
İktidar ve yandaşları...!

1 yorum: